RÖPORTAJ: ALİ AVGIN
SALKIM SÖĞÜT RÖPORTAJLARI: 29
MARAŞLI OLUP DA ŞAİR YAZAR OLMAMAKTIR ZOR OLAN
SORU: Okurlarımızın sizi daha yakından tanımalarını istiyoruz, Hasan Ejderha kimdir? Biraz kendinizden bahseder misiniz?
CEVAP: 1962 yılında Kahramanmaraş merkeze bağlı Karadere-Harmancık’ta doğmuşum. İlkokulu doğduğum yerde, ortaöğrenimimi Kahramanmaraş’ta tamamladım. Edebiyat okuma arzuma rağmen işletme okudum. Fakat hep edebiyatla meşgul oldum.
Yazmaya ortaokulda başladım. Önce Kahramanmaraş ve çevresinde çıkan mahalli yayınlarda şiir ve hikâye yayınlamaya başladım. Şiir ve hikâyelerim daha sonra Dolunay, Türk Edebiyatı, Milli Kültür, Gençliğin Sesi, Güneysu, Yeni Hasat, Taşra, Kırağı, Gülbang, Genç Adım, Evvelbahar, Ayna, Tomurcuk, Şardağı, Yitik Düşler, Dört Mevsim Maraş, Kırklar, Dergâh ve Türk Dili gibi birçok dergide yayınlandı.
1993’te Ecdat Yayınlarından "Seni Yaşamadan Olmaz" adlı şiir kitabım,
2012’de Sage Yayınlarından “Marallar Oymağında Bir Ceylanla Oturup Ağlamak” adlı şiir kitabım,
2013’de yine Sage Yayınlarından “MARAŞ’ın Cezbeli Gülleri” otobiyografik hikâye kitabım
2014’de Kuğu Kitap’tan “Kayık Tepe Operasyonu” romanım,
2016’da Semerkand Eşik Yayınlarından “Sokakbaşı” romanım yayınlandı.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi -2014 YILIN KAHRAMANLARI- EDEBİYAT ÖDÜLÜ.
“İçimdeki Hırçın Çocuk (Hayatın Kıyısından Başlamak)” Romanı ile Semerkand Çocuk Macera Romanı Jüri Özel Ödülü.
“Sokakbaşı” hikâyesiyle, Mehmet Akif İnan “Ödenmiş Bedeller Unutulmasın” ödülü (Mansiyon)
“KARA CELAL” Hikâyesiyle Ümraniye Belediyesi 4. Geleneksel Hikâye Ödülü (Mansiyon) ile ödüllendirildim.
Türkiye Yazarlar Birliği ve Avrasya Yazarlar Birliği Üyesiyim.
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinden emekli oldum.
ÇALIYI UCUNDAN SÜRÜYEN DELİLER GİBİDİR YÜREĞİM
SORU: Şiir sizin için nedir? Bir şiirinizde geçen "Vurulup Vurulup Kıvranmaya Tiryakiyim" ifadesi, şiirle aranızdaki tutkulu ve hatta acılı ilişkiyi mi anlatıyor? Şiirinizi besleyen temalara kaynak nedir?
CEVAP: “Çalıyı ucundan sürüyen deliler gibidir yüreğim” mısraları ile başlar Vurulup Vurulup Kıvranmaya Tiryakiyim şiiri; şairin hal-i pûr melali ortada... zaten şairlik ve şiir böyle bir delilik hâli değil mi? "Ya ben öleyim mi söylemeyince” diyen şairin mısraında olduğu gibi. Bunca hal içinde söylememek olur mu? Kaldı ki söylemeden zaten yapamaz şair. Belki dünyadaki bunca hallerden neşet ediyor şiir. Esas manada şiir bu değildir belki de. Belki de bir feryat şekli, bir itiraz şeklidir bu şiirler. Belki de şiir bambaşka bir şeydir. Belki de biz şu anda şeytan taşlamaktan namaz kılmaya vakit bulamaz bir durumu yaşıyoruzdur şiir noktasında. Oysa medeniyetin şiirini yazmak, medeniyetin güzelliklerini, mısraların estetiğinde damıtmak daha lezzetli olsa gerektir şiir ve şair açısından.
