RÖPORTAJ: ALİ AVGIN

TARİHÇİ YAZAR MEHMET IŞIK İLE SÖYLEŞİ

SON BEŞ YILDA 600 OKULDA 50 BİNDEN FAZLA ÖĞRENCİYLE

BİR ARAYA GELDİK

TARİHİ ROMANLAR YAZMAYI ÇOK SEVİYORUM

SORU:Mehmet Işık'ı okurlarımız daha iyi tanısın istiyoruz. Mehmet Işık kimdir, neler söylersiniz?

CEVAP:Tarih araştırmaları yapıyor, uzun yıllardır eserler kaleme alıyorum. Halihazırda Dulkadiroğlu Belediyesi Kahramanmaraş Tarih Kültür Araştırma Merkezi sorumlusu olarak görev yapıyorum. Türk tarihinin çeşitli konuları üzerine kitaplar yayımladım. Çeşitli gazetelere ve dergilere yazılar yazdım. Akademik alanda yaptığımız çalışmalar, üniversitenin kendi içerisinde oluşturduğu kast sistemi nedeniyle devam edemedi. Zamanında akademik yolculuğa devam edememiş olmanın üzüntüsü şimdilerde üniversitelerin geldiği seviyeyi görünce sevince dönüştü. İyi ki gelişimizi engelleyecek keskin sınırlarla kaplı sahada boğulup gitmemişiz diyorum. Tarihi romanlar yazmayı çok seviyorum. Tarih araştırmaları sırasında elde ettiğimiz bilgileri ve uzun yıllardır yaptığımız toplumsal okumalardan doğan Tarih Okumak Akıllandırır adlı söyleşi programımızı Avrupa’da birçok ülkede, Türkiye’de onlarca şehirde gerçekleştirdim. Şimdilerde ise İlham Veren Tarih Söyleşileri adlı söyleşi serimizle okullarda gençlerimizle bir araya geliyoruz. Son 5 yılda 600 okulda 50 binden fazla öğrenciyle bir araya geldik. Eğlenceli olmakla birlikte bir o kadar da yorucu olan bu çalışmalarımıza son zamanlarda ara vermeye mecbur kaldık. Toplumsal barışın, huzurun ve ahlakın öğretmenler ve imamlar üzerinden yeniden şekilleneceğine inanıyorum. Bu çerçevede ciddi projelerin olması gerektiğini düşünüyorum. Bir taraftan yayıncılık faaliyetleri yaparken diğer taraftan AKSU TV başta olmak üzere birçok ulusal ve bölgesel tv kanallarında televizyon programları yapıyorum.

Ekran Görüntüsü 2025 06 10 161531

LİSE YILLARINDA BAŞLAYAN YAZMA SERÜVENİM EDEBİYAT VE SANAT KENTİ İSTANBUL’DA ŞEKİLLENDİ

SORU: Yazma serüveniniz nasıl başladı, biraz bahseder misiniz?

CEVAP:Yazmak benim gençlik yıllarımda başlayan bir tutkumdu. Adam akıllı ilk yazılarımı 1990’ların sonunda başladım. Okuyan ve araştıran biri olmam zamanla yazma merakımı ve becerilerimi arttırdı. Lise yıllarında başlayan yazma serüvenim edebiyat ve sanat kenti olan İstanbul’da şekillendi. Ve ilk kitabımı 2005 yılında yazdım. Yazarlık hayatımda 26 eser kaleme aldım. Allah nasip ettikçe yazmaya devam etmeyi arzu ediyorum.

SORU:Eserleriniz hakkında biraz malumat verir misiniz?

