“ŞAİR, RUHU TENİNE SIĞMAYAN BİR ŞİİR ATLISIDIR”
A.AVGIN - Biz sizi, şair, yazar ve fotoğraf sanatçısı olarak tanıyoruz. Yasin Mortaş kimdir?
Y.MORTAŞ –Yasin Mortaş, Kahramanmaraş’ın Afşin ilçesinde 1967 yılında doğdu. Afşin Lisesi, Sağlık Yüksek Okulu ve İşletme Fakültesi mezunu. Sağlık teşkilatından emekli oldu. Lise birden itibaren edebiyat dünyasının içinde. Şiirlerini, Dolunay, Türk Edebiyatı, Hece, Yitik Söz, Türk Dili, Kırağı, Dergâh, Yedi İklim, Hece Taşları, Muhit, Edep, İnsan Saati, Salkım Söğüt, Yalnız Ardıç, Edebiyat Yaprağı, Yoldaki Kalemler, Düşeyaz gibi birçok dergiyle paylaştı.
İlk şiir kitabını 1997 yılında, Kırağı Şiir Dergisi serisinden “Güvercin Vadisi Şiirleri” adlı kitapta topladı. Ayrıca Maraş’ın siret ve suretini anlatmaya çalışan “Maraş Saati” şiir kitabı ve çok sevdiği çocuklar için yazdığı “Bukalemun İle Çekirge” adlı bir hikâye kitabı var. Ulusal ve Uluslararası birçok edebiyat etkinliğine katıldı. Edebiyat- şiir dalında birçok ödüle layık görüldü. NationalGeographic başta olmak üzere birçok fotoğraf ödülü ve sergileri bulunuyor. 
 A.AVGIN -Size göre şair kime denir?
Y.MORTAŞ - Şaşkınlığa bürünmeden ve şaşkın şaşkın şiir vadilerinde yürümeden. Ruhu tenine sığmayan bir şiir atlısı.
“YÜREKTE SÜKÛT EDEN BİR ÇIĞLIKTIR ŞİİR”
A.AVGIN - Şiir nedir, dediğimizde neler söylersiniz?
Y.MORTAŞ - Şiir, damıtılmış duygu bilgeliği. Hayatın kabalığını ruhla yontup yontup kalbin kaleme fısıldaması. Hayat süzgecinin en sıkısı. Haddi aşmadan, bize bahşedilen kelimeleri duygu iplerine dizerek bir aşk tespihi yapmak ve onun ritmiyle hayata karşı bir varoluş sentezi geliştirmek; şaire, şiire ve okuyucuya çok anlam kazandırır.
Yürekte sükût eden bir çığlıktır şiir, Ruha giydirilmiş sezgilerin boyadığı şık bir elbise. O elbiseyi silkelerseniz ruhunuz acır, çıkartırsanız üşürsünüz. O, kendi rengiyle tutar teninizi. O, dolambaçlı dünyada çıkmaza sokmaz, arafta bırakmaz. Şiir, hissikablelvukuunun en derin kaygısı. Onun ışığı yürektir, güneşini ruhtan alır.
Şiir ruhtan yüreğe akan billur bir ırmaktır ve ruha ilk doğduğu yer aşktır. Dolayısıyla aşk, şiirin mayasıdır.
A.AVGIN - Şairler yalnızlığı, kalabalıklardan uzaklaşmayı, doğayı sever. Yalnızlık nedir dediğimizde, neler söylersiniz?
Y.MORTAŞ - Yalnızlık, çağımızdaki kalabalık. Hangi yana baksak yalnızlıklar büyütüyor caddeler. Pencerelerde hep yalnızlık kuşlarının sessiz ürpertisi. Cıvıltısını unutmaya başladığımız serçe hüzünleri…
A.AVGIN - Hangi tür şair ve şiiri seversiniz ?
Y.MORTAŞ - Duygularındaki kalabalık sessizlikleri, sezgi -kültür diyalektiğinden geçiren şair ve şiir güzel.
A.AVGIN - Şairler tekrar şair olmak isterler mi ?
Y.MORTAŞ - Bilmiyorum, ama; yükü ağır bazı kuşanmışlıkların… Onu taşımak için çok yüklü başka duygulara ihtiyaç var. Onunla hayatın sisli odalarında, kendi ışığıyla oturmakta güzel.
“HÜZÜNLE ISINMIŞ KELİMELER BUZ TUTMAZ”
A.AVGIN -  Şiir, hangi kelimelerle yazılmalı?
Y.MORTAŞ - Hüzünlerle ısınmış kelimelerle… O kelimeler ki hayatın üşüyen yanlarında buz tutmaz. Kendi eriyiği içinde ılıtılmış saatler gibi durur. O, kendi içine yaslanan kaleme çarptıkça metal sesleri vermeyen kelimeler olmalı.   Hayatın “cümlesini” tutmalı.
