6 Şubat sabahına kadar Kahramanmaraş’a dair yazıp çizdiğimiz konular ne kadar da faklıydı.

Deprem öncesinde yazdığım başlıklardan birkaç alıntı paylaşayım

Kahramanmaraş Türkiye’nin elektriğinin kurulu güçte yüzde 4.78 ‘ini üreterek üçüncü şehri konumundadır.

Türkiye’de altın işçiliğinin yüzde 12’ den fazlası Kahramanmaraş’ta üretilmektedir ve altın takı imalatında İstanbul’dan sonra ikinci sıradadır. Türkiye’de 22 ayar altın imalatında ise birinci sırada bulunuyor.

Türkiye’de kadın ayakkabısı denildiğinde Kahramanmaraş İzmir’den sonra ikinci sıradadır.

SAHA İstanbul, iki yılda bir savunma sanayi alanında en önemli fuarlardan birisi olarak kabul edilen SAHA EXPO’yu düzenlemektedir. 2022 yılının Ekim ayında düzenlenen bu önemli fuarda Kahramanmaraş’tan 9 firma boy gösterdi. Ağırlıklı olarak savunma sanayisinde kullanılacak kumaşları üretmek ve projelendirmek üzere tekstil sektörüyle birlikte çelik ve makine sektöründen de çeşitli firmalar bu fuarda yer aldı. Kahramanmaraş olarak savunma sanayisinde bizde varız demek adına…

Oysa depremle birlikte hepimizin hayatında çok şeyler değişti. Tıpkı memleketimin caddeleri gibi… Artık caddelerde kağıt misali katları birbirine geçen veya yan yatan binalar var. Enkazlar kaldırılsa, şehir yeniden inşa edilse dahi bu resim hiç değişmeyecek. Çünkü bu resimde hafızalardan silinemeyecek kadar derin fırça darbeleri var.

Neden yıkıldı bu binalar dediğimizde ilk yanlış, imar planında hatalı yer seçimiyle başlıyor. Devamında ki yanlışlar ise, yeterli zemin etütleri yapılmadan imara açılan araziler, denetim eksikliği, yapılaşma sırasında deprem şartlarına uyulmaması, rant elde etmek adına yoğunluk artışları, gereğinden fazla kat yapımına izin verilmesi ve tabi ki kaçak yapılara imar affı ile ruhsat verilmesi. Üstüne üslük bizde yer genişletmek için kolon kesmek alışkanlık haline gelmiş durumda. Konutların altı işyeri olarak kullanılınca, bu işyerlerinde geniş alan yaratmak isteyenler de keyfe keder “ ne olacak kesiverelim şu kolonları” derse binalarında topal ördeğe dönmesi kaçınılmaz olur. Sonuç ortada!

Hani deniliyor ya bu deprem asrın felaketi, böyle denilmesinin tek nedeni olsa olsa verdiğimiz can kaybının sayısının büyüklüğündendir.

Peki, bizleri tarifsiz bir acı ve kederle baş başa bırakan bu deprem “asrın felaketi” olmak zorunda mıydı? Dünyanın başka yerlerinde şiddetli depremler yaşayanlar ne yapıyor? Bugüne kadar ülkemizde bu anlamda başarılı örnek olarak hep Japonya gösterilmiş olsa da, artık Şili örneğini konuşuyoruz. Şili sosyo ekonomik açıdan Türkiye ile benzer özelliklere sahip dünyanın deprem açısından en riskli ülkelerinden birisi.

Şili “Ateş Çemberi” olarak bilinen, aktif fay hatları ve yanardağların olduğu bir bölgede yer alıyor. Ülke topraklarının kendisi, Güney Amerika fay hattı üzerinde.

Şili’de 1939 yılında meydana gelen 9,5 şiddetindeki depremde, yaklaşık 2 bin kişi yaşamını yitirmiştir- aynı yıl Türkiye’de 7,8 şiddetindeki Erzincan depreminde ölen sayısı 33 bin kişidir-, 2010 yılında meydana gelen 9.2 şiddetindeki (bizdekinin 30-40 katı büyüklüğünde) depremde

ölen sayısı sadece 500 kişi, 2012 sonrası 7 ve üzeri depremlerde ise Şili’de ölen sayısı ya hiç yok ya da 10’un altında.

Tüm bunların sebebi yapılaşmadaki disiplin! Her deprem sonrası binalar ve altyapının depreme daha dayanıklı inşa edilmesi için düzenlemeler getirilmiş.

Şili’deki deprem yönetiminin adı “Entegre Afet Risk Yönetimi”. Bu şu demek, deprem sırasında meydana gelebilecek tüm senaryolar dikkate alınarak her bakımdan ülkede “önlem kültürü” oluşturulmuş.

İmar affı gibi bir kavramla tanışmadıkları gibi yapılan ve yapılacak olan tüm inşaatların 9 şiddetindeki depreme dayanıklı olması şartı var. Binalarda perde duvar kullanılıyor. Bu sistem sayesinde binalarda- bırakın yıkılmayı- hasar oranı da ya hiç yok, ya da çok az. Şartlara uymayanlara ise ağır cezalar uygulanıyor.

Bizler ülkemizde yaşanan her deprem sonrası ve 6 Şubat sabahından bu yana felaketin etkilerini konuşurken konunun dönüp dolaşıp geldiği yerler hep aynı; İhmal, tedbirsizlik, organizasyon eksikliği, eğitimsizlik, işi ehline yaptırmamak vs.

Peki, sizce geçmişten bu güne bir arpa boyu yol almış mıyız?

Artık “bundan sonra neler yapılmalıdır” bunu konuşalım…