CEVAP:Yazmaya gençler için Çanakkale Zaferi konulu kitap yazarak başladım. Kanla Yazılan Çanakkale Destanı 1915. Sonrasında Osmanlı Tarihi, Türkiye’nin Derin Tarihi, Türklerin Kültür Kökeni vd. Ancak 2010’ların başında tarihi roman çalışmalarım yayımlandı. Bizans’ta Çanlar Sustu ile başlayan Enver Paşa, Son Türkmen Yavuz Sultan Selim’in Sırdaşı adlı kitaplarla devam ederken Sancak İstiklal, Kütüphane Okuyan Adam ve Teşkilatı Mahsusa Serisi (4 Kitap) ile devam etti. Son yıllarda Millî Mücadele kahramanlarını konu alan gençlik kitapları ile yine Türkiye’nin tanımasını istediğim Millî Mücadele Kahramanlarının çocuk kitaplarını yazmaya başladım. Son yazdığımız Vatanı Kurtaran Çocuklar adlı çocuk kitabımız alanında yazılmış örnek bir kitap olarak ciddi bir ses getirdi.26 eserin genel değerlendirmem mümkün olmamakla beraber son dönem kaleme aldığımız kitapları www.payitahtyayinlari.com sitemizden okurlarımız takip edebilir.

“TARİH OKUMAK AKILLANDIRIR”

SORU: Tarih okumaları okura nasıl bir fayda sağlar biraz bahseder misiniz?

CEVAP:Benim bir motto cümlem var; konferans programlarımı bu cümle üzerinden kurgulayarak yapıyorum. “Tarih Okumak Akıllandırır!” Avrupalı siyasetçi ve bilim insanı Franz Bacon, “Tarih” biliminin insanı bilgeleştireceğini söylemesinden biraz daha farklı bir anlamla bu sözü söylüyorum. Tarih, insana özgü ne varsa konu edinir, merkezine insanı koyan tüm bilimlerle doğrudan veya dolaylı olarak ortaklık yapar. Buradan hareketle insan merkeze alan tarihi okumak, birçok ilim alanıyla meşgul olmayı mecburi kılar. Tabi ki “Akıllandırır!” emrivakisi bir noktada had bildirir ifadesini de içinde barındırır. İnsan öğrendikçe, kendini ve türünü içinde yaşadığı dünyayı anladıkça akıllanır. Sorgulamak cehalete karşı açılmış en büyük savaştır. Sorgulamayan kişiden tarihçi olamaz…

TARİHÇİLERİN, BİR VAKIA VEYAHUT BİR TARİHİ ŞAHSİYETİN AVUKATLIĞINA YA DA YARGIÇLIĞINA SOYUNMASINDAN DAHA BÜYÜK BİR TEHLİKE YOKTUR

SORU: Siz bir tarihçisiniz. Görüyoruz ki son yıllarda özellikle sosyal medyada herkes kendine göre tarihi belge oluşturuyor. Doğru belge, doğru tarihçiyi biz nasıl anlayabiliriz? Bir tarihçinin belge okuması sizce nasıl olmalı?Bu konuda neler söylersiniz?

CEVAP:Tarihçinin belge okumasında temelde farklılık yoktur. Okur, anladığı ölçüde yorumlamalar yapar. Eğer tarihin temel ilkelerinden farklı değerlendirme kriterleri devreye girerse; milliyet, din, menfaat vs. o halde işin yorumlama kısmı değiştiği gibi okunan belge olsa da verilen veya iddia edilen bilgi tarih olmaz. Başka bir şey olur… Tarihçilerin bir vakıa veyahut bir tarihi şahsiyetin avukatlığına ya da yargıçlığına soyunmasından daha büyük bir tehlike yoktur. Bu tehlike bir nokta birkaç yıl önce tüm dünyayı işgal eden Covid 19 virüsü gibidir. Belgenin ve objektif değerlendirmenin dikkate alınmadığı bir coğrafyada tarih hamasete ve doğal olarak terste öteki üzerinde hakarete döner. Bu durum sosyolojinin alanını, teolojinin alanını, ekonominin alanını, siyasetin alanını, bürokrasinin alanını velhasıl insana özgü alanların tamamını savaşa alanına çevirebilir. Ve geri dönüşü olmayan büyük felaketleri, savaşları ve affı mümkün olmayan kan davalarını başlatabilir. İşte bu yüzden belge okumanın namuslu olması gerekir. İşte bu yüzden tarihçiler, ahlak değerleri yüksek kişiler olmak zorundadır. Okuduğu belgeye tarih gözlüğü dışında bakmayı, özellikle sosyal medya fenomeni olmak uğruna terk edenler, halkın körleşmesine neden olmakla kalmazlar aynı zamanda büyük olayların azmettiricisi olurlar. Tarihçi olmak, tarihi belgeyi okumak, tarihi olaylar üzerinde yorum yapmak vebali olan, sorumluluğu yüksek bir meseledir. Ancak son dönemlerde gördüğümüz manzara, kimsenin ahlaki değer, etik kaygısı yahut vebal takıntısı olmadığıdır…

