İlimiz Millet Vekillerinden Sayın Bilâl DEBGİCİ'nin sarf ettiği iddia edilen, "ELBİSTAN'IN İL OLMASI İÇİN KÜLTÜRÜ YETMEZ" sözü üzerinden, özellikle sosyal medyada başlayıp mahallî basına kadar yayılan bir tartışma söz konusu. Doğruluğu teyit edilse yaygın ifadesiyle, gerçekten “talihsiz bir açıklama” olurdu! Kendisi 13. Ocak günü basınla paylaştığı yazılı açıklamada, istişarî bir toplantıdaki sözlerinin “mesnetsiz bir şekilde çarpıtıldığı”nı ifade etmiş ve siyasî rakiplerini suçlamış. Olabilir mi, bilmiyoruz. Tartışma maalesef devam ediyor. Ancak, mademki istişarî bir toplantıda söylendi deniyor, muhalif-muvafık birden fazla insanın katılmış olması gereken o yerde “çarpıtılan” sözün doğrusunun ne olduğu da zikredilip (tanıklıkları itibariyle) hazır bulunanlardan da bahsedilseydi. Neden derseniz, bir ilin en büyük ilçesi hakkında söylendiği iddia edilen böylesi bir söz (siyasetten bağımsız olarak) ilgilisi olan herkesi üzer.
O sözü sarf ettiği söylenen Bilâl Debgici’yi şahsen tanımayız, karşılaşmış da değiliz; siyasete olan gayreti yanında ufku-kültürü, mesleği-meşrebi, okumuş-yazmışlığı nedir, bilmeyiz. Ama bütün bu saydığımız nitelikleri itibariyle her ne konumda bulunursa bulunsun, kendi ilinin EN BÜYÜK İLÇESİ hakkında o sıfata sahip bir kimse tarafından böyle bir söz söylenmez, o da söylememiş olsun!
Ama mademki bir açıklama yapılmış, şu hâliyle hakem mevkiinde bulunmadığımız için böylesine karşı karşıya gelen tarafları yargılamak bizlere düşmez. İsterseniz biz başka bir şey yapıp hem de ortalığı yatıştırmaya çalışalım: Mademki gündem olup “Elbistan’ın kültürü” hakkında hayli şeyler paylaşıldı, paylaşılıyor, o hâlde bu vesileyle onun tarih ve kültür kodlarıyla bazı özelliklerine, okumuş insanımızın/ ve gençlerimizin bilmesi gereken bazı hususlara çok genel hatalarıyla temas edelim. Çünkü Elbistan herhangi bir şehir değil. Sadece İslâmî dönemde bile (yanılmıyorsak) Anadolu’daki 10 civarında adı bilinen tarihî başkentten birisi... Selçuk-oğulları’ndan Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ın, 1075’de İznik’i fethi ardından başkent yapmasından başlayarak tek tek sayabilirsiniz. Elbistan onlar arasında, Dulkadıroğulları’na başkentlik yapması hasebiyle hatırı sayılır bir yerde dursa gerek.
Meselâ, Elbistan bağlıların yanında, bu ilin çocuğu olarak “okumuş” sıfatına sahip her insan, eğer belediye başkanlığı veya milletvekilliği gibi, ili temsil eden bir yerlere gelmişse, ortalama ölçekte bir ufuk ve kültüre de sahip demektir. Bu anlamda Elbistan'ın tarihi ve kültürünün en genel hatlarıyla hangi özelliklere sahip olduğunu bilir. Bu konularda daha önce fazla bilgisi yoksa bile, KSÜ'nün yayınını henüz tamamladığı KAHRAMANMARAŞ ANSİKLOPEDİSİ'ndeki ilgili maddelere göz atması yeter.
Bırakalım çağlar ötesi tarihini, özellikle bu ansiklopedinin DULKADIR maddesine baksa, hiç değilse, beyliğin Elbistan'da kurulduğunu ve uzun süre oradan yönetildiğini öğrenir. Daha birçok kaynağa göz atma ihtiyacı duyup Dulkadır Beylerinin yazları Elbistan'da, kışları Maraş'ta oturduklarını, Şah İsmail'in 1507 Elbistan saldırısındaki tahribinden sonra ALÂÜDDEVLE BOZKURT BEY'in, Osmanlı’nın 1515'te ilhak edeceği beyliğin merkezini daimi olarak Maraş'a taşıdığını da öğrenir.
