Bazı haberler yalnızca okunmaz; insanda uzun süre yankılanır.
Hatay’da bir genç, üç yıl sonra ilk kez duş aldı, tıraş oldu.
Kısacık bir cümle, ama içinde üç yılın karanlığı, bir insanın kendi içine gömülmüş hayatı, bir toplumun sessizce geçtiği acılar var.

Bazen bir ülkenin ruh sağlığı, tek bir insanın hikâyesinde gizlidir.
Barış Özbay’ın üç yıl sonra suya dokunuşu, sadece kişisel bir uyanış değil; yaşadığımız coğrafyanın travmasına da ayna tutuyor.
Çünkü bazen bir insanın saçındaki toz, bir ülkenin yasının tozudur.
Ve bazen, bir tıraş bıçağı, umudun en keskin hâlidir.

Üç yıl boyunca o suyun sesini duymamış bir beden düşünün.
Kendine temas etmeyi unutmuş bir insan.
Her gün aynı duvarlara, aynı ekrana, aynı sessizliğe bakan biri...
O odanın içinde zaman da durmuştu, hayat da.
Yalnızca ekran ışığı değişiyordu; sabahı ve geceyi ayıran tek şey oydu.

Deprem, Barış’tan evini almıştı; ama asıl yıkım, içindeydi.
Her yıkım gözle görülmez.
Kimi enkaz betonla değil, insanın içinde biriken sessizlikle çöker.
Ve o enkazdan yükselen tek şey, sessiz bir yardım çağrısıdır.

Barış’ın hikâyesi, bir duşla başlamış gibi görünüyor.
Ama aslında bu, insanın kendi karanlığından çıkmaya niyet ettiği o nadir anlardır.
Bazen suya dokunmak, dünyaya yeniden “merhaba” demektir.
Bazen tıraş olmak, “artık görünmek istiyorum” demektir.

Psikolojik olarak bakarsak, üç yıllık içe çekilme, depresyonun yalnızca bir belirtisi değildir; aynı zamanda bir kendini koruma biçimidir.
Ruh, bazen dayanamayacağı kadar acı gördüğünde geri çekilir.
Bir mağara bulur kendine, orada saklanır.
Fakat uzun süre kalırsa, o mağara artık sığınak değil, mezar olur.

Barış, bir tıraş bıçağıyla değil, yaşamla yeniden temas etme cesaretiyle yüzünü gördü aynada.
Belki ilk kez kendine “buradayım” dedi.
Ve o an, hepimizin hayatında bir yerinden yankılandı.

Çünkü hepimiz bazen kendi içimizin Hatay’ında yaşıyoruz.
Kendi sessizliğimizde kayboluyoruz.
Telefonlarımıza sığınıyor, dünyayla bağlantımızı ekran ışığı sanıyoruz.
Ama ruh, dokunulmak ister.
Bir göz teması, bir sohbet, bir dışarı çıkış…
Bazen en büyük terapi, bir bardak çayın buharında bile saklıdır.

Bu haber, sadece bir gencin yeniden hayata dönüşü değil;
bir toplumun da aynaya bakma çağrısıdır.
Çünkü biz, yalnızca yıkılan binaları değil, yıkılan ruhları da onarmak zorundayız.

Ve belki de her şey, bir damla suyla başlar.
Bir insanın kendi yüzüne yeniden dokunabilmesiyle…