EĞER GERÇEĞİ ÖĞRENMEK İSTEMİYORSANIZ, HAKİKAT PAZARINDA BULUNMAZSINIZ

SORU: Medyada belge tarihçilerinden ziyade hamaset tarihçilerine yer verilmekte. Sizce bunun sebebi nedir?

CEVAP:Medyanın normali ve sosyal medyası bilgi aşılama hissi, vazifesiyle hareket etmez. Tüketim kültürüne müptela olmuş bir birey her şeyi tüketir. Kullanır, eskitir, bozar ve zerre kadar acımadan harcar… Bu sadece tarih ile ilgili değildir. Eşyaya ve ruha karşı da böyledir. Yani maddi ve manevi anlamda insanlara satabileceği başka bir ifadeyle insanların gündelik yaşamda tüketip atabileceği her şeyi ortaya koyar, harcar. Mesele arz, talep meselesidir. Medya ise bu arz ve talep trafiğinin tam göbeğinde yer alır. Buradan baktığımızda medya ve sosyal medya işini yapıyor, insanların özel araştırmalar, ciddi çalışmalar yaparak tespit edebildikleri 26 zaaf noktası üzerinden satışını yaparak ticaretine bakıyor. Mesele nedir o halde? Mesele şudur: Kimin ne uğruna ne aldığıdır? Eğer gerçeği öğrenmek istemiyorsanız hakikat pazarında bulunmazsınız. Eğer medyada şarlatanlar hüküm sürüyorsa, alanlar da bunu talep edenlerdir. Buna yatırım yapanlardır. Yalandan beslenmeyi nefsani olarak doyuma ulaşmayı kabul edenler de suçlu sayılmazlar mı? Efendim, insanlar ne sunulursa onu izler! Ben iddiayı doğru kabul etmiyorum. Ali Şir Nevaî der ki; Ağzına geleni söylemek cahilin, önüne geleni yemek hayvanın işidir. Şimdi medyanın sunduğu her şeyi almak kabul etmek insani midir?Diğer taraftan ağlatan, nefsi hoş eden veyahut arabesk şarkılar gibi mest eden anlatımları tarih olarak kabul etmek de akıl karı değildir. Bu noktada kimin medyada ne yaptığından ziyade kişinin kendisine sunulanı muhakeme edip etmediği önemlidir.

DÜNKÜ GÜNEŞLE BUGÜNKÜ ÇAMAŞIRLARIN KURUTULMASI MÜMKÜN DEĞİLDİR

SORU: Gençler; atalete, sanal ortamlara teslim olmuş durumda. Bu şartlarda gençlere tarih şuurunu nasıl verilmeli?

CEVAP:Devir değişiyor, insanların bakışı, anlayışı değişiyor. Atalet ifadesine katılmıyorum. Kime göre atalet, neye göre atalet… Sosyal medyayı şeytanlaştırmayı da doğru bulmuyorum. At yerine otomobil kullanmak gibidir sosyal medya. Dünün iletişim dili artık eskidi ve yeni iletişim, etkileşim sahası sosyal medya. O halde tarih şuurunu vermek istiyorsak bu sahayı bilmeliyiz ve burada günün tamamını geçiren sadece gençler değil tüm insanlar için veriler üretmeliyiz. Yapay Zeka Çağı başka bir evredir. Burada tarih şuurunun yeniden tanımlanması, bu çağa uygun hale getirilmesi ve hedef kitlemiz hangi yaş grubuysa ona göre çalışmalar yürütülmesi gerekir. Tarih şuuru millet olma bilinci bilimsel gelişmenin karşısında olmamalıdır. Bilimsel alanda, sosyal medya ağında şuur sahibi olmanın, tarih öğretmenin yolu yöntemi keşfedilmelidir. İcat edilmelidir. Türklük şuuru ve İslami hassasiyetle onatılmış bir gencimizin yazılım sahasında yapacağı her çalışma içinde yaşadığımız çağa cevap verecek nitelikte mi? Markalaşma ve hakimiyet sahasını geliştirmede yukarıda bahsettiğimiz şuur ve hassasiyetle hareket eden gençlerin sayısı her geçen gün artmaktadır.

