6 Şubat 2023 sabahı saat 4.50 gibiydi. Telefonum çaldı. Ekranda ‘babam’ yazıyordu. Kötü bir haber olduğu kesindi. Korkuyla telefonu açtığımda babamın söylediği cümle aynen şu idi, “Kızım Kahramanmaraş’ta deprem oldu. Her yer yıkıldı. Etraf zindan karanlığına büründü. Biz iyiyiz, arabadayız”.

Kendimi hazırladığım kötü senaryoların arasında bir tek deprem yoktu!

Hemen televizyonu açtım. Malatya görüntüleri ve Türkiye’nin 11 ili 7,7’lik depremle sallandı alt yazısı ile karşılaştım. Malatya, Kahramanmaraş, Adıyaman, Hatay, İskenderun, Adana, Gaziantep, Osmaniye, Kilis, Şanlıurfa, Elazığ, Diyarbakır…

Kahramanmaraş’ı görebilmek için tüm televizyon kanallarını dolaşıyor, diğer taraftan eş dost akraba kim varsa telefonla ulaşmaya çalışıyorduk. Lakin ekranlarda Kahramanmaraş’ın adı var kendi yoktu. Tüm çabamıza rağmen hiçbir haber ve görüntü alamadık. Bu süreç bize ilk önce şunu düşündürdü. “İnşallah Kahramanmaraş’ta fazla yıkım yok, onun için mi görüntü verilmiyor acaba” dedik. Memleket sevdası işte, konduramadık kadim şehre bu kadar yıkımı, acıyı, ölümü…

Bilemedik! Depremin üzerinden geçen her dakikanın, her sürecin bizi daha fazla yaralayacağını, yüreğimizi yakacağını…

Bilemedik! boğazımıza düğümler dizeceğini…

İlk depremden 9 saat sonra 7,6’lık ikinci bir deprem daha oldu. Bölge ikinci bir yıkıma uğradı. Felaketin büyüklüğü depremin seviyesinin uluslararası yardım gerektiren seviye olan 4. Seviye olarak belirlenmesi ve Türkiye’nin tek başına üstesinden gelemeyeceği bir deprem olarak ilk gün dünyaya bildirilmesinden anlaşılıyordu.

Deprem 10 ilde 13.5 milyon insanın yaşadığı ve Türkiye ekonomisinin yüzde 11,5’ini üreten bir alanda meydana geldi.

Ve 50 bine yakın insanımızı kaybettik. Belki daha fazla…

Peki Kahramanmaraş ne durumdaydı?

İşte acı gerçekle yüzleştiğimizdeki manzara…

Kağıt gibi üst üste düşen katlarıyla enkaz haline, daha da ötesi kum yığınına dönüşen -eski, yeni- apartmanlar, işyerleri, dev yarıklar oluşan araziler, yollar ve tabi ki enkazlardan yükselen yardım çığlıkları…

Deprem sabah saat 4.17’de meydana gelmişti. Uykunun en derin zamanıydı. Dışarıda kar ve dondurucu soğuk vardı. Çıplak ayakları, pijamalarıyla sokağa fırlayan insanlar kendi çaresizliklerini unutmuş, yıkılan evlerinde bıraktıkları canların derdine düşmüşlerdi.

Acımızın tarifi yok!

Şimdi kim verecek bu yıkılan binalarla birlikte yok olan ailelerin, kaybedilen annenin, evladın, babanın hesabını…

Hayallerin, umutların, çocukluğun, gençliğin hesabını…

Kahramanmaraş’ta arama kurtarma çalışmaları iki-üç gün sonra başlayabildi. O vakte kadar belki bir boşlukta sağ olarak bekleyenler için her dakika umut azalmaktaydı. Halk kendi imkanlarıyla molozların arasında bıraktıkları canları bulabildikleri alet-edevatla, elleriyle çıkarmaya çalışıyordu.

Kahramanmaraş resmi verilere göre 13 bin canı depremde kaybetti. Yaklaşık 500 kadar da kayıp bildirimi bulunuyor. Enkazdan sağ çıkan her cana sevindik sevinmesine fakat bu kadar çürük inşa edilen binaların altında can verenlerin, canını orda bırakanların tesellisi yok.

Kurtulan insanlarımızda zor şartlar altında ayakta durmaya çalışıyor…

Türkiye bir deprem ülkesidir. Önlem dersen işte o bizde yok. Bu bir kader değildir! Tedbirsizliktir, uyarılara kulak tıkamaktır, depremi ciddiye almamaktır. Görüldüğü üzere deprem affetmiyor.

Son olarak depremde hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralı kurtulanlara şifa diliyorum. Yakınlarını kaybedenlerin acısını ise yüreğimde hissederek sabır diliyorum.

Depremi yazmaya devam edeceğiz, çünkü söylenecek çok söz, yazılacak çok başlık var!

Sağlıkla kalın