İnsanı ikiye ayırmak gerekse kimlik üzerinden değil, ideoloji üzerinden hiç değil… basit bir soruyla kolayca sınıflandırabilirdik:
Gündüz insanı mısın yoksa gece mi?
Bu soru, sandığınızdan daha derin. Çünkü verdiğiniz cevap, aslında hayatı nasıl algıladığınızı da ele veriyor.
Bazıları sabahın ilk ışıklarını görünce içindeki tüm enerjiyi açığa çıkarır. Çayı demlemeden mutfağa adım atmayanlardan, “Güne erken başlamak berekettir” diyenlerden söz ediyorum. Onlara göre sabah, umut demektir. Kafaları berraktır, planları nettir. Güneş onların ilham kaynağıdır. Mesajlarına cevap gelmezse “Belli ki daha uyanmadı” diye düşünürler, kızmazlar. Çünkü dünya onlara göre sabah başlar.
Bir de gece insanları var. Onlar için gündüz fazla gürültülü, fazla kalabalıktır. Gün bitip sokaklar sessizleşince sanki içlerindeki gerçek karakter ortaya çıkar. Gecenin yalnızlığı onlara lüks bir alan sunar: Düşünme alanı. Gündüz insanları sabah üretkendir, gece insanları ise karanlıkta yeni fikirler tasarlar. Gündüz akılla ilerlersen, gece kalple ilerlersin derler ya; işte tam da öyle.
Bilim de bu ayrımı kabul ediyor aslında. Her insanın biyolojik bir ritmi var: Kimimiz sabahları kortizol hormonunun zirvede olduğu anda parlıyoruz, kimimiz melatoninin düşmesini bekleyip gecede açıyoruz gözümüzü hayata. Yani mesele tembellik, düzensizlik ya da sorumsuzluk değil; çoğu kez vücudun ritmi.
Ama burada sormamız gereken asıl soru şu: Hayat bizi hangi tarafa zorladı?
Belki de sen aslında gece insanısın ama “mesai” saatleri seni gündüzcülüğe mecbur bıraktı. Ya da sabah insanıyken üniversite yılları seni sabahlayan biri haline dönüştürdü.
Belki de tüm mesele şurada saklı:
• Gündüz görünen tarafımızdır; toplumun bizden beklediği biz.
• Gece ise içimizdeki ses. Kendi kendimizle kaldığımız yerde ortaya çıkan biz.
İnsan bazen ışıkta görünür, bazen karanlıkta derinleşir. O yüzden bu soru sadece “Hangi saatte daha uyanıksın?” değil. Aslında “Sen kendini en çok hangi zamanda hissediyorsun?” sorusu.
Kim bilir… Belki de en güzeli ikisini dengelemek. Gündüz insanlarla iletişim kurup gece kendimizle buluşmak. Hem hayata karışıp hem içimize dönmek.
Oxford sözlüklerine göre bunun adı yok ama ben buna “ruhun ritmi” diyorum.
Senin ritmin hangisi?