MARAŞ’IN MİLLÎ MÜCADELE YILLARI YENİDEN ELE ALINMALI, AK KOYUN-KARA KOYUN SEÇİLMELİDİR

SORU: Konuyu biraz şehrimizin tarihine getirmek istiyorum. Maraş kurtuluş harbinde yer alan kişileri göz önünde bulundurduğunuzda ilk sıralara kimleri koyarsınız?

CEVAP:Maraş Harbi, 12 Şubat İstiklal Mücadelesi süreçleri üzerinde oluşturulan tarih, büyük oranda yalan ve yanlış bilgilerle inşa edilmiştir. Gerçeklerin üzeri hamasetle sıvanmıştır. Uydurulan bir tarih inşa edilmiş, analitik düşünme becerisi olmayan zatların hikayeleri tarih gibi kabul edilir hale gelmiştir. Maraş’ın Millî Mücadele yılları yeniden ele alınmalıdır. Belgeler tarafsız ilkesi çerçevesinde masaya yatırılmalıdır. Ak koyun-kara koyun seçilmelidir.

Tüm bunların ışığında Maraş İstiklal Harbi ele alınacak olursa Evliya Efendi, Arslan Bey, Şeyh Ali Sezai Efendi, Çuhadar Ali, Refet Hoca, Kümperli Mustafa Kâye, Jandarma Yüzbaşı Ramazan Yücel, Paşa Yakup Hamdi Bey, Mıllış Nuri ve daha niceleri ortada durmaktadır. Ve kahramanlıkları konuşulmayı beklemektedir.

DAHA ÖNCEKİ YILLARDA MARAŞLI KÜLTÜR İNSANLARININ EDEBİYAT GÜNLERİNDE ÖDÜL ALMIYOR OLMASI CİDDİ ELEŞTİRİLERİ BERABERİNDE GETİRİYORDU.

SORU: Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyemizce geçen haftalarda şehrimizde 5. Uluslararası Kahramanmaraş Şiir ve Edebiyat Günleri yapıldı. 9 gün boyunca çeşitli etkinlikler yapıldı ve ödüller dağıtıldı.Bir yazar olarak edebiyat günleri hakkında genel bir değerlendirme yapacak olursanız neler söylersiniz?

CEVAP:Kahramanmaraş şiir özelinde edebiyat kenti olduğunu iddia eden bir şehirdir. İddianın ispatı noktasında da çok ciddi çalışmalar yapılıyor. Şehrimizin geçmişten günümüze edebiyatın hemen her koluna dair gerçekleştirmiş olduğu üretim, son yıllarda Kahramanmaraş Büyükşehir Belediyesi ciddi anlamda desteklenmektedir. Özellikle Büyükşehir Belediyesi Kültür Turizm ve Spor Daire Başkanı Duran Doğan Bey ciddi bir vizyon ortaya koyarak önemli çalışmalar yaptı. Paylaşımcı olması, ideallerini sakin adımlarla gerçekleştirmesi ve sabırla çalışması onun artıları. Bu artılar ciddi ekiplerin bir araya gelmesiyle önemli işlerin ortaya çıkmasını sağlıyor.

