Eleman konusunda güçlük çeken işverenlerin en büyük iki sıkıntısı var: mesleki beceri ve niteliğe sahip eleman bulamamak ile meslek becerisi ve tecrübeye sahip çalışanın azlığı.

Bu konuda Millî Eğitim Bakanlığı devreye girmişti. Her ilde eğitim merkezleri bulunuyor. Geçen Aralık ayında Mesleki Eğitim Kanunu’nda yapılan değişiklikle yaklaşık 200 dalda eğitim verilmeye başlandı. Yaşları ne olursa olsun, ortaokul mezunu olmak bu eğitimlere katılmak için yeterli. 9., 10. ve 11. sınıflarda okuyanlara haftada iki gün teorik, üç gün pratik beceri eğitimi veriliyor. Eğitim üç yıl sürdükten sonra 4. sınıfta öğrenciler “kalfa” oluyor. Sigortaları devlet tarafından karşılanıyor. Asgari ücretin %30’u; 4. sınıfta olan kalfalara ise asgari ücretin en az yarısı devlet tarafından ödeniyor.

Ustalık belgesi ile Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi diploması alan mesleki eğitim merkezi mezunları kolaylıkla iş bulabiliyor. Aldıkları belgelerle kendi iş yerlerini de açabiliyorlar.

Bu konuda alınan kararlar son derece yerinde bir adım olarak kabul ediliyor. İlimizde bulunan iş yerlerinde 150 binin üzerinde SGK kayıtlı işçi istihdam edilmektedir. Çalışanların bir kısmı Suriyeli mültecilerden oluşmaktadır. Çok kaliteli bir iş gücü olmamasına rağmen işverenler işçi bulmakta zorlandığı için Suriyeli mültecileri çalıştırmak zorunda kalıyor. Suriyelilerin bir kısmı ülkelerine dönse de hâlâ çok sayıda Suriyeli bulunmakta.

Millî Eğitim Bakanlığı'nın mesleki eğitim merkezlerini daha cazip hâle getirmesi yoğun ilgi görüyor. Ancak insanlarımızın her işi beğenmediğinin de farkındayız. Daha çok masa başı işler tercih ediliyor. Özellikle üniversite mezunları bu tür işleri istiyor. Oysa ilimizin ara eleman ihtiyacının fazla olduğu biliniyor. İşverenler her fırsatta İŞKUR’dan “bize ara eleman gönderin, işten anlayan çalışan arıyoruz” çağrısında bulunuyor.

İşverenlerin imdadına mesleki eğitim merkezleri aracılığıyla yetişen elemanlar yetişiyor. Bu gençler yeni teknolojiye daha hızlı uyum sağlayabiliyor. Bakanlığın aldığı kararlar işsizler için oldukça cazip. Hem meslek sahibi oluyorlar, hem de aylık ve sigorta primleri devlet tarafından karşılanıyor.

Bu önemli konuda; üniversitelere de büyük görev düşüyor. Daha iyi eleman yetiştirmek için çaba harcamaları gerekiyor. Ülkemizde 200’ün üzerinde kamu ve vakıf üniversitesi bulunuyor. Ancak bu üniversiteler her yıl piyasada karşılığı olmayan bölümlerden mezunlar veriyor. Veliler de “Benim çocuğum üniversiteyi bitirsin de nereyi bitirirse bitirsin” anlayışından vazgeçmiyor.

Bu nedenle üniversite–sanayi iş birliğinin yapılması gerektiği sürekli yazılıyor ve konuşuluyor. STK’lar da bu önemli konuları sık sık gündeme getiriyor.

Genç işsizliği anladık; ancak bir de üniversite mezunu işsizlerin giderek işsizler ordusuna katıldığını görüyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı meslek edindirme merkezlerini nasıl cazip hâle getirdiyse, üniversite mezunlarının da kısa sürede ekonomiye kazandırılmasının yolları aranmalıdır. Bugün neredeyse her evde en az bir genç işsiz bulunuyor. Bu gençlerin ekonomiye katılmasıyla hem ailelerin yükü azalacak hem de ülke ekonomisine katkı sağlanacaktır.

Değişen zamanın şartlarına karşı koyma şansımız elbette yok. Ancak işsizlikle gelen olumsuzlukları eğitimle, inançla ve ekonominin sunduğu imkânlarla bertaraf etmemiz gerektiği de açıktır. İşsizliğin çözümü konusunda başta siyasilerimize, onlara ışık tutacak düşünürlere ve bilim insanlarımıza büyük görev düşmektedir diye düşünüyorum.