ŞİİR YAZMAKLA ŞAİR OLMAK ARASINDA BÜYÜK FARK OLDUĞU KANAATINDAYIM
SORU: Mehmet Bey merhaba. Malumunuz, usuldendir, öncelikle okurlarımız sizi tanısın isteriz. Mehmet Yaşar kimdir, diye sorsak neler söylersiniz?
CEVAP: Merhaba kıymetli ağabeyim. Müsaadenizle evvela sualinizde zikrettiğiniz bir kelimeye dikkat çekerek başlamak isterim. Tanımak kelimesi beni hep hüzünlendirir. İlk gençlik yıllarımda karşılaştığım bir hadis gelir hep aklıma: Kendini tanıyan, Rabbini tanır. Cemil Meriç merhum, o müthiş üslubuyla bu hadisi şöyle şerh eder “En küçük sonsuzla, en büyük sonsuz arasındaki esrarlı ayniyeti ifşa eden büyük söz. Kendini tanımak, marifetler marifeti.” Dolayısıyla kişinin kendini tanıtmasının, anlatmasının zor bir tarafı vardır bence. Yıllara sârî iştirak etmiş olduğum dost meclislerinde, hürmet ettiğim büyüklerimin genellikle mahcubiyet duydukları ve “biz kimiz ki” kabilinden kaçamak cevaplar vererek birkaç cümleyle geçiştirdikleri bir durumdur kişinin kendinden bahsetmek zorunda kalması. Hâl sâridir demiş eskiler, ister istemez büyüklerimizin halleri bizlere de sirayet ediyor şükür. Ancak sizin de ifade ettiğiniz üzere usuldendir. Üç beş kelamla bahsedecek olursak: Mehmet Yaşar, 1986 yılında Osmaniye’de doğmuştur. Doğduğu şehirde başladığı ilköğrenimini ve ortaöğrenimini Adana’da tamamlamıştır. 2005 yılında kaydolduğu Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölümünden 2011 yılında mezun olmuştur. İlkokul müsamerelerinde başlayan mikrofon ile münasebetini üniversite yıllarında daha da pekiştirmiş, radyo/TV programcılığı, seslendirme, sahne sunuculuğu gibi işler yapmıştır. Lisans mezuniyetinin akabinde, aldığı iş teklifi üzerine İstanbul’a giderek ulusal bir yayın kuruluşunun televizyon ve radyosunda haber spikerliği, programlar ve seslendirmeler yapmıştır. Bu arada TRT kökenli duayen spikerlerden bazıları ile aynı stüdyoda çalışma imkânı bulmuş ve onlardan diksiyon/seslendirme eğitimleri almıştır. 2014 yılından bu yana da Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Basın, Yayın ve Halkla İlişkiler Biriminde öğretim görevlisi olarak vazife yapmaktadır. Ayrıca Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi Başkan Yardımcısıdır ve Garbi Yeli isimli kültür, sanat, edebiyat sayfasının da yayın yönetmenidir. Eskilerin tabiriyle tercemeihâlimiz kısaca böyledir.
KAHRAMANMARAŞ’A GELMEMLE BERABER FİDAN AĞACA DÖNMEYE BAŞLADI
SORU: Kahramanmaraş’ta biz sizi daha çok sahne sunuculuğunuzla, şiir yorumculuğunuzla tanıyoruz. Bununla birlikte yıllardır kültür ve edebiyat camiasının içindesiniz. Edebiyatla alâkanız ne zaman başladı, nasıl filizlendi?
