Sıcakların artmasıyla her yıl ormanlarımızda kayıp veriyoruz. Biz ülke insanı olarak ormanlarımızı severiz. Bizim için ormanın ayrı bir değeri vardır. Bu kadar değer verdiğimiz ormanlarımızı neden yeteri kadar koruyamıyoruz? Bazı görüntülerde bilerek ormanı benzinle yakan insanları da gördükçe "Bu nasıl insan?" diyerek kızıyoruz. Bu yaz, sıcaklar her yıldan daha fazla kendisini göstermeye başladı. Bu zamana kadar hiç bu kadar sıcakları görmediğimiz bir mevsimi yaşıyoruz. Esas ormanlar sıcaklardan yanmıyor; çoğu insanlardan kaynaklanıyor. İnsanlardan kaynaklandığını gördükçe içimiz sızlıyor. Ormanları yakmanın ne kadar kötü bir suç olduğunu hepimiz biliyoruz ama kötü niyetli insanlar ormanlarımızı yakmakla ellerine ne geçiyor, onu da sormadan edemiyoruz. Bir orman ağacı ancak 100 yılda tam olarak gelişiyor. Ülkenin tüm imkanları ormanları söndürmek için seferber ediliyor. Ama sonuç olarak havanın çok sıcak olması ve rüzgârın etkisiyle orman yangınlarını söndürmek zaman alıyor. Orman yangınını söndürmek pek de kolay değil. Aşırı ısının artması, söndürmede aksamalara yol açtığı söyleniyor.
Bundan nasibini alan bazı söz sahipleri eleştirmekten kendilerini alamıyorlar. Bu konunun eleştiricisi olmak kime ne fayda sağlıyor, onu da bilmiyoruz. Ülkenin birçok yerinde aynı anda yangınlar çıkıyor; şimdi eleştirmek değil, destek olma zamanıdır. Yangınlar yalnız bizde çıkmıyor, diğer ülkelerde de çıkıyor. Bizim diğer ülkelerden farkımız, ormanlık alanların çok fazla olması, yani ülke topraklarının %70'i ormanlıklarla kaplı bir ülkeyiz. Kahramanmaraş da orman varlıkları bakımından ortalamanın çok üzerinde ormanlara sahip bir ilimiz. Bu kadar ormanları sevmemize rağmen, burada da yangınlardan nasibini almış durumda. Onikişubat ilçesine bağlı Çamlıbel ve Çakırdere kırsalında bazı yerleşim yerlerinde birkaç gün orman yangınları devam etti, soğutma çalışmaları sürüyor.
Tüm teknik imkanlara rağmen her yıl yaşadığımız yangınlarda hem şehit veriyoruz hem de ormanlarımız küle dönüyor. Burada bir yanlışlık var herhalde. İzmir Valisi yaz sonuna kadar ormanlarda ateş yakmayı ve piknik yapmayı yasakladı. Biz piknik yapmayı seven bir milletiz. İlle ormana gidip ateş yakıp kebap yemeyi de ihmal etmeyiz. Ancak giderken de ne kadar pislik varsa hepsini de orada bırakır gideriz. Bu yüzden ormanlarımız birer çöplük olma yolunda. Pikniği yaptıktan sonra çöpleri de alıp götürüp çöpe atmak zorumuza gidiyor. Herhalde yaşanan orman yangınlarına dönük yeni bir yasa düzenlemesi yapılacaktır.
Orman köylüsünün hiçbir geliri yok. Kışın ormandan topladıkları yakacaklarla ısınıyorlar. Yazın da yine ormandan topladıkları odunlarla ihtiyaçlarını gideriyorlar. Bunun önüne geçmek için orman köylülerine zimmet vermek daha doğru olur düşüncesi ağır basıyor. Orman köylüsüne ormanları canı ve malı gibi koruması için bir sorumluluk verilmesi gerekir; yoksa köylü de "bana ne" derse, hatta bazı şeylere göz yumarsa, yaşadığımız olaylar genişleyerek her yıl yanmaya devam edecektir. Kooperatif kurarak orman köylüsüne 49 yıllığına verilse, orada köylü hem bal ve mantar üretimi yapar veya müsait olan yerlerde hayvancılık veya başka üretim yapar, hem köylü köyünde kalır hem de ormana canı gibi malı gibi sahip çıkar. Bunun için pilot bölgeler seçilebilir. Uzmanların görüşleri bu şekilde.
Bir tarihte rahmetli Bülent Ecevit'in sık sık kullandığı bir söz vardı: "Toprak işleyenin, su kullananın" derdi. Köylüyü köyünde tutmak için büyük bir fırsat.