6 Şubat Şehidi Sürur Kaya Beyin Doktor Kızıyla 6 ŞUBAT 2025. Adını “Asrın felâketi” koydukları 2023 Kahramanmaraş merkezli, 11 ili etkileyen iki büyük depremin 2. Yıl dönümündeyiz.

TAZİYE MEKTUPLAŞMASI
Mustafa KÖK
Birisi Pazarcık merkezli saat 04.17, herkes kan uykuda iken (7.7 şiddetinde  – ki sonra 7.8 diye açıklayanlar da oldu), ikincisi aynı gün Elbistan merkezli - 9 saat arayla – saat 13.24’de (7.6 şiddetinde)… 11 İlden olup da korkunç yıkımlara uğrayan Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Malatya ile (özellikle İslâhiye ve Nurdağı ilçeleriyle maruz kalan) Gaziantep nüfusuna kayıtlı yurttaşlarımızdan bu deprem felâketinin acısını yaşamayan var mı acaba? Sanmıyorum. Kendim, toplam 35 yılı aşkın zaman oldu, Maraş merkezde oturuyorum ve - başka ilde oturan bir çocuğumuz ile ailesi hariç – depremi aile çoğunluğumuzla burada yaşadık. Çekirdek ailemizde kayıp olmadı, şükür. Ama Maraş merkezdeki dostlardan başka, Elbistan’daki akrabadan (amca ve hala çocuklarından) 9 kişiyi de biz kaybettik. Keza onlarca dost ve arkadaş… (Kendi doğduğum köye 85 cenaze geldiği söylendi.)
Birinci günün ikindi vaktinden ikinci günü sabah 04.30’una kadar (üç gencimizin kurtarılmasına nezaret etmek üzere) mensubu olduğum Türk Ocağı binasının enkazı üzerinde geçirdim, maalesef bir gencimizi kurtaramadık. Yaşlı olduğumuz için dördüncü gün akşama doğru ilden çıkmak zorunda kaldık. Ama şükür iki çocuğumuz merkezde kalıp hizmete koşturdular.  
Maraş merkezden ise nice arkadaşımızı, çok yakın aydın-okuyan-yazan dostumuzu, talebemizi kaybettik. Bunlardan okuyan-yazan her biri hakkında iki yıl boyunca birer yazı yazmak istedim, inanır mısınız elim varmadı. Çünkü sadece “anmak maksadına” yönelik değil, ciddi bir şeyler yazayım, kişiliklerini de kendimce yansıtayım istedim, olmadı. Ama hiç değilse bundan sonra Dr. Oğuz Alp Paköz arkadaşımızdan başlayarak, Nihat Yücel, Yaşar Alpaslan ve Cevdet Alperen hakkında yazmak nasip olsun inşallah.
Onlardan birisi de, “yazan” türünden olmasa da “iyi bir kitap ve dergi okuyucusu”, aydın kişilikli yakın dostumuz, Jeolog -Yüksek Müh. Sürur Kaya idi.  Sürur Bey ve çocuklarını Maraş’ın alt eteklerinde, zemini en sağlam semtlerinden birinde, Alpaslan Türkeş Bulvarı üzerindeki, en sağlam sanılan 5 bloklu PENTAPARK’ta kaybettik. Sabah depreminde, yerle bir olan ikisinden 1. Blokta oturuyordu. 5 blokun üçü bulvar üstünde, ikisi kod farkıyla arkada; öndeki 3 bloktan ortadaki 9 katlıydı ve ağır hasarla atlattı; sabah yıkılan 1. ve 3. Bloklar ise 11’er katlıydı (her ikisinde bulunan ilâve iki katın kaçak olduğu söylendi). Arkadaki iki bloka ise önce ağır, sonra (zannederim) orta hasar raporu verildi, hâlen güçlendirilmekte.