Beslendiğim kaynaklara gelince: Acılarla beslenmişiz esasında. Diğer taraftan üstatlar manasında da beslenme kaynakları var elbette. Divan edebiyatı şerhlerinin kıyısından bucağından tırtıklamalarla beslenmek, beslenmek sayılırsa... Ne yazık ki aslını okuyamadığımız, anlayamadığımız bir hazine sandığı olarak duruyor divan edebiyatı ama değerlendiremiyoruz. Anlayanlar ise teknisyen olmaktan öte gidemiyorlar. Divan edebiyatını tam olarak bilen anlayanlar var elbette. Lakin biz onların şerhlerini bile anlamaktan yoksun olarak yetiştik. Esas beslenmemiz ise: özellikler bizim nesil için Yunus, Mehmet Akif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Cemil Meriç, Nurettin Topçu… Ve romanlar, hikâyeler… Bunların üstüne; tüm bunların üstüne köydeki çocukluk ve o yerli kültürün unsurları. Bizim evde kışın belirli günlerinde “siret” okumaları mesela… Hazreti Ali- Kan Kalesi hikâyeleriyle büyümek bir başka. Sonra bir sümbülün, nergisin her yıl aynı yerden yeniden fışkırdığını görmek ve bir sonraki yıl aynı güzelliğin, yine aynı yerden doğacağını bilmek ve bununla yaşamak şiir, sanat edebiyat için beslenme kaynağı değil de nedir?
BİR TOPLUMUN ŞUURLU OLDUĞUNUN GÖSTERGESİ ESTETİK ANLAYIŞIDIR
SORU: Şiir-Şuur ilişkisini önemsediğinizi belirtiyorsunuz. Bir şairin, şiir aracılığıyla toplumsal şuuru etkilemesi, dönüştürmesi nasıl olur?
CEVAP:Şiir-şuur ilişkisi gerçekten önemli bir mevzuu; yetmiş iki saat konuşulabilir. Bir toplumun şuurlu olduğunun göstergesidir estetik anlayış seviyesi. Bu sadece şiir değil elbette. Güzel sanatların her şubesindeki seviye toplumun şuur seviyesini belirler; elbette bu manada şiir, gerçek şiir en güçlü araçtır.
SORU: Hikâye ve roman türlerinde de eserleriniz var. Hangi türde kendinizi daha özgür hissediyorsunuz?
CEVAP:Hikâye ve romanda, özellikle roman yazarken (eminim başarılı bir romancı olarak sizin de başınıza gelmiştir) çoğu zaman yaşadığım ilginç haller var; iki kahramanı karşılaştırıp konuştururken, kahramanlarınız sizin kurguladığınız diyaloğu bitirdikten sonra kendi aralarında konuşmaya devam ediyorlar. Bazen deliriyor muyum diye düşündüğünüz bile oluyor. Zira sizin kurguladığınız kahramanlarınız sizin söylettiğiniz diyalogları bitirip, konuşmaya devam ettiklerinde zabıt kâtibi gibi hissediyorsunuz. O bakımdan şair daha özgür; lakin şiire saygısı var ise saçmalayacak kadar da hür değildir. İşte tam bu noktayı aştığı an ise gerçek şiire ihanet etmiştir.
SORU: Sanatın, "özden söylenen sözün estetiğe bürünerek söylenmesi" olduğunu söylüyorsunuz. Günümüz sanat ortamında, estetiğin ve özün dengesi sizce nasıl kuruluyor?
CEVAP:Ne yazık ki ölçülü söylemeyi öğrenmeden serbest şiir yazmaya kalkan şairlerin türediği bu çağda bu mevzuyu konuşmak anlaşılacak bir şey değildir.
ISRARLA VE İNATLA KENDİMİ GELENEKSEL ÇİZGİDE KONUMLANDIRIYORUM
SORU: Edebiyat dünyasında kendinizi geleneksel bir çizgide mi, yoksa modern bir çizgide mi konumlandırıyorsunuz? Bu tercihin eserlerinize yansımaları nelerdir?
CEVAP:Elbette kendimi geleneksel bir çizgide konumlandırıyorum. Hatta ısrarla ve inatla geleneksel çizgi. Aksi halde edebiyata öykünme durumuna düşmüş olmaktan korkarım.
SORU: İlk şiir kitabınızın adı "Seni Yaşamadan Olmaz" (1993). Bu ismin arkasındaki anlam ve hikâye nedir? Kitap, o dönemki gençlik heyecanınızı ve edebi duruşunuzu mu özetliyor?
CEVAP:"Seni Yaşamadan Olmaz" ifadesi bir beşerî aşk söylemi değildir. Tamamen edebi duruşumu, poetikamı özetliyor. Ali birden ikiye geçemezdi/Bire beş gelen hasat/ bakarsın bu yıl gelmezdi/seni yaşamadan.