Başkan Duran Doğan’ın bu gayretlerinin bir ürünü olan Uluslararası Edebiyat Günleri artık gelenekselleşti. Deprem olan yıl hariç tutulduğunda 5 yıl oldu. İyi işler yapıldı fakat eleştiriler de yok değildi. Yukarıda da bahsettiğim üzere Duran Doğan başkan, eleştiriye açık, eleştirileri titizlikle takip eden ve bundan olumlu manada iş üreten birisi. Daha önceki yıllarda Maraşlı kültür insanlarının ödül törenlerinde yer almıyor olması ciddi eleştirileri beraberinde getiriyordu. Tabi bu eleştirilerin doğru olup olmaması bir yana konuya dair atılacak her adımın daha büyük eleştirilere küskünlüklere sebebiyet verme ihtimali de oldukça yüksekti. Burada atılacak adımın çok ince planlanması, kaş yaparken göz çıkarılmadan bir başlangıç yapılması elzemdi. İşte bu başlangıcı tereyağından kıl çeker gibi halletmek ancak ve ancak iyi bir tecrübe, sağlam bir toplum okuma yapabilme, denge kurmada mahir olma becerilerini gerektiriyordu. Büyükşehir Belediyesi Kültür Turizm ve Spor Daire Başkanı Duran Doğan Bey, bu becerinin kendisinde olduğunu net bir şekilde ortaya koydu. Atılabilecek adımı çok sağlam attı…

Ve bence Ali Avgın gibi herkesin gözünün önünde olan ancak “Bizim Ali Avgın!” körlüğü ile perdelenen çok değerli bir kültür adamını, çok kıymetli bir sanatçıyı, insani meziyetleriyle örnek bir Maraşlıyı temsil eden, okuyan, araştıran, yazan, sohbet eden hepsinden önemlisi gülen ve muhatabında tebessüm halini oluşturan Ali Avgın’ı görünür kıldılar. Uluslararası Edebiyat Ödüllerinde edebiyatın hemen her alanıyla ilgili eserler vermiş, şehrin edebiyatına neredeyse ömrünü vakfetmiş başkaca yazar-şair-kültür adamları yok muydu? Sorusunu ve eğer bir eleştiri ise eleştirisini kabul etmiyorum. Doğrudur bu şehirde edebiyatın her sahasında, kültür insanı olarak ödül alacak çok sayıda insan vardır. Olmalıdır da… Gelecek yıllarda ümit ediyorum ki o insanlar da bu ödüllere layık görüleceklerdir. Fakat Ali Avgın’ın bu insanlardan biri ve önde gelen adaylardan biri olduğu su götürmez bir gerçektir ve üzerinde mutabık kalınacak çok değerli bir kültür insanıdır.

Bu noktada yazdığı eserleriyle, şehrin tarihi, tasavvufi, edebi hayatına canlılık katan, samimi duygularla şehrin kültürel zenginliğinin artması için gece gündüz demeden mücadele eden Ali Avgın Bey’i aldığı ödülden dolayı tebrik ediyor, yeni çalışmalarında başarılar diliyorum. Benim gönlümden geçen şudur ki; Ali Avgın şehrin kültür dünyasına kattığı değerle, şehrin güzelleşmesine vesile olanlardan olmuş, gönüllerde güzel adam olarak yer bulmayı hak etmiştir. Buradan ilan ediyorum ki eğer bu şehir edebiyatta güzel adamlar yetiştirmiş ve yetiştirmeye devam ediyorsa, daha önceki 7 güzel adamın seyrini sürdüren Ali Avgın Bey, Kahramanmaraş’ın 8. Güzel Adam’ıdır.

EDEBİYAT KENTİ OLDUĞUMUZU İDDİA EDİYORSAK EDEBİYAT KENTİ OLMANIN GEREKLİLİĞİNİ YERİNE GETİRMEK ZORUNDAYIZ

SORU: İltifatınız için çok teşekkür ederim. Biraz da yayıncılık dünyasından konuşalım istiyorum. Yayıncılık yapıyorsunuz, kitap okumanın düşük olduğu zamanda bu bir risk değil mi?

