Gece geç bir saatte, odada tek başınasın. Dışarısı sessiz, belki biraz rüzgar uğuldaması, belki uzaktan gelen bir araba sesi…
Ama sonra bir şarkı açıyorsun. O an her şey değişiyor. Oda doluyor, sessizlik gidiyor, yalnızlık biraz aralanıyor. Müzik giriyor içeri usulca, hem geçmişi getiriyor yanında hem de bir şekilde geleceğe dair umut bırakıyor.
Ben müziği hep böyle yaşadım. Sadece kulakla değil, kalple dinlenen bir şey gibi… Ve ne zaman gelecek hakkında düşünsem – yapay zekâlar, robotlar, dijital hayatlar – kafamda hep aynı soru çınlıyor: “Tüm bu teknolojik gelişmelerin içinde müzik nasıl olacak?” Daha doğrusu, müziksiz bir gelecek mümkün mü?
Bugün bir şarkıyı açmak saniyeler sürüyor. Binlerce albüm, milyonlarca sanatçı parmaklarımızın ucunda. Ama bir yandan da sanki şarkılar daha hızlı tüketiliyor, daha çabuk unutuluyor. Oysa müzik, hatırlamak içindir. İnsan kendini, birini, bir mevsimi, bir ayrılığı, bir yeniden başlangıcı müzikle hatırlar. Belki bu yüzden biz eski şarkılara daha çok tutunuyoruz. Çünkü onlar sadece birer melodi değil, aynı zamanda birer tanıklık.
Şimdi bir düşünün… 10 yıl sonrası, 20 yıl sonrası… Belki müzik artık kulakla değil, beyinle dinlenecek. Belki sadece ruh halimizi düşünmemiz yeterli olacak, sistem otomatik olarak bize en uygun şarkıyı çalacak. Hatta belki de şarkılar insanların değil, tamamen makinelerin elinden çıkacak. Ve belki o şarkılar da çok güzel olacak. Ama bence eksik olacaklar.
Çünkü müzik sadece ses değil. Birini özleyerek yazılmış bir söz, bir gece boyu uykusuz kalınarak oluşturulmuş bir melodi, kalp kırıklığıyla çalınmış bir gitar… Bunlar bir şarkının ruhunu oluşturur. Ve bu ruhun yerini, hiçbir yazılım dolduramaz. İnsan eli değmeyen, insan yüreğiyle şekillenmeyen hiçbir melodi tam anlamıyla “bizden” olamaz.
Ama gelecek sadece makinelerden ibaret değil. Biz de oradayız. Bizim hayallerimiz, korkularımız, sevinçlerimiz de o geleceğe taşınıyor. Ve eğer müzik bizimle birlikte oradaysa, bence hâlâ umut var. Belki çocuklarımız kendi şarkılarını yapay zekâyla birlikte besteleyecek, ama yine de o şarkının içine bir şeyler katacaklar. Bir duygu, bir anı, bir özlem…
Ve belki de müzik bu yüzden hep var olacak. Çünkü insan oldukça, his oldukça, anlatma ihtiyacı oldukça, bir yerlerde bir melodi doğacak. Sessizliğe karşı bir direniş gibi. Kalabalığın içinde kaybolmamaya çalışan küçük ama güçlü bir ses gibi…
Kimi zaman neşeyle dans ettiren, kimi zaman bir köşede usulca ağlatan, ama her zaman içimize dokunan o eşsiz şey… Müziğin geleceği teknolojiyle değişse de, biz onunla değişmeyi sürdüreceğiz. Çünkü bazen bir şarkı, bir kelimenin anlatamadığını fısıldar. Ve bazen geleceği en iyi anlatan şey, geçmişten kalan bir melodidir.
Unutma, dünya döner bir şarkıyla,
Kalp atar bazen tek bir nakaratla.
Gelecek değişir, zaman akar belki,
Ama müzik kalır, hem sessiz hem de renkli.