İTİRAF ETMELİYİM Kİ HİKÂYE VE ROMAN BENİM KURTARICIM OLDU
SORU: "Marallar Oymağında Bir Ceylanla Oturup Ağlamak" gibi lirik ve derin başlıklara sahip şiir kitaplarınız var. Eserlerinizde sıkça rastlanan hüzün, yalnızlık, doğa ve aşk temalarını nasıl yorumluyorsunuz?
CEVAP:İslam kültüründe ceylan malumudur tüm okuyucularımızın. Şairin ana ceylanla maral ile oturup ağlaması acının zirvesidir aslında. İşte tam o kapı şiire giriş kapısıdır. İtiraf etmeliyim ki hikâye ve roman benim kurtarıcım; zira sürekli o kapının ötesinde olmaya can dayanmaz ve insan sosyal hayatını sürdüremez.
SORU: "Kayık Tepe Operasyonu" ve "Sokakbaşı" romanlarınızın konularını belirlerken sizi tetikleyen olaylar veya düşünceler neler oldu? Şiirinizdeki derinlik ve lirizm, romanlarınıza nasıl bir atmosfer katıyor?
CEVAP:"Kayık Tepe Operasyonu" romanı Doğu ve Güneydoğu'da terör mücadelemizin romanı. Sokakbaşı romanı ise çocukluğumun ve gençlik yıllarımın Maraş'ının romanı. Maraş olayları dâhil, şehrin o yıllardaki resmini de aktarmak istedim. Bir miktar da şiir romanın diline girerse ne oluru da bir miktar denemiş oldum.
SORU: Fotoğrafçılıkla da ilgileniyorsunuz ve hatta sergiler açmışsınız. Şiir ve fotoğraf arasında sizin için bir ilişki var mı? Bir fotoğraf karesi, bir şiire veya hikâyeye nasıl ilham verebiliyor?
CEVAP:Aslında fotoğraf gelip beni buldu. Seni Yaşamadan Olmaz şiir kitabım için bir kapak fotoğrafı arıyor ve ben de ne görsem çekiyordum tabiatta. Kitabın kapağını oluşturan alıç ağacının fotoğrafını çekmek içi tarlaya uzanmış alıç ağacına bakıyordum ve biraz yandan bakınca alıç ağacının ortasındaki kap şeklinde boşluğu gördüm. Daha sonra ağacın üzeri hizasına bir bulutun ilerlediğini gördüm. Beklerken grup kızıllığı oluştu ve fotoğrafı çektim. Oradan kalktığımda artık tabiattaki her hareketliliği izleyen ve fotoğrafını çeken biri olup çıkmıştım.
KAHRAMANMARAŞLI OLMANIN ONURU YETER BİZİM İÇİN
SORU: Kahramanmaraş'ın yetiştirdiği önemli bir isimsiniz. "Şairler Şehri" olarak bilinen Kahramanmaraş'ın kültürel atmosferi, sizin edebiyatınızı ve hayat felsefenizi nasıl şekillendirdi?
CEVAP:Elbette bu şehrin suyunu içip havasını solumanın etkisi çok büyük. Kahramanmaraşlı olmanın onuru yeter bizim için. Maraşlı olup da şair yazar olmamaktır zor olan...
SORU: Uzun yıllar Türkiye Yazarlar Birliği (TYB) Kahramanmaraş Şubesi Başkanlığı ve yönetim kurulu üyeliği yaptınız. Edebiyat örgütlenmelerinin günümüz yazar ve şairleri için ne tür faydaları olduğunu düşünüyorsunuz?
CEVAP:Elbette her alanda örgütlenmenin kendi alanındaki üyelerine faydası büyüktür. Biz bu durumu bir araya gelip üyelerin hakkını aramak çabasından öte; üyelerin bir araya gelip hem hal olmalarının daha başarılı sonuçlara ulaştığını gözlemledik.
SORU: Kahramanmaraş Unesco Edebiyat şehri ilan edildi. Bu sürecin kent edebiyatına ve kalem ehline ne gibi bir katkısı olur. Daha doğrusu Unesco’dan beklentileriniz nelerdir?
CEVAP:Öncelikle emeği geçenleri, yoğun çaba harcayanları tebrik ediyorum. Hayırlara vesile olsun inşallah.
YAZAR VE ŞAİR YAZMAKTAN ÇOK OKUMALI
SORU: Son yıllarda edebi faaliyetleriyle öne çıkan Mesder hakkında neler düşünüyorsunuz?
CEVAP:Güzel faaliyetlerle özlenen işlere imza atıyor Mesder. Depremden sonra şehir dışında ikametim dolayısıyla programların bazılarına katılamasam da muhabbetle takip ediyorum. Yürekten kutluyorum.