CEVAP:Edebiyat kenti olduğumuzu iddia ediyorsak edebiyat kenti olmanın gerekliliğini yerine getirmek zorundayız. Kahramanmaraş şairi, yazarı, ozanı çok bir şehir… Tuhaftır okuyanı en az olan şehirlerden de biridir. İşte bu şehirde bir mücadeleyi başlatmış bulunuyoruz. Şehirde kurduğumuz yayınevimizin Payitaht Yayınları, 24 Yayınları ve Payitaht Çocuk Yayınları olarak markaları var. Bu markalarımızla eserler üretmeye çalışıyoruz. Yazarlarımızın eserlerini ulusal ve uluslararası platformlarda tanıtmak için gayret gösteriyoruz. Mali olarak çok riskli ve çok zor bir sektörde yer aldığımızın farkındayız ancak biz yazmayı, okumayı seven insanlar olarak bu riskli sahada yer almasaydık olmazdı. Kahramanmaraş’tan dünyaya açılan profesyonel yayıncılığı başlattık ve yaşatmak için olanca gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.

SORU: Sizi yayınevinizin yurt içi kitap fuarların yanısıra Avrupa kitap fuarlarında da görüyoruz. Konferanslar veriyorsunuz. Biraz da yurtdışı kitap fuarları hakkında bilgi verir misiniz?

CEVAP:Yurtiçi ve yurtdışı kitap fuarlarında yer almak hem şahsım hem yayınevimiz için büyük bir şans. Şuana kadar Almanya, Hollanda, Avusturya, Fransa, İsviçre, Belçika gibi Avrupa ülkelerinde çok sayıda şehirde Tarih Okumak Akıllandırır konferansları gerçekleştirme fırsatı buldum. Payitaht Yayınları ve 24 Yayınları markalarımızdan çıkan eserleri, sadece kendi eserlerimi değil yayınevimizin kıymetli kalemlerinin eserlerini de Avrupa’daki kültür ve kitap fuarlarında okuyucularımızla buluşturma imkânı bulduk. Avrupa ayrı heyecan, ayrı bir güzellik… Münih, Lyon, Amsterdam, Basel, Dorbirn ve daha birçok şehirde olmak, orada okurlarımızla buluşmak inanılmaz bir duygu. Avrupa’da tanınırlığımız belki inanmayacaksınız ama kendi şehrimizden daha fazla. Orada tarihe, yazara, özgün hikâyeye daha çok önem veriliyor. Avrupa bulunduğumuz dönemlerde gördüğümüz yoğun ilgi ve alakadan çok memnunum. Son zamanlarda Avrupa’da yeni bir yayınevi olmamıza rağmen stant açma imkanına kavuştuk. Hayalim yazarlarımızı oralara imza programlarına taşımak istiyoruz.Umarım Kahramanmaraş’ta yaktığımız yayıncılık meşalesine yazarlarımız, kültür işiyle ilgili yetkili olan dostlarımız gereken desteği verirler.

MESDER SIRADAN BİR KÜLTÜR DERNEĞİNDEN FERSAH FERSAH ÖTEDE BİR DEĞERİ İFADE ETMEKTEDİR VE ARTIK KABINA SIĞMAMAKTADIR

SORU: Son yıllarda şehrimizde yaptığı edebiyat faaliyetleri ile dikkat çeken Mesder Edebiyat Derneği hakkında neler söylersiniz?

CEVAP:Mesder, pandemi ve deprem sürecinde yıkılan Maraş şehrinde edebiyatın, sanatın, fikri mücadelenin yeniden doğuşunda öncü, yazar, şair, sanatkar muhafazasında ise şehrin kalesi olmuştur. Burada verilen emeği görmemek imkânsız. MESDER çatısı altında yapılan çalışmaların takipçisiyiz. Şehrin ilim, kültür ve irfan bayrağını layık-ı veçhiyle taşıyan Mesder yönetimine edebiyata, sanata, kültüre verdikleri emeklerden dolayı çok teşekkür ederim. MESDER sıradan bir kültür derneğinden fersah fersah ötede bir değeri ifade etmektedir ve artık kabına sığmamaktadır. Şehrin ihtiyaç duyduğu kültür sanat vakfı olma yönündeki en büyük aday olarak ortada durmaktadır. Umarım vakıflaşırlar, şehrin kültür ve sanatına hizmet etmeye devam ederler, başarılar diliyorum.