2015 yazında, KSÜ. Sanat Tarihçisi arkadaşımız Prof. Mehmet ÖZKARCI Bey yönetiminde yapılan SONDAJ kazılarıyla Elbistan Ulu Cammii'ne bitişik (güney doğusunda, KALE denilen mıntıkada) DULKADIR SARAYLARI'nın temellerine ulaşıldığını, esas kazı çalışmaları için ise ödenek beklendiğini - yine bulunduğu mevcut konum gereği - bilir. Tarihe meraklı ise eğer, ilk elden Ord.Prof. Mükrimin Halil YİNANÇ'ın İslâm Ansiklopedisi’ndeki Elbistan maddesine bakar (makalelerinin toplandığı kitapta 20 sayfa civarında). Yine TDV. Ansiklopedisi’ndeki aynı addaki maddeyi incler, belki Prof.Refet YİNANÇ'ın DULKADIR BEYLİĞİ kitabıyla yetinmez, MARAŞ TAHRİR DEFTERİ'nin 2. cildini, keza genç tarih hocalarımız Prof. İbrahim SOLAK Bey ile Prof. İlyas GÖKHAN Beylerin, ya doğrudan Elbistan'a ilişkin ya da Maraş Tarihi içindeki ağırlıklı bölümler içeren kitaplarını da okur, en azından bunların mahiyetinden de haberdar olur. Keza tarihteki mimarî yapı ve sanat eserlerinin zenginliğini anlamak isterse de yine Prof. Mehmet ÖZKARCI Bey’e ait – TTK’nun yayınladığı – K. Maraş Türk Kültür Varlıkları Envanteri adlı eserin ikinci cildine bakması kâfi... Daha başka örnekleri de saymak mümkün. Elbistan hakkında yaptırılan ŞER'İYYE (KADI) SİCİLİ TEZLERİ'ne ise hiç girmeyelim, çünkü onlar uzmanlık işler...
Maraş'ın hâfızası vasfında ve çok önemli kültür adamlarından birisi olarak, DEPREM ŞEHÎDLERİMİZDEN rahmetli Yaşar ALPASLAN Hoca sağ olsaydı, TARİHTEKI ELBİSTANLI ÂLİMLERE İLİŞKİN ARŞİV BILGİLERİ’nden de onu dinlerdik. (Gerçi yayınladığı kitaplarında da mevcut. İsteyene rahmetlinin tanıklığını biz de iletiriz.)
Son bir kayıt:
Elbistanlı ünlü tarihçimiz merhum Mükrımın Halil YİNANÇ'ın, dünya çapındaki orijinal kütüphanesini vârisi, tarihçi yeğeni/ manevî evlâdı Prof. Refet YİNANÇ merhum, zamanın parasıyla (2000'lerin başında) Avrupalılar 7 milyon teklif etmişken, onlara satmayı düşünmedi. "Amcamız da bizler de bu toprakların çocuklarıyız, hakk bu şehrin üniversitesinindir" gerekçesiyle 21 Nisan 2009’da KSÜ'ye bağışladı. Keza bağış törenine zamanın Kültür Bakanı ile birlikte katılan, yine zamanın Türk Tarih Kurumu Başkanı dostumuz Prof. Ali BİRİNCİ Bey yaptığı konuşmasına şöyle başlamıştı: "Maraşlılar, sizleri kıskanıyorum; çünkü sizler Mükrimin Halil Yinaç'ın hemşehrilerisiniz, ben ise değilim. Eğer ben de sizler gibi Maraşlı olsaydım ve çok değerli de bir arsam bulunsaydı, satar bir "MÜKRİMİN HALİL YİNANÇ KÜLTÜR MERKEZİ" İNŞA ETTİRİRDİM. (Ne var ki, bırakın onun adına ne Elbistan’da ne de il merkezinde bir Kültür Merkezi kurulması işini, İstanbul'da adını yaşatmak için kurulmuş EL-MÜHAY VAKFI tarafından, İlimiz M.E. Müdürlüğü’ne yapılan “Maraş'taki SOSYAL BİLİMLER LİSESİ’ne Mükrimin Halil Yinanç ismi verilsin” teklifi dahi bürokrasiye takılıp geri çevrildi.) Neyse ki, Refet Yinanç Hocanın bağışta koştuğu şart sayesinde, şimdi Üniversite Kütüphanesi’nin adı "KSÜ. ORD. PROF. MÜKRİMİN HALİL YİNANÇ MERKEZ KÜTÜPHANESİ" olarak değiştirildi.