CEVAP: Bu alâka aslında ilkokul yıllarına dayanıyor. İlkokul 1. sınıfta ezberlediğim bir dörtlüğü okumamla başlayan bir hikâye bu. 2. sınıfta İstiklal Marşımızı 10 kıta şeklinde ezberleyip okumuştum. Öğretmenim de bendeki bu şiir sevgisini ve okuma kabiliyetini fark edince, müsamerelerde, etkinliklerde, kutlama programlarında hep şiir okuyan kişi oldum. Bu durum erken yaşta pek çok farklı şiir ve şairle tanışmama vesile oldu. İlkokulda atılan bu tohum, ortaokul ve lise yıllarında göverdi, göverdi ve 2005 yılında Kahramanmaraş’a gelmemle birlikte fidandan ağaca dönmeye başladı diyebilirim. Üniversite tahsilimi Kahramanmaraş’ta, şiirin ve edebiyatın başkentinde yapmak benim için büyük lütuftur. Burada Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi başta olmak üzere pek çok edebiyat ve sanat ortamı, pek çok şair ve yazarla tanışma imkânı buldum. Ta ortaokul yıllarına uzanan radyoculuk hikayesi de Kahramanmaraş’ta farklı bir boyuta taşındı. Daha profesyonel işler yapmaya başladım. Çeşitli radyolarda şiir, türkü, edebiyat ve sanat içerikli programlar yaptım. En uzun süre de Radyo Gönül’de yaptım, zikretmezsem vefasızlık olur belki. Ayrıca üniversitede aynı dertlerle dertlenen arkadaşlarımızla birlikte Öğr. Gör. İsmail Göktürk hocamızın danışmanlığında Kültür ve Medeniyet Öğrenci Topluluğu isminde bir topluluk kurmuştuk. Bendeniz de kurucu başkanı olmuştum topluluğun. Bu topluluk bünyesinde onlarca faaliyet icra ettik. Hepsi de kültür ve medeniyet dairesi içerisinde dertlendiğimiz konularla ilgiliydi. Tarihten edebiyata, mimariden musikiye pek çok konuda programlar tertip ettik. Laf yerinde açılır derler, tam bu noktada benim için kıymetli bir hatırayı da paylaşmış olayım. Türk şiirinin çınarlarından merhum Bahaettin Karakoç’u ağırlamıştık üniversitede. 2008 ya da 2009 yılıydı. Söyleşi programıydı. Ben de programda şiirlerini okumuştum. Şiir bittikten sonra rahmetli Karakoç “Yahu bu adam şiir okumak için yaratılmış.” demişti. Sonrasında da irtibatımız devam etti tabi. Meşhur Dolunay Şiir Şölenlerinin sonuncusunu da benim sunmamı, kendi şiirlerini benim okumamı istemişti. Çok şükür o da bize nasip oldu.
YILLAR VARKİ YAZI YAZMA ORUCU TUTUYORUM
SORU: Okuma, seslendirme tamam da yazma konusunda nerede duruyor Mehmet Yaşar?
CEVAP: Aslında yıllar var ki yazı yazma orucu tutuyordum. Bazı elzem durumlar haricinde bu orucumu tutmaya devam ettim. İçimde hep bir beklenti vardı. Zamanı kolluyordum belki, belki de bir zemin beklentisi içindeydim bilemiyorum. Ama kendimle yaptığım iç konuşmalarda Cenab-ı Allah ömür verirse 40 yaşı itibarıyla yazmaya başlayacağıma dair bir duygu, bir iç sesle muhatap oluyordum. Belki de tembelliğimin ürettiği mazeretlerden biriydi bu. Fakat bu yıl, içimde garip kıpırdanmaların olduğu bir yıl olarak geçiyor. Yıllardır yazmasam da ileride bir gün yazarım diye biriktirdiğim notlarla dolu heybem. Boş da durmadım yani bunca yıl. Notlar aldım, fişler biriktirdim kendimce. Ve şimdi içimde garip bir yazma arzusu beni dürtükleyip duruyor. Anladım ki 40 yaşın eşiğindeyim. Kırk sayısı hikmetli bir sayı malum. Bir yerde okumuştum: İnsanda bedenî olgunluk 23 yaşında, aklî olgunluk 33 yaşında, ruhî olgunluk 40 yaşında olurmuş. Peygamberimiz (s.a.v)’e risalet vazifesi 40 yaşında verilmiş. Ayette de geçtiği gibi Musa (a.s) Tur Dağ’ında 40 gece geçirmiş. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Hâsılı, sanki 40 yaşın getirdiği bir his kapladı her yanımı. Yıllardır biriktirdiğim ve yazılmayı bekleyen notlar birer birer aklıma üşüşür oldu. O notlar aynı zamanda izlerle dolu. Hatıraların, portrelerin, kitapların, yazıların, şiirlerin ruhumda bıraktığı izlerle. Bu notlar bir şekilde kelimelere dökülecek gibi görünüyor. Hayırlısı diyelim. Bunun yanında şiirle de her daim hemhâliz. Elbette bir şeyler karalıyoruz. Bir ara rubai yazıp duruyordum. Adım dostlar arasında rubaiciye çıkmıştı. Zaman zaman şiir yazdığımız oluyor ama şiir yazmakla şair olmak arasında büyük bir fark olduğu kanaatindeyim. Kendimi şair olarak tavsif etmekten edep ederim. Şairlik büyük bir makamdır nezdimde. Şüphesiz şiir de bizleri bu topraklarda tutan en temel unsurdur bence. Dilin mayasıdır. Bu mayayı hamurumuza karan da şairlerdir. Onların gücü, dilin gücüdür. Dolayısıyla milletin gücüdür. Onların varlığı, dilin, yani dinin, yani milletin varlığıdır. Bendeniz kalemin hakkının, kılıcın hakkından fazla olduğuna inananlardanım. Ve ısrarla diyorum ki devletiebedmüddetin teminatı şiiriebedmüddettir. Geleneğiyle moderniyle, divanıyla tekkesiyle, tanzimatıyla ikinci yenisiyle, Türk şiiri, şiiriebedmüddet vasfıyla Türk devletinin de Türk milletinin de varlık teminatıdır.