Sürur Beyle bir çocuklu kızı Maraş’ta idi. Diğer kızlarıyla torunları da sömestre tatili için dışarıdan gelmişlerdi ve 5 Şubat Pazar sabahı uçacakla dönecekler diye biliyorduk. Ama Maraş Havaalanında ILS cihazı bulunmadığı için 6 Şubata ertelemek yüzünden depreme yakalandıklarını, maalesef hiçbirinin de sağ çıkmadığını sanıyorduk. Deprem sonrası Maraş dışında buluyorken, günler sonra öğrendiğimize göre, (aldığımız bilgi doğruysa) Bursa’da oturan doktor kızı 6 Şubatı beklemeyip Adana üzerinden uçmuş ve bu sayede çocuklarıyla birlikte sağ kalmıştı. Sürur Beyin 3 kızı ve 5 torunuyla birlikte kaybına ne kadar üzüldükse, bu bir kızı ve torunlarının sağ kalmasına da, aksine o kadar sevindik hâliyle!  Akraba ve dostları için şüphesiz büyük bir sevinç ve teselli kaynağı oldu.
İşte şükür sağ kalan kızı Dr. Râna Hanıma taziye amacıyla yazdığımız mektup ile ondan gelen cevabın hikâyesi… Binlerce, on binlerce yaşanan “6 Şubat Deprem Hikâyeleri”nden bir hikâye gibi okunabilir. Merak edenler buyursunlar:
“Sayın Râna hanım kızım,
Kendim,  iyiler iyisi sevgili babanız Sürur Kaya merhumun arkadaşlarından Emekli Felsefe Öğr. Üyesi Mustafa Kök Hoca…
Babanız Sürur Kaya Beyi, 3 sevgili kızı, 5 fidan torunuyla birlikte, “asrın  felâketi” denen 6 Şubat  Maraş Depremi'nde kaybedişimizin bugün bilmem kaçıncı günü... Size taziyede bulunmak için telefonunuzu, meş'um vak'adan sanırım 15 gün kadar sonra, merhume annenizin teyzesi oğlu, yine yakın dost ve arkadaşlarımızdan Sevgili Halil İbrahim Yalçın Beyden almıştım. Maraş'ın “İstanbul Beyefendisi” kişiliklerinden birisi olduğunda, onu yakından tanıyan hemen herkesin hemfikir olduğu o güzel insan Sürur Kaya'nın vefatının ardından, hayatta aileden yadigâr kalan tek kızını bu kadar geç mi aramalıydım!?
İnanır mısınız, vefat olayının ardından, Sürur Beyin hayatta çekirdek ailesinden kimsesi kalmadı zanneden bazı dostları gibi ben de yanıp yakıldım. Nice sonra dostumuz Halil beyden bir dördüncü kızının olduğunu, onun o felâket günü dışarda bulunması hasebiyle şükür ki hayatta kaldığını öğrenmekle nasıl sevindim, bilemezsiniz. Telefonunuzu rica edip Hali Beyden aldım, ama konuşmanın zor olacağı düşüncesiyle yazarak taziyede bulunmak istedim. Fakat ne yazmalı ve nasıl yazmalıydım, bilemediğim için bugüne kadar geciktim. Son bir haftadan beri de tereddütler içinde bocalamaktayım. Nihayet affınızı rica ederek, iki cümle yazıp bazen bir gün ara vererek denemeye çalışıyorum.
Râna kızım,
Babanız rahmetli ile kendim, (Erzurum Atatürk Üniversitesinden 1997 yılında) KSÜ 'ye naklolduktan sonra tanıştık. Türk Ocakları ile meşgul olan birsi olduğum için sanırım ilk defa oradaki toplantılarda görüştük. Sonra  TKİ'nin kuruluş yıllarından başlayarak uzun süre Elbistan'da çalıştığını (ki, kendim de aynı ilçedenim),  orada gerek Elbistanlı gerek dışardan hayli samimi dostlar edindiğini, bu arada 1980 öncesi bir müddet aynı kurumda çalışan bizim birader Recep Kök ile de yakından tanıştığını öğrendim (şimdi o da emekli öğretim üyesi-iktisatçı).
