Asrileşme ya da diğer adı ile çağdaşlaşma oldum olası bana ters geldi. Çünkü bu sıfatı kullananlar hiçbir zaman samimi olmadılar. Daha kötüsü özümüzden bizleri uzaklaştırdılar. İsterseniz dün ile bugünü kıyaslayın, değerlerimizden ne kadar da uzaklaştığımızı o zaman daha iyi göreceksiniz.

Aslında çağdaşlaşma başta kulağa çok hoş geliyor, öyle ya insan nasıl olur da eskide kalır ki? Eskiler de neymiş öyle, medeniyet yoksunu, öyle mi? Veya medeniyet dediğimiz tek dişi kalmış gerçek bir canavar mı? Gelin tarihi bir gezinti yapalım.  

Çağdaşlaşma sözlüklerde şöyle tanımlanmış: "Çağ" Türkçe bir kelime olup "zaman dilimi" "vakit" anlamına gelir. Çağdaş ise aynı çağda yaşayan, çağcıl, muasır, bulunulan çağın anlayışına, şartlarına uygun olan anlamındadır. Çağdaşlaşmak, çağın yani zamanın yeniliklerini ve özelliklerine ayak uydurmaktır.”

Bana göre güzel bir tanımlama olmamış, isterseniz bu konuda Cemil Meriç’in tanımlamasını alalım, o asil kalem ne buyurmuş: “Çağdaşlaşmak”, Avrupa’nın yeni bir ihraç metaı, kokain ve LSD gibi… Şuuru felce uğratan bir zehir. “Çağ-dışılık” ithamı, iftiralarının en alçakçası, en abesi. Aynı çağda muhtelif çağlar vardır. Çağdaşlaşmak neden Hristiyan Batının putlarına perestiş olsun?

Bu kendi derisinden çıkmak, kendi mukaddeslerini inkâr etmek ve peşin peşin köleliğe razı olmak değil mi?

Biz apayrı bir medeniyetin çocuklarıyız, düşman bir medeniyetin, bambaşka ölçüleri olan, çok daha eski, çok daha asil çok daha insanca bir medeniyetin!” (Kay. Bu Ülke s. 99)

SAADET ASRIMIZ VARDI

Adı, yönetim şekli, dini, ırkı, milliyeti ne olursa olsun insanlar tarih boyunca elbette hep daha güzeli, iyiyi yani huzuru aramışlar. Peki bulabilmişler mi?

Evet, peki ne zaman? El cevap Asrı Saadette.

Şöyle ki: “Bir toplumun halkı birbirini seviyor ve saygı duyuyorsa o toplumda huzur var demektir. Ve en önemlisi güven!

Sevgi hem kişinin iç âlemine hem de topluma huzur verir!” Var mı itiraz eden?

Belki bu tanımlamaya birkaç madde daha koyabiliriz, paylaşım, yardımlaşma, hoşgörü ve dediğim gibi güven...

İşte insanlık sadece peygamberlere tabi oldukları zaman bu aradıkları ortamı bulmuşlar. Çünkü, o dönemlerde insanlar sadece kendileri için değil, mümin kardeşleri için yaşamış.  Ne buyurmuştu Efendimiz(sav): “Hiçbiriniz kendisi için istediğini (mü'min) kardeşi için istemedikçe (gerçek) iman etmiş olamaz!”(Buhârî)

Yani şu mübarek sözlere bak, herkes kendi için istediğini, diğer kardeşi içinde isteyecek, hak işte çağdaş olmak ancak böyle gerçekleşebilir. Bunu da yani gerçek medeniyeti Efendimizin döneminde görüyoruz… Sonrası ise Batılılaştık, yani asrileştik, peki asrileştik de ne oldu?

GÜNÜMÜZE DÖNELİM

Şu anda haset, hırs, kıskançlık, doyumsuzluk gibi insana yakışmayan değersizliklere şahit oluyoruz. Haset, insanın nefsini kazan gibi kaynatır. Böyle olunca hırslarımızın kurbanı olur, doyumsuzluk zirve yapar ve şükür ortadan kalkar. Sahi kendini çağdaş görenler hırstan, hasetten, kıskançlıktan ne kadar uzak durabiliyorlar. Şunu söylemek istiyorum, batı hiçbir zaman çağdaş olamamıştır, işte bizde onlara benzemeye kalkınca, halimiz ortada.

Oysa bizi biz yapan öz kültürümüz ve değerlerimize sım sıkı bağlansaydık, tarihin altın sayfasındaki yerimizi alabileceğimiz gibi insanlığa da örnek olabilir ve onların da hayatını nurlandırabilirdik.

Şimdi bütün gerçekleri görmemize rağmen yani neslin ve ailenin nasıl yıkıldığını görünce yine ibret almadan, batılılaşma, çağdaşlaşma teraneleri okuyoruz.

Evet güçlü toplum, huzurlu toplumdur. Huzuru olmayan toplum, kap damarları tıkanıp yürüyemeyen insan haline dönüşür. Bir toplumun fertleri arasında sevgi varsa o toplum huzurludur.

Peki Meriç ile giriş yaptık, onun şu cümlesi ile bitirelim yazımızı: “Kendini yığın haline getiren bir millet payidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığan da yaşayamaz!”

Kalın sağlıcakla.