“GARBİ YELİ” MARAŞ’I SERİNLETTİĞİ GİBİ BİZE DE BİR FERAHLIK VERDİ
SORU: Gelelim Garbi Yeli’ne… Mehmet Bey, siz aynı zamanda Garbi Yeli isimli bir kültür sanat sayfasının da yayın yönetmenliğini yürütüyorsunuz. Salkım Söğüt’ün kardeşi olarak gördüğümüz Garbi Yeli’nden de bahseder misiniz okuyucularımıza?
CEVAP: Değerli ağabeyim, malumunuzdur, matbuat dünyamızda gazetelerimiz öteden beri birkaç sayfa da olsa kültür sanat içeriklerine yer verirler. Bazı gazetelerin kültür sanat sayfaları, koca koca mecmuaları sollayacak kalibrede işler de çıkarır. Hatta kitap ekleri, tarih ekleri ve kültür sanat ekleri çıkaran gazetelerimiz de var. Kahramanmaraş’ta da mahalli düzeyde çıkan gazeteler, öteden beri bu hassasiyeti muhafaza eder. Öyle ki Andırın Postası’nın İkindi Yazıları, bir döneme damga vurmuş, ulusal çapta alâka görmüş, bağrından pek çok şair ve yazar da çıkarmıştı. Ali Büyükçapar hocamız yaklaşık 15 yıl boyunca Milcan’ı çıkardı. Sizler MESDER bünyesinde Salkım Söğüt’le 25. sayıyı geride bıraktınız, 26. sayının mülakatını yapıyoruz. Bizler de Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesi mensupları olarak dostlarla bu geleneği sürdürelim istedik. Bu duyguyla dostlarımın fikirlerini aldım ve bir mahalli gazetede haftalık kültür sanat edebiyat sayfası çıkarabileceğimize karar verdik. Kahramanmaraş’ta ya da pek çok şehirde, okuyan, düşünen, eli kalem tutan pek çok dostumuz vardı. Kimle görüştüysek destek sözü aldık. Sayfanın bir de ismi olsun dedik. Bu isim Kahramanmaraş’ı çağrıştırsın, bilindik bir isim olsun istedik. Aklımıza Kahramanmaraş’ı sıcaklara karşı bir nebze serinleten, şiirlere, romanlara, türkülere konu olmuş garbî yeli geldi. Bu isim Maraş’ı serinlettiği gibi bize de bir ferahlık verdi. Hemencecik alıştık Garbi Yeli ismine. Batıdan esen yel anlamına gelen Garbî Yeli ibaresindeki -i- her ne kadar literatürde şapkalı, yani uzatılarak geçse de halkımız bu uzatmayı kısarak -i-‘yi uzatmadan telaffuz etmektedir. Biz de bu şekildeki bir imlâ ile hareket etmeyi tercih ettik. İlk sayımız 20 Haziran’da çıktı. O günden itibaren her hafta Cuma günleri Türkiye Yazarlar Birliği Kahramanmaraş Şubesinin bir yayını olarak Manşet gazetemizin sayfalarında ve internet sitesinde okuyucuyla buluşuyor Garbi Yeli. Gayret bizden, tevfik Allah’tan... Bu vesileyle TYB Kahramanmaraş Şube Başkanımız Enver Çapar ve sayfanın hazırlanmasında en büyük yükü omuzlayan editörümüz Ufuk Türk başta olmak üzere sayfamızda eserlerini paylaştığımız tüm şair ve yazar dostlarımıza, okuyucularımıza, tabi bir de Manşet gazetesi ailesine teşekkürü bir borç bilirim.