Sürur Bey, sadece Ocak toplantılarına katılmakla yetinmeyip ilgili kurullarında da görev aldı (yıllarca “Denetleme kurulu” başkanımız oldu; son kongremizi depremden iki gün önce yapmıştık, aynı göreve seçildi). 2013 yılı Mayıs ayında G. Merkez 'in Ankara'da bir akşam düzenlediği "Tarihî Buluşma"ya da üç arkadaş, şûbemiz adına birlikte katıldık. Nihayet 2018 yılında biz de kendi evine yakın yere taşınınca daha sık görüşmeye başladık. Özellikle  (katılabildiğim kadarıyla) sabahları yapılan grup yürüyüşlerinde hasbihal ederdik. (7-8 kişilik grubun baş müdavimleri kendi kat  komşusu Arif ağa (Çavuşoğlu) ve Başkan diye hitap ettikleri  ilâhiyatçı Abdullah Diner, İş adamlarından Ökkeş Gümüşer, eski Bankacı, hâlen sanırım KİPAŞ muhasiplerinden (ismini yanlış hatırlamıyorsam) Mete Bey, su tesisatçısı Mehmet Türkmener ve birkaç arkadaşları daha…
Ama salgın hastalık (Covid 19) yürüyüşlerimizi hayli aksatmıştı. Geçen sonbahar (2022) yeniden canlandırmaya başlamıştık. Abdullah Bey dâhil, üçümüzün katıldığı son yürüyüşümüzde, daha öncesinde tatile geldiklerini söylediği torunları sordum, yanılmıyorsam yaklaşan pazar günü döneceklerinden bahsetti.
Bir de müşterek arkadaşımız, kendisi gibi iyi bir mühendis ve bir dönem Elbistan Belediye Başkanlığı yapmış, son yıllarda Maraş'ta oturan ve 2013'de kaybettiğimiz Hamza Akbaş'ı andık (ikimiz de çok severdik). İlâveten jeolojik konular, barajlardaki zemin etütleri ve kendi meslekî birikimi dâhilinde hasbihâl ettik, kendisini sırf bu konu üzerinde 15-20 dakika konuşturunca, bizlere gülümseyerek baktı, ama mahcup bir ifadeyle, "seminer verir gibi oldu" diyerek zımnen özür dilemeye getirdi. Biz de "iyi oldu, istifade ettik" deyip gülüştük. Ama bu konularda sanırım Maraş'ın en usta ve birikimli mühendislerinden birisiydi. Fark ettiğim kadarıyla kendi meslek çevresinde mühim bir saygınlığa sahipti. Şüphesiz, meslektaşları çok daha iyi bilir.
Sürur Bey, Ocak'ımızın maddî-manevî baş  destekçisi idi. Salgın hastalık öncesi her yıl ramazan ayında düzenlediğimiz iftar sofralarına hemen her defasında katılır, aynı zamanda hayli sayıda Ocaklı Üniversite gencimizin yemeklerini de kendi öderdi. (Salgın öncesi, Ocak'ımızın son iftar yemeğine akademisyen kardeşiniz - maalesef  depremde aynı kaderi paylaştıkları - merhume kızı Beril hanım ve küçük torununu da getirmişti.)
Geçtiğimiz yıllardan birinde bir ramazan ayında, Çin zulmünden kaçıp birçok ülke gibi  Türkiye'ye de sığınanlardan şehrimiz üniversitesindeki (KSÜ) 50 kadar Doğu Türkistanlı öğrenciye tek başına iftar yemeği vermek cömertliğini de yine o göstermişti. Bağına dâvet ettiği grup hâlindeki dost sofralarında, bir kaç defa da Ocak mensupları olarak biz arkadaşlarını ağırladı. Böyle durumlardaki davranışları, cömertlikten de öte, dostlarına ikram yapmaktan zevk duyma hasleti olsa gerekti. Bu anlamda babanız, zannederim Maraş'ın en “mükrîm” insanlarından birisiydi.
Annenizin (…) son yıllardaki (sağlık durumunu) ben de sorardım. Bir Maraş'ta, bir İstanbul'da olurlardı. Nihayet annenizi kaybedince,  yalnız kalışına arkadaşları olarak hepimiz üzüldük. (…)
Merhum babanız Sürur Bey hakkında yazacak çok şeyimiz var, ama uzatıp sizi yormayayım. En son, millî eğitime destek için baba-anneniz adına yaptırdığı ilkokuldan bile tesadüfen haberim olduğunu nakledip bitireyim:
Geçtiğimiz yılın son aylarında Ocak başkanımız da olan Av. Kemal Yavuz Beyin kardeşleriyle birlikte kurdukları bir yakıt istasyonunun açılışına bizler de davetliydik. Birlikte gitmeye karar verdik. Arabasına beni de aldı, açılış mahalline vardık, hayli kalabalık; millet salgın hastalık kısıtlamalarından dolayı uzun zaman birbirini görmediği için, herkes herkesle hâl-hatır soruyor, Sürur beyin çok geniş çevresi bulunduğu için, yanına samimi arkadaşlarından hayli gelip gidenler oluyor. Bu arada benim tanımadığım bir arkadaşı, ayak divanı sohbet sırasında  "hayırlı olsun Sürur Bey, bir okul yaptırmışsın" dedi.
