Özür dilemekten pek hoşlanmadığımı söylemeliyim. Her özür dileyişimde onurumdan ödün verdiğimi düşünür, eziklik duyarım. Bu yüzden zorunlu olmadıkça, gerekmedikçe de özür dilemek zor gelir bana. Ancak özür dilemenin özverili, içtenlikli davranış olduğuna, hoşgörüyü, bağışlanmayı hak edeceğine inanırım. Kuşkusuz masum hatalar için özür dilemek bir inceliktir. Bu incelik boyutunu zorlamadığı sürece de özür dileme olumlu algılanır, kişi bağışlanabilir. Bana göre kişi özür dileyeceği hatayı alışkanlığa dönüştürmemeli ya da cezasına razı olmalıdır. Onur dediğimiz erdem bunu gerektirir elbette. Kimi hatalarsa özür dilemenin sınırını aşar, suça dönüşür. Suçsa her halükarda cezayı gerektirir. O nedenlerle özür dileme inceliğini yerli-yersiz, gelişi-güzel kullanmanın kişiye bir yararı olacağını sanmıyorum. Aksine güvenilirliği ve saygınlığı zedeler bence. Fatih der ki: “Yerinde söz söylemesini bilen, özür dilemek zorunda kalmaz.” Ne var ki çevremizde kimi kişiler bu incelikli kavramı bir ağız alışkanlığına bağlı bilinçsizce kullanarak aşındırıp-eskitiyorlar. Bu nedenle özür dileme inceliğinin inanırlığını zedeliyorlar. Sık-sık özür dileyerek hatalarını bağışlatacaklarını sanan çoğu kişinin, özrü kabahatinden daha çok sıkıcı oluyor. Bu yüzden bu tür kullanım pek kabul görmez, aksine tepki bile alır. Söz gelimi: Kişisel çıkarlarınız ağır basacak, birilerine haksızlık edeceksiniz. Sonra da özür dileyecek, hoşgörü bekleyeceksiniz. Dikkatsizlik-özensizlik nedeniyle bir kazaya sebep olacak, özür dileyip işin içinden sıyrılacaksınız. Hatalarınızı sakarlığınıza bağlayıp sık-sık tekrarlayacak, özür dileyip yeniden başlayacaksınız. Özür dileyerek birilerini çekiştirecek, zonturaklı küfürler sallayacak, oradakilerin etik değerlerini inciteceksiniz. Yalan söyleyecek yalanınızın delindiğinde ise tutarsız savunmalarla özür dileyecek, başkalarını ahmak yerine koyup akıllıyı oynayacaksınız.  Olmaz böyle şey… Bir de her özür dileyene “estağfurullah” çekenler ya da “bir şey değil” diyenler var ya çok komik ve anlamsız gelir bana. Ayrıca özür dilemeyi alışkanlık haline getirenlere, pirim vermek anlamına gelmez mi, bu kullanımlar diye düşünürüm. Şu ipe un serenler de çok kullanırlar, özür dilemeyi. Canları istemediği ya da tembellikleri tutanlar, her şeye bir mazeret üretip bağışlanmalarını isteyenler doğrusu hiç çekilmezler, içtensizlikleri daha baştan sırıtıverir. Kemal Tahir: “Söylediğin her söz, her haklı özür, her haklı savunma, yalnız acımasızlıktan gelen aptallığını, bilgisizliğinin sıfır altı küçüklüğünü, meydana koymaktan başka hiçbir işe yaramaz” diyor. Çoğu haksızlıklar da özür dilemek çözüm olmaktan çıkar, haklının hakkını da teslim etmeyi gerektirebilir. Aksi halde özür dilemek tek yanlı akıllı geçinmek cinliği ve bencilliğinden başka bir anlam ifade etmez, bana göre. Her nedenle olursa olsun, özür dileme zorunluluğu incelik de olsa, insan onurunu aşındırır. Öyleyse, özür dileme konumuna düşmemek için her türlü olumsuz davranışlardan (olduğunca-elverdiğince) uzak durmamız gerekir kanımca. İsteksizlik, tembellik, özensizlik, dikkatsizlik, ilkesizlik ve iradesizlik nedenlerine bağlı ya da bilinçli olarak günlük yaşamda işlediğimiz kusurlar vardır. Kişi işlediği kusurun ya bilincindedir, değilse uyarılır. Her iki halde de başvurulan savunma yöntemi özür dilemektir. Böylece kişi bir neden göstererek bağışlanmasını, hoş görülmesini isteyebilir, onuru elverdiğince. Genelde kusurun zarar verdiği kişi ya da kişilerden özür dilenir. Bir de küçükler büyüklerden, çocuklar baba-anadan, öğrenci öğretmeninden, çırak ustasından, memur amirinden, borçlu alacaklısından, her türlü zarar verenler, zarar görenlerden özür dilemek zorunda kalırlar. Büyükler de küçüklere karşı kusur işleyebilirler. Burada ben büyüğüm yaklaşımını öne çıkarmak bence yanlıştır. Onlar da özür dilemeliler kanımca. Aksi halde saygınlıklarına gölge düşürürler. Her nedenle olursa olsun, özür dileme zorunluluğu insan onurunu aşındırır. Bu da özür dileyeceğimiz her türlü olumsuz davranışlardan olduğunca, uzak durmamızı gerektirir, diye düşünüyorum.