HASBÎ DOSTLUK, ADAM YETİŞTİREN BİR OCAKTIR “DÜKKÂN”
SORU: Mehmet Bey, siz aynı zamanda TYB Kahramanmaraş Şube Başkan Yardımcısısınız. TYB ile ya da rahmetli Ahmet Doğan İlbey’in tabiri ile söyleyecek olursak “dükkan”la nasıl tanıştınız? Sizin edebi ve fikri birikiminize o cemiyetin nasıl bir katkısı olmuştur?
CEVAP: Ali ağabeyciğim, az önce bahsettiğim gibi bendeniz Kahramanmaraş’a 2005 yılında üniversite tahsili için geldim. 2005 yılının Ağustos ayında. Aynı yıl, henüz daha Kahramanmaraş’a gelmeden, bir dergide Ali Yurtgezen hocamızın yazılarıyla karşılaştım. O yazılardan çok istifade ettim. Ali Yurtgezen hocamızın da Kahramanmaraşlı olduğunu, Kahramanmaraş’ta yaşadığını öğrenmiştim. Allah nasip etti, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde talebe olduk. Kahramanmaraş’a gelince ilk yaptığım işlerden biri Ali Yurtgezen hocayla irtibata geçmek oldu. Tanışmak, sohbet etmek, yazılarının yanı sıra rûberû da görüşerek istifade etmek istedim. Bir vesile telefon numarasına ulaşıp aradım. Ali hocam TYB Kahramanmaraş Şubesinin kurucusuymuş. Böylelikle TYB ile dolayısıyla “dükkan”la tanışmış olduk. Sonrası malum öğrencilikten bu zamanlara uzanan bir dostluk bağı. Sizin de ifade ettiğiniz gibi Ahmet Doğan İlbey ağabeyimiz “dükkan” derdi, “fikir ve gönül talimi yapılan dükkan”. O dükkanda bir şeyler alınıp satılmaz, paylaşılır. Herkes heybesinde ne varsa döker ortaya hesapsızca. Fikir paylaşılır, şiir ve yazı paylaşılır, bilgi paylaşılır, nezaket paylaşılır, gönül paylaşılır, en önemlisi de dostluk paylaşılır. Hasbî dostluk. Adam yetiştiren bir ocaktır dükkan. Hamı olgunlaştıran, çiği pişiren bir ocak… Hacı Bayram hazretin ifadesiyle “ulu bir şâr”dır orası. Bize emeğini, katkısını anlatmaya dilimiz, kalbimiz kifayet etmez. Sadece müteşekkir olduğumuzu ifadeyle iktifa edelim. Ali Yurtgezen ve Muzaffer Gözükara hocalarımızın şahsında bütün büyüklerimize ve dostlarımıza müteşekkiriz.
GENÇLER YARINLARIMIZ, GELECEĞE DAİR TAŞIDIĞIMIZ ÜMİTLERDİR
SORU: Siz üniversitede vazife yapıyorsunuz. Gençlerle iç içesiniz. Gençlerin edebiyata, kültür ve sanata ilgileri ne durumda? Nasıl görüyorsunuz?
