Yaş aldıkça, idrakimiz genişliyor. Geçmişte önyargı ile baktığımız düşünceler yerini esnek bir algıya bırakıyor. Doğuştan başlıyor hikayemiz; Kürt, Türk, Alevi, Yahudi, Hristiyan... Hep siyah ve beyaz düşünce üzerine hayatı öğrendik. Tabi zamanla bizimle benzer olanlarla hayatı devam ettirdik. Fakat, bizden farklı kişilerle anlaşmayı belki de beceremedik.
    Bir zorlukla karşılaştığımızda sorunu etiketleyerek yaşamayı öğrendik. Zengin bir arkadaşınız size hata yapsa, o zaten havalıydı diyerek hemen öğrendiğimiz önyargıları ona yükleriz. Çünkü, uğraşmak istemeyiz ve en kolay yol o kişiye  yargı bombası göndermek olur.
    Bu sınıflandırmalar neden ve niçin oluştu diye düşünüyorum bazen ama cevabını bulamıyorum. Olgun insanlar olsak bile kötülük gördüğümüzde küçük yanımız hemen devreye giriyor. Öfkeden deliye dönüyoruz.
    Tabi buna eşlik eden en önemli şeylerden birisi önyargılarımızdır. Bazı şeyler , bazen sandığımız gibi olmayabilir. Önyargılarımız yüzünden başkasını hatasını da affetmek gerçekten zordur.
   Şu hayatta, esnek bir bakış açısı kazanmak ne kadar önemlidir ki; bir başkasının düşüncesinin bizim bilmediğimiz bir anlamı olabilir. Belki, karşımızdaki kişi  yanlış anlatmıştır kendini, belki gerçekten de doğru anlatmıştır. Aslında mesele şu ki ; insan ilişkilerinde anlayıp dinlemeden bir şeyleri hemen yargılamak kısmı sanırım rahatsız edici bir durum olur.
    İnsan olmak önyargılardan arınmaktır. Karşımızdaki kişinin kalbiyle konuşmasına izin vermektir. Zihni bir an’da susturmak değildir. Kendi algımızla karşıdakinin biletini hemen kesmemektir.
    İnsan ancak kalbiyle baktığı zaman gerçekleri görebilir. Zihin yanıltır. İnsanı değerlerimiz bizi yanıltmaz. Çocukluktan bu yana gelen vefa, yüce gönüllülük, anlayış, hoşgörü , vicdan vs... Bunlar hep bizimledir. Belki de birisini dinlerken onun da küçük bir kalbi olduğunu hatırlarsak önyargılarımızla aramıza mesafe koymuş oluruz. Belki de insan olmaya adım atmış oluruz.