KÜLTÜRÜ SADECE EDEBİYATA HAPSETMEK, SANATI HİÇ SAYMAK, MUSİKİ İÇİN ADIM ATMAMAK BU ŞEHRİN SON ZAMANLARDAKİ EN BÜYÜK HANDİKAPI

SORU: Kahramanmaraş’ta edebi faaliyetleri yeterli buluyor musunuz? Bulmuyorsanız sizce neler yapılmalı?

CEVAP:Kahramanmaraş’ın edebiyat şehri olması asırlar öncesinden gelen bir sağlam bağ ile ilgili. Yazmak, şiiri yaşamak, bilimsel çalışma yapmak bu şehrin tarihinde her zaman oldu. Ancak son zamanlarda edebi eserler noktasında ciddi nitelik sorunu var. Sağlam kalemler yetişmiyor, yetişmesi için gerekli ortam maalesef sağlanamıyor. Dün edebiyat doğal mecrasında yürürken bugün artık bir ekonomi. Öyleyse edebiyatı salt sanat ve kültür olarak görmek mümkün değil. Bu edebiyat endüstrisini yazar nitelikli eser çıkararak, kültür bürokrasisi ise uygun ortamı sağlayacak desteklerle güçlendirerek bir noktaya taşımalı. Edebiyatı sadece yazıdan ibaret görmek, kültürü sadece edebiyata hapsetmek, sanatı hiç saymak, musiki için adım atmamak bu şehrin son zamanlardaki en büyük handikabı. Kongre ve konferans salonları, büyük nitelikli kütüphanelerin eksikliği, eleştiri kültürünün ya yok etmeye meyal yahut kökten kabule dayalı ve hamasi olması, editör eksikliği, ödüllendirme sistemindeki nakıs durum, şehrin edebiyat kenti olması hususundaki eksikliklerden bazıları. Sanat sokağı olmayan, sergi salonu olmayan, çocuklara ve gençlere sanatı küçük yaşta aşılamayı hedefleyen akademilerin olmadığı şehir nasıl ki sanat şehri olamazsa edebiyatın temel gereksinimlerini sağlayamamış şehirler de edebiyat şehri olamazlar. Maraş edebiyat şehri olmaya aday! Dünyadaki edebiyat kentlerine bakıp kendimizi öyle değerlendirelim. Ancak dünyanın hiçbir yeri Kahramanmaraş’ın yaşadığı 6 Şubat Depremi gibi bir felaketi de yaşamadı. Haksızlık etmek istemiyorum ancak deprem öncesi için de yukarıdaki iddialarım aynıydı. Hikayesini yazmadığınız hiçbir şey yaşamaz! Maraş’ın henüz hikayesi, henüz romanı yazılmadı. Henüz şairler Maraş’ın şiirini yazmadı, bestekarlar Maraş’ın şarkısını bestelemediler… Bu bakir hal bir fırsat eğer değerlendirebilirsek…

ÇOK YAZMAK DEĞİL NİTELİKLİ YAZMAK ÖNEMLİ

SORU: Son olarak salkım Söğüt okurlarına ve yazar arkadaşlara ne gibi tavsiyeleriniz olur?

CEVAP:Yazar arkadaşlarımıza en önemli tavsiyem okumalarıdır. Çok okuma yapmaları gerekir. Çapraz okumalar yapmaları gerekir. Okumayan, okuduğunu anlamayan, okuduklarından münevver olma yönünde istifade edemeyen kimsenin kendisine faydası yoksa başkasına nasıl fayda sağlar. Çok yazmak değil nitelikli yazmak önemlidir. İçinde yaşadığımız toplumu uyandıramayan bilakis uykusunu derinleştirecek metinler dizmenin ne anlamı var?

Yazar arkadaşlarımız ellerinde meşalelerle karanlık çölde yol arayan rehber kişilerdir. Toplumun önce aydınlığa sonra çölde suya ulaşacağı yolu bulmasına yazar arkadaşlarımız öncülük edeceklerdir. Bu durumdan doğan mesuliyeti sinelerinde hissetmeyen kişi yazar olamaz.

Bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim.

Ben teşekkür ederim