Hafta sonunda, ilimizde Kapıçam mevkiinde bulunan ve Suriyelilerin kaldığı kampa gitmiştik bir dostumuzun çocuğu o kamptaki okulu tercih edeceğini söylediği için yakından görelim istedim. Dönüşte hocaya, bak oğlum şu insanların yaşamından ibret alıp, vatanımızın kıymetini bilmemiz gerek dedim.

Son günlerde biliyorsunuz Afganistan’dan gelen ve gelecek olan mültecilerin durumu tartışılıyor. Ancak masada farklı görüşler ortaya çıktığını gördüm. Bir kısmı göçmenler kabul etmek yanlış, gitsin vatanlarında savaşsınlar derken, benim de içine dahil olduğum kesim, onların bizim din kardeşlerimiz olduğunu, mazlumların elinden tutmak gerektiğini savunuyorlar.

İnanıyorum ki, sizlerde bu konuda çok farklı düşünüyorsunuz, çünkü siyasi partiler bile bu konuda uç savunmalar yapıp, farklı önerilerde bulunuyorlar.

Bunun üzerine şöyle bir araştırayım, bu konuda yazarlar ne düşünüyor diye makalelere baş vurdum, bana en ilginci Prof. Dr. Mete Gündoğan’ın görüşleriydi.

DEVLETİN AKLI VAR

Hocam der ki: “Ülkemizde yaklaşık yüz yıllık bir Cumhuriyet tecrübesi ve beş bin yıllık bir devlet aklı vardır. Bizler, bu akılla bir ve beraber olduk. Bu akılla birçok badireleri atlattık. Ekonomimiz istenen seviyede olmasa da aklımız yerindedir elhamdülillah.

Devlet ve milletimizin fonksiyonel dengede olduğu bir sistemimiz var. Bu sistemde mevcut haliyle mülteciler sorun olmaya başladı. Bu sorun yokmuş gibi davranamayız ve basit tartışmalarla öteleyemeyiz. Sonra daha büyük krizlere sebep olur.

Elbette, yerinden yurdundan zorunlu olarak kaçıp gelen insanlara yardım etmeliyiz. Onlara geçici koruma sağlamalıyız. Ama sizin imkânlarınız artık buna elvermiyorsa, farklı çözümler üretmek zorundasınız.

Bu soruna ki artık bundan sonra sorundur, ciddi bir yaklaşımla stratejik, taktik ve operasyonel seviyede çözümler üretmek zorundasınız. Retorik içeren cevaplar sadece milletin endişesini artırır. Bir şeyler saklanıyor izlenimi verir.

PEKİ ÇÖZÜM NE?

Dışarıya bakarsak, Avrupa’nın imkânları bizimkilerden daha büyük. Oraya transferleri düşünebilirsiniz. Belli bir kota ilan edip sınırlarınızı kapatabilirsiniz. İltica kaynağına müdahale edebilirsin. İltica kaynağı ile birlikte çalışabilirsiniz…

İçeriye yönelik olarak bu göçleri yönetecek sistemi yenileyip güçlendirebilirsiniz. Gelenleri nitelikli kayda almak önemlidir. Parayla vatandaş olunmaz. Vatandaşlık kriterlerinin kalitesini artırabilirsiniz. Eğitimi çeşitlendirebilirsiniz.

Konuya güvenlik açısından bakanları da anlamalıyız. Daha yakın zamanda Hind yarımadasını göçlerle 5-6 ülkeye ve onlarca eyalete ayıran bir Batı Tecrübesi var. Güvenlik bürokrasisi bu konuyu çok yakından takip etmelidir.

Kısacası, mülteciler konusu artık “savaştan kaçan zavallı insanlar” konusu değildir. Üzerinde “devlet aklı” ile stratejik, taktik ve operasyonel olarak çalışılması gereken bir konudur. Bu konuda uluslararası tecrübelere de ihtiyaç vardır.

Bu konuda bize zafiyet veya dezavantaj oluşturabilecek noktaları avantaja çevirmenin çeşitli yolları elbette vardır. Kendi vatandaşınızı mağdur duruma düşürerek değil devlet millet işbirliği ile büyük atılımlar yapabilirsiniz. Sakın bu konuyu kamuoyunda sürekli gündeme getirenleri suçlamayın. Sakın “şüphe ve belirsizlik” üretmeyin. Şüphe ve belirsizliğin yıkamayacağı hiçbir düzen yoktur. Zaman ülkenin aleyhine işliyor. Yapılacaklar, şimdiden yapılmaya başlanmalıdır. Özetle bir konuya dikkat çekmek istiyorum. Konu birincil önceliğe ve öneme sahiptir. Büyük bir avantaja dönüştürülebileceği gibi büyük bir yıkıma da sebep olabilir. Lakin bugün itibarıyla gecikmeye tahammülümüz kalmamıştır.”

Hocam akademisyenlere yakışır bir değerlendirme yapmış. Zaten devletimiz her şeyin farkında, sınırlarımızda günlük bine yakın mülteci toplanıyor. Bence mülteci kapasitemiz stop demeli.

Kalın sağlıcakla.