Biraz mahcup bir edayla "evet, öyle oldu" diye cevap verdi. Onlar da uzaklaşınca ben sordum, "hayırlı olsun, nerede ve ne zaman yaptırdın, hiç haberimiz yok", deyince, "önemli değil ya, biz onu kendimiz için yaptırmadık ki, Doğu kente yakın bir yerde annemiz için yaptırdık" dedi. Ben bunun çok güzel bir şey olduğunu söyleyerek tebrik ettim. Ama baktım, yine oralı değil…  Âdeta konuşulmasına bile gerek görmüyordu. Engin tevazu duygusuna bir kez daha hayran olduk. Millet böyle şeyleri yaptığında gözümüzün içine sokmak isterken, o konuşulmasından bile mahcubiyet duyuyordu. Depremden sonra aklıma geldi, Doğukent’teki Melek Kaya İlkokulu’nun da yıkılıp yıkılmadığını öğrenmek için internetten araştırdım, şükür hakkında olumsuz bir haber yoktu. Sanırım Okulun açılışı münasebetiyle olacak, Sürur Beyin, cıvıl cıvıl öğrencilerin ortasında ve sınıf içinde, keza sahanlıkta da Eğitim yetkilileriyle birlikte çekilmiş resimleri var. Rahmetli, o resimlerde pek mutlu görünmektedir.
Râna hanım kızım,
Deprem günü Pentapark'nın yıklış haberini alır almaz öğretmen oğlumla birlikte oraya koşmamızdan ve gördüğümüz manzara karşısında yaşadığımız acı ve şaşkınlığa; ikinci gün enkaz başındaki kalabalıkta, babanız hakkında bilgi almak için yakınlarınızdan birini ararken enişteniz Emin Beye rast gelişimize, ondan sadece Sürur beyin değil, 3 kızı ve 5 torununun da enkaz altında olduğu bilgisine; öbürü gün hâlâ kendi katlarına ulaşılamadığı haberine ve nihayet bilmem kaçıncı gün mukadder akıbetlerini öğrenişimize varıncaya kadar, ümitle ümitsizlik arasında gidip geldik!..  Babanlarla birlikte öncesi ve sonrasıyla Pentapark'dan sağ çıkmaları haberini beklediğimiz  Av. Kemal Beyin kardeşi ve iki yeğeniyle kayınvalidesinin, babanızın komşusu ve yürüyüş arkadaşlarımızdan Arif Çavuşoğlu ile eşinin de hayatlarını kaybettikleri bilgisini art arda edindik. (Çok daha sonra, liselerde çalıştığımız yıllardan talebemiz, Maraş’ın en iyi ortopedi doktorlarından Ahmet Kaptanoğlu’nun da aynı blokta gittiğini dönem arkadaşı Dr. A. Metin Başkan’dan öğrenecektim. Rahmet olsun.)