SORU: Son olarak salkım Söğüt okurlarına ve Yeni nesil şair ve yazarlara hem edebi üretim hem de kişisel duruş olarak ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
CEVAP: Estağfirullah. Haddimiz değil kimseye bir şey söylemek... fakat Salkım Söğüt iyi şairlerin yetişmesine vesile oluyor izlediğim kadarıyla.
Genel olarak birkaç cümle kuracak olursak; bir kere yazar ve şair yazmaktan çok okumalı. Yazmak başka bir atmosfer. Zaten gelir de yazmazsanız, beni yaz yaz diye beyninizi patlatır. En önemlisi de herkesin malumudur ki dünyada söylenmemiş hiçbir söz yoktur. İşte tam bu noktada şair ve yazarın ne söylediği değil de nasıl söylediği önem arz ediyor.
Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür ederim.
Marallar Oymağında Bir Ceylanla Oturup Ağlamak
Hüznünü dağlara savuran
senin kırılgan
ürkekliğin yok mu ceylan
ruhumu kanatlandıran
an be an kaçmaya hazır haline
ne aşklar susadı
Ahh ceylan
ürkek aşkların zarif sultanı
karanlıkları silen aydınlığını
saklama dağlardan
senin gözlerinden kopan
bir deniz boğulur bende
merhametin ziyası sende parlar
güzellik sende kanat açar göklere
Beni böyle koşturan arkandan
bir avcılık halidir sanma n'olur
aşka uçan turnalar içimde kanat vurur
denizler içimde kudurur
okyanuslar içimde durulur
sana aşık her avcı içimde vurulur
İn ovalara ceylan
bu yürekle sana haykıran
en soylu ağıtları sunmalıyım
Bir tel hıçkırır derinden
gözlerinden kopan bir damla yaş aşkına
bir yiğit ölür pusuda haybeden
yapılar yükselir göğe şehirlerden
ağır yükler altında sokaklar erir
binlerce insan binlerce yalnızlığı emzirir
İn ovalara ceylan
buralarda yaşanmaz sensiz
şehirler kurmalıyız ceylanlar gezinen
kuşlar uçmalı göklerinde şehrimizin
marallar olmalı sokak başlarında
körpe yavrularını emziren
şaşırıp kalmalı avcılar iz sürerken
Ay ceylan
Boynumda bir vebaldir çağın insanı
kirlerinden oluşmuş zamanın lisanı
her şeyin üstünde işgal var
bunalıyorum ay ceylan
içinden çıkamadığım bir hal var
ya sen balalar balası
yüreğinde ateş, gözlerinde hilal var
Sen ve ben ceylan
cerenler bizi izlerken yükseklerden
asrın çizgilerini çizmek üzre
hayatı hüznolan turnaların
aşkına denk bir aşkla
çeteleler tutmalıyız yine aşklara dair
Ceylan ceylan
hüznünde beni an
senden aldığım yaralardandır
yüreğimden sızan kan
Sen sultansın nazlan ceylan
Yürekler kanatan naz var sende
Kıtalara yayılan yaz var sende
Bir kurşunla hazan olan güz var sende
Her hücremde gezinen iz var sende
Yüreğime sürekli batan biz var sende
Sen sultansın nazlan ceylan
Senden aldığım yaralardandır
Yüreğimden sızan kan.
Hasan Ejderha
Vurulup Vurulup Kıvranmaya Tiryakiyim
Çalıyı ucundan sürüyen
Deliler gibidir yüreğim
Bir türlü çekemem çalıyı yerine
Öyle hınçla dolarım ki
Hayal kurarım ufuklar ötesine
Hürriyetimi biçmeyen bir kadın
Çalıyı düzgün sürüdüğüm mekanlar çizerim
Şiir kitaplarında gezen hafiye olur,
Yüreğimi kurşunlayan imajlarla,
Hazzına doyumsuz mısraların izini sürerim.
Pergelin ucundan kurtulduğum anlar
Kendi dairemi kendim çizerim
Oturturum denizleri, okyonusları yüreğime
Çıkarım bir dağ tepesine, dalga seslerini dinlerim.
Vurulup vurulup kıvranmaya tiryakiyim
Kurşunların önüne giderim koşa koşa
En acıyan noktalarımdan kurşun yer,
Her sevinçten acı bekler acı çekerim.
Kapıp bayrağımı sevince koşar,
Hep çileye, acıya, bayrak dikerim.
Hasan Ejderha