Bazı sözcükler vardır ki, o kadar çok kullanılmaktan anlamını kaybeder, soyutlaşır, düşünmeden tekrarlanan klişelere dönüşür.
“Demokrasi” de bunlardan biridir. Hepimiz demokrasiyi sever, onun en yüce rejim olduğunu söyleriz. Biraz uzaklaşsak, hasretini çekeriz. Ancak çoğu zaman demokrasiye neden değer verdiğimizi, onu neden istediğimizi düşünmeyiz bile. Böylece demokrasiye olan sevgimiz de ayağı yerden kesilmiş, gerçeklerden kopmuş soyut bir kavrama dönüşür. Soyutlaştıkça da korunması zor, yozlaştırılması ve kaybedilmesi kolay hale gelir.
Ülkemiz kendi yarınlarını hazırlarken, bazı temel sorunların üzerinde ne kadar çok düşünülüp tartışılırsa; eksik ya da fazla, ama ne kadar çok çözüm üretilirse, gelecek de o ölçüde sağlam kurulabilir. Bu sorunların ilki insana olan bakışımızla ilgilidir.
Demokrasi, farklı toplumsal ve siyasal güçlerin doğal mücadelesi için vardır. Ancak bazı kritik gerilim anlarında “danışma ve uzlaşma”, rekabetten daha büyük öncelik taşır. Demokrasideki “uzlaşma” anlayışı ve “sorumluluk” bilinci, tarafların birbirine düşman gözüyle bakmamasını sağlar. Bunun başlıca nedeni, demokrasi kurumlarının “karşıtların bir arada var olmasını” ve herkesin kendini bu sistemde ifade edebilmesini mümkün kılmasıdır.
Bir toplumun gücü, karşıtının varlığıyla ölçülüdür. Karşıtını ya da onun düşüncesini, özgürlüğünü sınırlamak; aslında demokrasiyi, yani kendi varoluş nedenini sınırlamak anlamına gelir. Bu nedenle “sorumluluk”, “hoşgörü” ve “karşıtına anlayış gösterebilmek”, sınıfsal çıkarların değil, aslında her toplumsal grubun kendi nefsi müdafaasının bir sonucudur. Sonuç olarak demokrasi, siyasette bir uzlaşma kültürünü zorunlu kılar.
Ülkenin, çağdaş ve çoğulcu nitelikler taşıyan bir demokrasiye sahip olabilmesi için toplumsal güçlerin barış içinde, yasal çerçevede mücadele etmesi gerekir. Farklı sosyal eğilimlerin toplumsal bütüne katılması, gerilimlerin çözümlenmesi ve gerektiğinde uzlaşma kültürünün devreye girmesi bu açıdan hayati önem taşır.
Demokrasimizde tarihsel olarak eksik kalan “katılımcılık” özelliği yeniden düşünülmeli ve oluşturulmalıdır. Demokrasiye toplumun geniş kesimlerinin sahip çıkması, onun güçlenmesi, çözüm üretebilmesi; kapsayıcılığı, özgürlük ve eşitlik ilkeleriyle, kitlelerin, kurumların ve bireylerin aktif katılımıyla mümkündür.
Öte yandan gerçekleştirilen etkinlikler de birlikteliğin ve uzlaşmanın bir parçasıdır. Büyükşehir Belediye Başkanı Fırat Görgel’in ev sahipliğinde düzenlenen çok sayıda etkinlik bu anlamda öncülük niteliği taşımaktadır. Depremde ağır bedeller ödeyen Kahramanmaraş’ta son dönemde yapılan sosyal etkinliklerin topluma psikolojik açıdan da iyi geldiğini unutmamalıyız.
Bugün, “demokrasi, siyaset ve uzlaşıya” her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Bunun üstesinden gelebilecek deneyime ve birikime de sahibiz.