A.AVGIN – Peki, şiir neye yarar, desem neler söylersiniz?
Y.MORTAŞ - Her şeye. Her şey: insanın bulunduğu uçsuz mantalite, varoluş kaygısını büyüten imge.
A.AVGIN – Çağımızda şiir nerede duruyor?
Y.MORTAŞ - Kendi içinde duruyor/içimizde duruyor. Hayatın kıyılarında yakuttan bir iz bırakıp, tekrar dönüyor kendi içine ama kendi içine de çekilirken bizlerden bir şeyler çekiyor.
“KIYAMET KOPTU MU Kİ ŞİİR BİTSİN”
A.AVGIN -  Çağımızda şiir bitti, diyenlere ne dersiniz?
Y.MORTAŞ - Kıyamet koptu mu ki…
A.AVGIN – Sizce, şiir ve hayat denince ne anlamalıyız?
Y.MORTAŞ - Şiir kalpte mi büyür yoksa ruhta mı işlenir işte bu iki soru şiirin doğduğu yerdir. Aslında şiir tarlalarında aşkta yetiştirilir, bilgelik de. O, mümbit duyguların coşkun devinimi değil midir? Mana şairin içinde değil mi? O, acıyla emzirir kelimeleri. Şair hayatın görünmeyen güneş tozlarını toplumun üzerine silkeleyendir. O halde mana şiire kodlanarak ve şifrelenerek kendini ele verdiren masum bir zanlı. Hayatı daima güncelleyen ve hayatın yerçekimine karşı koymayan imgelem halidir.
Bir şair olup da şiiri ateş yapmak var. Bir de şiir olması için hikmetli sözleri kıvırıp kıvırıp ateşe atmak var. Şiir yüreği titretmiyorsa kendine kalsın. Kelimelerin en sesli ve en korlu yanlarından tutup, yakmak bir anlamda insanın içinde küllenmeye başlayan güneşini… Şiir, insana var olduğunun bilincini hatırlatan bir mum ışığı.
“DÜNYA, BİR KADRAJA SIĞACAK KADAR KÜÇÜK.”
A.AVGIN – Siz iyi bir şair olduğunuz kadar aynı zamanda iyi bir fotoğraf sanatçısısınız. Şiirle fotoğraf arasında bir bağ var mı? Ya da siz nasıl bir ilişki kurdunuz?
Y.MORTAŞ - Yeryüzü tezgâhında acıdan şiirler rendeliyoruz, biriktirdiğimiz o acı dağını da fotoğraflayıp ağlaşan arşivlere Sessizliğe silkelenmiş bir şiir, çocuk gözyaşlarını toplamalı; fotoğraf onu tanıklık için, içinde saklamalı. Şiir, Kudüs yüzlü bir annenin hıçkırığını boğazından çıkarmalı ve fotoğraf o hıçkırığın şahidi olmalı. Şiir, cebi delik bir babanın iğnesi-ipliği olmalı ve fotoğraf o babanın karanlığını ışıtmalı.
Hüzünlerle ısınmış kelimelerle şiir yazarsınız ve hüzünle renklendirilmiş objelerin fotoğrafını çekersiniz. Zihninizle çekip makineyle görselleştirdiğiniz fotoğraf, insanın iç dünyasının dışa yansıma rengi değil midir? Her sanat dalı imgenin sağanağı altında çağlayarak bir nehir yatağında buluşurlar. Denize kavuştuklarında ten renkleri aynıdır fakat derinlikleri farklı olur… Belki de şiir en derin yerdedir.
Bir sanat ki Yaratan’a varmalı ve O’na vardırmalı. Dünya, bir kadraja sığacak kadar küçük. O halde yeryüzü karesinde, bir olmalı aşk saatini kuranlar. Ve insan, hayata karşı her vakit düzgün pozlar vermeli.
“HÜZNÜN EN SİYAHI ŞAİRE YAKIŞIYOR”
A.AVGIN – Son olarak özel bir sorum olacak. Size niçin siyah giyinen adam diyorlar?
Yeryüzünde Müslümanların çektiği acılara karşı bir karşı koyuş kuşanmışlığı, bir matem, Ama gecenin önünde mutlaka bir aydınlanış vardır Allah’ın izniyle bir de şair, çağın acılarını emdikçe, içindeki ışıltıyı da çağa emdirdikçe siyahlaşıyor şairin elbisesi.
Hüznün en siyahı şaire yakışıyor, çünkü onlar karanlığı tuttukça aydınlanır toplumun önü.  Şairler, neşe elbisesini çıkarıp yaşayanlardır da. Ayrıca şairler, toplumun hüzün aynasına bakıp,kendi hüzünlerini tekrar onlara yansıtmak, toplumda bir bilinç oluşturuyor da diyebiliriz. 
