Kanaatkâr, az olan ile yetinen demektir. Elindeki malın kıymetini bilen ve idare eden kişi demektir.  

   Kanaatkâr  az mal ile yetinen kişileridir Elindeki mal ile idare eden kişilere kanaatkâr denir. 

    Kanaatkârlığın insan hayatında çok önemli olduğunu bir de bütün filozof ve düşünürlerin bu konuya kafa yormuş olmasından anlıyoruz. 

Sokrat: “Sahip olduğu ile kanaat etmeyen, sahip olmak istediği ile de kanaat etmez.” 

Benjamin Franklin: “Kanaatkârlık, fakiri zengin; kanaatsizdik ise, zengini fakir yapar. Demişlerdir. 

     Kanaat ile birlikte tevekkül, kanaatkârlığı hem tamamlar hem de onun gerçek anlamını açıklar. Şöyle ki, kanaatkârlığımız, yani sahip olduklarımızla mutlu olmamız, mevcuda rıza göstermemizin gerekçesi tevekküldür. Yani, Allah’a nihai ve mutlak şekilde güvenmemiz nedeniyle, her türlü neticeyi hoşnutlukla karşılar ve ona rıza gösteririz. Tevekkül sahibi olduğumuz için, her şeye peşinen kanaat ederiz. Kanaatkârlığımızın dayanağı tevekküldür. 

     Ancak, kanaatkârlık ve tevekkül yanlış anlamaya ve yanlış uygulanmaya son derece müsait iki kavramdır. Kanaat ve tevekkül ilerlemeyi engellemiştir şeklinde bir yargı tamamen yersizdir..  

    Kanaat, insanın çalışma eğilimini güçlendiren bir tavırdır. İnsan sürekli daha fazlasını elde etmeye gayret etmelidir. Çalışmak, kazanmak vs. gibi fıtrî kanunlara karşı ihmalkârlığın cezası da fakirlik ve sefalettir. 

   Yani, dürüstlükten şaşmamak koşuluyla, bir Müslüman var gücüyle çalışacaktır. Peki, çalışmamızın sonuçlarını nasıl karşılayacağız? 

İşte, bilinçli Müslüman’ın farkı bu noktada ortaya çıkar; bütün iyi niyetine rağmen, sonuçlar önceden planlandığı gibi çıkmazsa bile isyan etmemelidir. 

     İngiliz şair Charles Lamb, Müslüman olmamasına rağmen, bu durumu sezinlemiş ve şöyle demiştir: “Aza kanaat ederim, ama daha fazlasını arzu ederim.” 

    Eskiden insanlar şekeri çuvalla, yağı teneke ile, peyniri de tulum tulum alıyordu göz göz buğday ambarları vardı.. 

  Şimdi ise peyniri kilo ile, yağı bir kaç litre, şekeri de bir kaç kilo zor alınıyor Bazı mallar gram ile tane ile alınıyor. 

   Çünkü eskiden insanların kafası çalışıyordu. Kafalarının için de saman değil beyin vardı.  

Eskiden insanlar, yağ, peynir, un, şeker gibi temel gıda maddelerine öncelik verirdi. 

Adı üstünde temel gıda maddeleri. En çok önem verilmesi gereken şeyler bunlardı.  

    Eskiden insanlar, 3 kilo şeker parasına, gidip 1 bardak kahve içmezlerdi. 1 kg et parasına, oturup bir hamburger menü yemezlerdi.  

    Eskiden insanlar yemekten önce fotoğraf çektirip Sırf bir kaç fotoğraf çekip sosyal medyada fotoğrafları  paylaşmazlardı. Fakir olanın, yiyemeyenlerin iştahını kabartmazlardı 

Evlerde Led ekran internet bağlantılı televizyonlar yoktu. Akıllı telefonları yoktu. İnternet de yoktu.  

   Eskiden insanlar, ihtiyacı kadar elbise, ayakkabı alırdı. Sırf marka diye, sırf birilerine hava atacağım diye, çok para harcamazlardı. Köşkerler ve terziler çoktu. 

    Eskiden insanlar, 15 bin liralık telefonu ilk alanlardan olmak için, gece yarısından mağaza kuyruğuna girmez, mağaza açılır açılmaz da içeri dalmazlardı. 

Eskiden insanlar, arabalarının taksitine, yakıtına, bakımına, kaskosuna, sigortasına para harcamazlardı. Çünkü arabaları yoktu. Arabalar azınlıkta vardı. Bu kadarda lüks, yabancı marka arabalar yoktu. 

    Eskiden insanlar, çocuklarına en fazla bir kaç adet oyuncak alırlardı. Bu kadar oyuncaklarda yoktu. Oyuncaklarla dolu odalar olmazdı. Çocuklar kırlarda oyun oynayarak geçirirlerdi. 

     Eskiden insanlar, yemeklerini dışarda yemezdi. Dışarda kahvaltı filan hiç yoktu. Kimse bir  aylık kahvaltılık parasına, gidip dışarda kahvaltı yapmazdı. Dışardan eve yemek söylemek ayıptı. Kızlar, eve pizza söylemez, Erkekler, akşama kadar odalarına kapanıp bilgisayar oyunu oynamazdı. Yetişkinlik çağına gelmiş her kız ve erkek, kendi evini çevirecek şekilde davranırdı. Erkekler dışarda çalışır para kazanır, kızlar ev işi yapardı.  

Sırf aileden uzak, rahat takılmak,  okumak için şehir dışına çıkılmazdı. Yakın yerlerin üniversiteleri tercih edilirdi.  

    En azından insanlar,   İsraftan kaçar, lüks alış veriş yapmazlardı. Lüks  ve yabancı arabalara binmezler, başkalarına hava atmazlar, kendi geçimimi düşünürlerdi. Günümüzde lüks ve yabancı arabalardan geçilmiyor. Pahalılık  var deyip kimse harcamalarından kesmiyor. Araba çokluğundan park sorunu yaşanıyor. Trafikte  araba çokluğundan ,trafik sıkış kanlığı had safhada. Kafeler, eğlence mekanları dolup taşıyor.