Son günlerde sosyal medyada sıkça karşımıza çıkan ifşa paylaşımları, yalnızca bir magazin konusu değil, toplumun derin yarasına tutulmuş bir aynadır. Evli, saygın görülen erkeklerin kadın sanatçılara gönderdiği mesajların ifşa edilmesi, aslında bireysel bir olayın çok ötesinde bir şeyi işaret ediyor: gizli kalan taciz kültürünün artık sessizlikle taşınamaması.

Bu yazıyı kaleme almamın sebebi, sadece bir skandalı tartışmak değil; ifşa kültürünün psikolojik, toplumsal ve hukuki etkilerini anlamaktır . Çünkü ifşa edilen her mesaj, aslında bize şunu söylüyor: “Bu sorun görmezden gelindiği sürece büyüyor.”

İfşanın Oluşma Sebebi: Kadın Neden Susmaz?

Bir kadın, evli bir erkekten gelen mesajları neden alıp milyonların önüne serer?

Çünkü artık susmak, en ağır yük haline gelir.

Kadınlar çoğu zaman adalete güvensizlikle başlar bu yola. “Polise gitsem inanırlar mı? Mahkeme yıllarca sürse ben dayanabilir miyim?” soruları aklını kemirir. Cevap çoğu zaman bellidir: Adalet, hızlı işlemez.

Sonra yalnızlık gelir. Mesajları silmek kadına huzur değil, daha çok suçluluk getirir. İçten içe şu düşünce yerleşir: “Ben sustuğum sürece o, başkalarına da aynısını yapacak.” İşte tam da bu noktada ifşa, bir özsavunmaya dönüşür.

Ama unutmamak gerekir ki; ifşa kalıcı bir çözüm değildir. Asıl çözüm, devletin kurumlarıyla hızlı, adil ve güvenilir şekilde harekete geçmesidir. Çünkü birey kendi adaletini aradığında toplumda kaos başlar. Oysa güçlü bir devlet, vatandaşını korumak için vardır.

Aslında ifşa, kadının tek başına attığı bir çığlık değil; topluma ve devlete yöneltilmiş bir sorudur:

Benim hakkımı korumazsanız, ben kendimi böyle korurum. Siz neredesiniz?”

Ve bu soru hepimizi rahatsız eder, çünkü cevabı çok nettir: Kadınlar ifşa etmek zorunda kalıyorsa, sistemin daha da güçlendirilmesi gerekiyor demektir.

Tacize uğrayan kadın, önce yalnızlık ve utançla baş başa kalır. “Acaba benim suçum mu?” sorusu içini kemirir. İfşa ettiğinde ise bu duyguların yerini görünürlük ve güçlenme alır. Bir kadın için ifşa, travmayı dönüştürmenin yoludur: “Beni inciten şeyi artık ben anlatıyorum, kontrol bende.”

Ama aynı zamanda yeniden demoralize olur. Çünkü toplumun bir kısmı onu desteklerken, bir kısmı “niye şimdi söyledin?” diye sorgular.

İfşa edilen kişi ise yoğun bir kimlik sarsıntısı yaşar.

İlk anda inkâr ve öfke gelir: “Beni yanlış anladı, montaj yaptı.”

Ardından utanç ve kimlik krizi: Yıllarca kurduğu imaj bir anda çöker.

Bazıları için bu, narsistik bir çöküştür: Hayranlık görmek isterken, alay ve dışlanma ile karşılaşır.

Kaygı ve paranoya büyür: “Acaba başka kim konuşacak?”

İşte bu yüzden ifşa, yalnızca mağduru değil, faili de derinden etkileyen çift taraflı bir süreçtir.

Peki ifşa, gerçekten amacına ulaşır mı?

Bir kadın yaşadığı tacizi milyonların önüne serdiğinde, bazen toplumdan büyük bir destek görür, bazen de şüphe ve yargıya maruz kalır. İfşanın bu çelişkili doğası, tek başına tam bir çözüm olmadığını gösterir.

Ancak bir gerçek var: İfşa, sessizliği bozar. O mesajlar gizli kalmaz, failin konfor alanı kırılır. Bu yüzden ifşa, fail için çoğu zaman caydırıcıdır; çünkü artık gizlenemeyeceğini, gözlerden uzak davranamayacağını bilir.

Yine de kalıcı caydırıcılığı sağlayacak olan şey, ifşanın kendisi değil, ifşanın ardından harekete geçen adalet sistemidir. Kadınların çığlığı topluma seslenir; ama caydırıcı olan, devletin o çığlığa verdiği kararlı cevaptır.

Ve unutulmamalıdır ki; ifşa edilen kişi de hukuk önünde suçlu ilan edilene kadar masum kabul edilir. Onun da itiraz hakkı, savunma hakkı ve onurunu koruma hakkı vardır. Çünkü adalet, yalnızca mağduru değil, şüpheliyi de kapsayan dengeli bir terazide ayakta durur.

İfşa, adalet arayışının yeni dili olabilir. Ama asıl güvence, bu dili duyan ve hem mağdurun hem de ifşa edilenin hakkını adil biçimde koruyan bir devlet düzenidir.