“CADDELERE ‘TEBESSÜMLE SELAM ALIP VERİNİZ’ LEVHALARI ASILMALI”
A.AVGIN – Okuyucularımıza vereceğiniz başka bir mesajınız olur mu?
Y.MORTAŞ – Eşyaya yaslanmadan var oluş sancısıyla yaşamak insana çok yakışıyor… Kendi iç mağaramızı “iyi bir kul olmak” ile havalandırmak ruhu nefeslendirir. Alınlar Saati’ni, sevgiliyle buluşuncaya kadar iyi kurmak gerekiyor.
Müslüman acılarına merhem olmak, şairlerin ve herkesin yeryüzü listesinde olmalı. Öte’ye taşınmadan önce birbirimizi çok iyi okuma yarışında olmalıyız. Azığımızın ipleri bağlanmadan önce yaratanın ipine sımsıkı tutunmak gerekiyor.
Bir de bütün şehir caddelerine “tebessümle selam alıp veriniz” levhaları asılmalı.
A.AVGIN - Şiir lezzetindeki bu için size çok teşekkür ediyorum. İsterseniz bu güzel sohbeti yine sizin güzel bir şiirinizle, “Kudüs Ağrısı” ile tamamlayalım.
Y.MORTAŞ- Nasıl uygun görürseniz. Teşekkür ederim. Şiirin inceliği ve dûa ile efendim.
KUDÜS AĞRISI
Bir kandil alevi gibi
titriyorsa kalbim
içinden Mekke-Medine geçmiştir
Kudüs-İstanbul geçmiştir
Ey Mescid-i Aksa
yaslanıp da baksam sana
Muallak taşına
 
Küdüs’ü bir örtü gibi
çekelim üzerimize
üşümesin sonsuzluğun kıblesi
Ateş kıyısında su içen Fatma’nın
gözleri rüyalar damıtıyor
ve İbrahim'in
kaynayan yüreğinden
kaç Kudüs atlısı geçiyor
görmüyor musunuz
Ey Kudüs/sevgilim
senin saçlarını
bir geceyle ördüm
bir gündüzle ördüm
Yine de
uzadı mı beliklerin
hüznün siyahıyla
Orucunu açamamış
kuşlar tünüyor Ramallah ağaçlarına
Elif'imin azığında aşk taneleri
yüreğini silkelemeye gidiyor
Anne
gerçekten Kudüs’ün yüzü
Yusuf'a mı benziyor
Demiri kül eden mânâm
taşı kül eden bilincim
ve külü ateşe çeviren direncim
secdelerle gökler devindiren esrarım
her ' Bismillah'la sevinçleşen sevgilim
gidelim diyorum sana
Bak saklandılar yine gargat ağacının arkasına
 
Kalp dağının göğsünde
ısırgan yangını
kaşıdıkça kabarıyor acı
şeytanlar kanımı ısırıyor

Ve Kudüs ağrıyor
kalbimizin üstünde
Ruhları sağırlara karşı
bir ezan El Aksa'da
Görüyorum seni/korkma
"Allahu Ekber" dedikçe Bilal
islenmiş ufuklarını görüyorum
bir Türkiye yaşmağıyla silmeye geliyorum
hıçkırık saatlerini
İçime kazmalar vuruldukça
gök tünelleri açılıyor/korkma
duyuyorum sesini ey El Aksa
ve kan-ter içindeki nefesini
Ey ilk kıblegâhım /miracım
gözyaşı mihrabım
bak cerağ vaktine doğru
ve gör
ellerinde keskinleştirilmiş hilal
ve bakışları mermi gibi gelenleri
Zamanın kalbinde ve kalbimde
bir Kudüs elması saklı
tel örgüleri kesen ve büken
bir anne bakışı saklı
bir Türkiye bakışı saklı
Ben seni unutur muyum sevgilim
sadağımızda minare minare
İntifadalar saklı
Uzaklara-yakınlara
çığlıklarımı çıldırtarak
sesleniyorum:
Kudüs bir iç yankılanmasıdır
alnın çatılan seslerinden
Toprağın seğiren yanlarında
buldum senin ağlamalarını
artık korkma sevgilim
derisini sıyırdık uzaklığın
denizlerini yüzdük /
hilali bileyledik geliyoruz
Sana kurban olduğumuzun
bayramlarına çağırıyorum herkesi
Ve Mahya tepelerinde
kanaması başlayan
sevinçlerle bekliyorum
Çünkü yine
Fatıma'nın yarasında
bir kanama var
Uyumamak için
gözlerimize tuz basmaya
çağırıyorum
sizleri