CEVAP: Gençler yarınlarımızdır. Geleceğe dair taşıdığımız ümitlerdir onlar. Fakat değerli ağabeyim siz de bilirsiniz ki öteden beri bu tarz meselelere alaka gösterenlerin sayısı hep sınırlı olmuştur. Bunda çok çeşitli etkiler söz konusu tabi. Aile, okul, müfredat, öğretmenler, çevre, toplum yapısı, zamane, devletin tutumu vesaire vesaire. Bu başlıkları çoğaltmak mümkün. Değişmeyen tek şey değişimin ta kendisidir, diye klasik bir ifade vardır. Ancak günümüzde değişimin bile bu kadar hızlı değişimden başı dönüyordur herhalde. İnsanlık tarihi bu kadar kısa zamanda böyle büyük bir değişime zannımca ilk defa şahit oluyordur. İnternet, sosyal medya, yapay zeka… Doğru kullanıldığında doğru işler yapılabiliyor belki ama her halükârda sanal bir ortam. Gözün göze, dizin dize, kalbin kalbe değdiği, samimi ortamlar kurmak zorundayız. Sanal dostluklar, sanal sevgiler bir yerde gerçeği yansıtmıyor, eksik kalıyor, tavsıyor. Büyük büyük, şaşaalı, çok para harcanan faaliyetler yerine sohbet ortamları kurmak zorunda olduğumuz kanaatindeyim. Yoksa salonlar, meydanlar dolup dolup boşalıyor ve geride insanda nasıl bir iz kaldığı meçhul. Dolayısıyla gençleri kalbinden yakalayacak dostluk meclislerinin, sohbet meclislerinin varlığı elzemdir diye düşünüyorum. Ve bu tarz meclislerin sayısının artmasını temenni ediyorum. Bu noktada TYB gibi MESDER gibi gönüllü kuruluşlar önemli bir vazifeyi ifa ediyor bence. Belli konuların, belli tarihlerde, belli konuşmacılarla ele alındığı faaliyetlere ilave olarak dostluk ve sohbet meclislerinin oluşturulması ihtiyacı gözden kaçmamalı.
DAHA FAZLA SOHBET, DAHA FAZLA ÜNSİYET, DAHA FAZLA KALBE DOKUNMAK GEREKİYOR
SORU: Son olarak Salkım Söğüt okurlarına ve genç kalemlere neler söylemek istersiniz?
CEVAP: Peygamberimizin bir nasihati aklıma geldi Ali Ağabey, “Beş şey gelmeden önce, beş şeyi ganimet bil: ihtiyarlığından önce gençliğini, hastalanmadan önce sıhhatini, fakirliğinden önce zenginliğini, meşgul zamanlarından önce boş vakitlerini ve ölümünden önce hayatını!” Niyetim bu hadisten yola çıkarak nasihatler dizmek değil. Hâşâ haddim de değil. Derdimiz var, dertliyiz, derdimizi paylaşmak. Burada aslında bir noktaya dikkat çekmek istiyorum ki o da zaman. Zaman hakikaten su gibi akıp geçiyor. Günümüz dünyasının moda anlayışı, özellikle sosyal medya gibi sanal ortamlarla zamanımızı boş geçirmemiz için elinden geleni yapıyor. Bunun için her türlü argüman önümüze sürülüyor. Mâlâyânî, çağın en büyük hastalığı olmuş durumda. Buna iki şekilde mukavemet gösterebiliriz diye düşünüyorum. Birincisi okumak, ikincisi insana temas etmek. Okumak, kitap okumak, “Kitâbı” okumak, eşyayı, tabiatı, zamanı, insanı okumak… Yazmak da bu anlamda doğru okumayı teşvik eden, disipline eden bir eylem olarak çok kıymetli. İnsana teması ise şunun için önemsiyorum: az önce ifade ettiğim sanal ortamlar insanı insandan uzaklaştırıyor, paylaşmayı azaltıyor, samimiyeti unutturuyor. Bu hassasiyetleri yeniden yakalamamız için insanla teması artırmamız gerekiyor. Daha fazla sohbet, daha fazla ünsiyet, kalbe daha fazla dokunmak gerekiyor. Bu vesileyle tüm Salkım Söğüt okurlarına, yazarlarına, şairlerine ve emeği geçenlerine selamlarımı, hürmetlerimiz arz ediyorum. MESDER ailesine de; Kahramanmaraş’ımıza, güzel Türkçemize, Türk şiirine, Türk edebiyatına, cemiyet hayatımıza katkılarından ötürü şükranlarımı sunuyorum.
Bu güzel söyleşi için teşekkür ederim
Ben de size teşekkür ederim kıymetli Ali ağabeyim, sa’yiniz meşkûr, emekleriniz mebrûr olsun.