Ah Râna kızım,
Âdeta bundan 909 yıl önce, yani 1114 yılındaki tarihî depremi hatırlatırcasına bir kıyamet hâlinde yaşanan 6 Şubat 2023 Maraş depreminde elbette herkes kendi çekirdek ailesinden başlayarak kaybettiklerine, halka halka akraba, dost ve arkadaşlarına yandılar. Biz de herkes gibi   kuzenler ve yakın akrabalarımızı kaybettik. Keza Maraş merkezden  hayli akademisyen-şair-yazar-kültür adamı arkadaşlarımızı kaybettik. (Akademisyenlerden) kız kardeşiniz Dr. Beril Hanım ile Kültür Apartmanında kaybettiğimiz hocası ve Bölüm Başkanı Kayserili  Prof. Ahmet Kaya’ya, keza yeğenimiz mesabesindeki eşi Elif’e, yakın tanıdıklarımız arasında bulundukları için daha çok üzüldük. (Oysa sadece yakın tanıdıklarımız değil, hepsi de ayrı ayrı üzülmeye değer kimselerdi.) Ki, Beril Hanımın  muvafakatiyle ilgilenip Yalova'ya (Üniversiteye) naklini sağlamada yardımcı olduğu için, tam da o günlerde Sürur beyle birlikte - onun isteği üzerine – merhum Prof. Ahmet Kaya'ya teşekkür için gitmeye hazırlanıyorduk. Keza Yukarıda bahsettiğim D. Türkistanlı gençlerden birisi de dört yıldan beri Türkiye Türkü iki gencimizle birlikte Azerbaycan bulvarındaki Ocağımızda kalıyordu; sahipsizlik duygusu yaşamasınlar diye ikinci gün sabah saat 04.30'a kadar öğretmen oğlum (A. Turhan) ile birlikte yağmur altında, enkaz başındaki çalışmaları izledik. Ne var ki, ikisi sağ salim kurtulduğu hâlde, üçüncü çocuğumuz, yani mazlûm D. Türkistan'ın bize emaneti saydığımız çocuğu, hem de sağ çıkmışken bir saat sonra hastanede kaybettik. İstanbul'dan gelen kardeşine cenazesini teslim ederken, morgda "emanetinize sahip çıkamadık evlâdım" diye sarılıp ağlaştık.
Daha nice acı hikâyeler mevcut Râna hanım kızım; birçoğunu siz de ayrıca okumuş veya dinlemişsinizdir.
Ama hâliyle herkes en başta kendi acısını yaşadı ve hâlen de yaşamakta. Çoğu arkadaşı için akrabadan öte  sevilen kişiliğiyle bizim gibi nice Sürur Kaya dostları da, en yakın arkadaşlarından birisinin 3 kızı ve 5 torunuyla kaybının acısını yaşadılar ve hayat boyu her vesile ile hatırlayacaklar.
Bizlere düşen, onların arkalarından Fatihalarımızı eksik etmemek ve yaşayan yakınlarına da olabildiği kadar tesellide bulunmak
Bu kadar uzun yazmamın sebebi, bu büyük felâkette kaybettiğimiz sevgili Sürur Bey kardeşime karşı manevî  borcumuzu bir nebze de olsa ödeme çabası ve siz hayatta kalan kızına da taziyede bulunma arzusu...
Başınız sağ olsun Râna hanım kızım!..
6 Şubat Tarihî Maraş Depreminde kaybettiğimiz DEPREM ŞEHİTLERİ KERVANI'na katılan bütün kardeşlerimizle birlikte aynı yola revan olan sevgili babanızla, 3 kardeşiniz ve 5 yeğeninize Allah 'tan rahmet, siz geride kalanlarına sabır ve metanet diliyoruz. Çünkü bu kadar acının üstesinden ancak metanetle gelinebilir. İnanıyoruz ki, şehîd sayılmaları bâbında hepsinin de makamları cennettir.
Eşiniz ve çocuklarınızla birlikte sizlere de sağlıklı ömürler diliyoruz.
Sizin sevgili babanız, bizim sevgili dost ve arkadaşımız Sürur Kaya Beyin hatırasını yaşatmak sadedinde, eğer bize düşecek bir vazife olursa, seve seve yerine getirmek isteriz. Sağlığımız el verdikçe bu bizim için bir borç sayılır.
Hayırlı ramazanlar dilekleriyle...
Allah'a emanet olun Râna hanım kızım. (11. 04. 2023 - 19:16)
Mustafa Kök
NOT: Mektuptan bir gün sonra Dr. Râna Hanımdan aşağıdaki özlü cevap geldi:
“Yazdıklarınız o kadar kıymetli ki benim için… Ağlayarak okudum her kelimesini ve sanırım tekrar tekrar okuyacağım.
Teşekkür ederim bu içten başsağlığınız için
(…) Size ve ailenize sağlıklı-hayırlı uzun bir ömür dilerim.
Ellerinizden öperim.  (12.04.2023 10:30)”