Nihayet, tarihteki yer altı ve yer üstü zengin kültürünün ifadesi cümlesinden, yeni açılan ELBİSTAN MÜZESİ'ndeki arkeolojik eserlerin nitelikleriyle etnografik sergilerin güzelliklerini de hatırlatmak gerek. (Emeği geçenleri kutluyoruz.)
Çoğunlukla tarihi nitelikteki bu saydıklarımızın yanında Ebistan'ın - özetle zikredecek olursak - şüphesiz bir de yaşayan kültür değerleri mevcut: Dün olduğu gibi bugün de eğitime düşkün, okuma şevki yüksek gençleri ve onları destekleyen halkıyla maruftur. Binasını halkın yaptırdığı Liseyi resmen açmaktan kaçınan Bakanlığa inat, tâ 1961'de "ÖZEL LİSE" açmasıyla bilinir - müzahir olan Hüsameddin Yinanç Hocamıza rahmetler olsun - keza 1977'de yine halkının desteğiyle bir yılda üç meslek lisesi birden açılmış, dördüncüsünün işlemleri başaltılmıştır. Bunun yanında gelişmiş ve zengin, inceliklerle konuşulan, geniş Türkçe söz varlığıyla, ağıtları-masallarıyla; ağız zenginliğinde saklı deyimleriyle (birisi Ârif Bilgin, diğeri Vahap Özalp’a ait iki adet “ağız sözlüğü yayımlandı); zengin-özgün folklörü ve türküleriyle-oyunlarıyla; merkezden çevreye, köylere kadar uzanan şair ve yazarlarıyla; ülkeye yayılmış bilim adamları ve uzmanlarıyla ve onların gözle görünür başarılarıyla; nice dergi, kitap ve ilki 1957'de çıkarılan – nice zamandır gündelik - gazete yayınlarıyla il ortalamasının hiç bir zaman gerisinde kalmamış, bazen onu da yükseltmiş bir büyük ilçedir. Tabii bütün bu konulardaki nitelilik ve başarıları sayarken sadece Elbistan'ı değil, tarihten bugüne onunla organik bir bağ ve bütünlük içinde zikredilmesi gereken, 1944'de ilçe kimliği kazanan AFŞİN ile daha dün, 1990'da ilçe yapılan NURHAK ve EKİNÖZÜ şehirlerimizi unutmamak lâzım (ileri yaştaki hemşehrilerimiz hâlâ kendilerini "Elbistanlı" olarak tanıtırlar).
Dolayısıyla, hem ufuk ve kültür sahibi, hem de ilinde temsil mevkiinde bulunan her insanın, Elbistan’ı tarihten günümüze ana hatlarıyla tanıması bir borç olsa gerek.
Bu yazımıza sebep olan tartışma, Elbistan’ın ilçe olmaktan çıkarılıp il yapılması meselesi idi, değil mi? Bir cümle de ona dokunup bağlayalım:
Bize kalırsa, bu dâvayı tartışarak – mevcut siyasî şartlarda – kendinizi yormayalım, derim. Kahramanmaraş “büyük şehir statüsü”ne alındığından bu yana, bu şans hayli azaldı. (Daha o süreçte iken yapılan bir toplantıda bu kanaatimizi şahsen açıkça söylemiştik.) En makul ortam, “CUMHURİYET’İN 100. YILINDA 100 İL” sloganıyla bütün yurtta coşkun bir ümit ve heyecan yaratılmışken bile, iradî bakımdan yaprak kımıldamadı. İlçelerin il yapılması (arızî ve bazı haklı sebepler dışında) hep siyasî tercihlerle olmuştur ve o faktör şimdi her zamankinden daha çok rol oynuyor. Asla olmaz değil, ama siyasî otoritenin - o bugün her kimse ve yarın kim olacaksa – kendince yararı söz konusu olmadıkça ne Elbisatn’ın ne de adı geçen bilmem kaç ilçenin il yapılması mümkün gözüküyor. O hâlde, işi-gücü olan insanalar için bu tartışmalar anlamını kaybediyor. Tabii bu bizim edindiğimiz kanaat…
Hayra müncer olur inşallah!..