Merhaba değerli dostlar.

Dünya ve ahiret hayatıyla ilgili tüm sıkıntıların halli için sahip olunması  zorunlu olan “Müslümanca Şuur” la alakalı sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

İnancımızın temeli olan Allah’a kul olmanın her an hissedilmesi, acziyetimizin açık seçik beyan edilmesi, Rabbimizin her anı ve her şeyi kuşatan gücünün kabulünün bir nişanesi olarak dua bir Müslümanın en önemli gücüdür.

Dua; Acziyetin beyanı ile en güçlüye sığınma ve ondan yardım istemektir.

Furkan Suresi 77. Ayette Cenabı Mevla “(Resûlüm!) De ki: (Kulluk ve) yalvarmanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?

Aslında değerli dostlar;  dua ve yakarışımız sayesinde Rabbimizin bize değer vermesi her şeye kafi bir vaattir. Ancak dua insanın en temel ihtiyaçlarından olan hür ve özgür olma, korkularından arınma, yapıp ettikleri nedeniyle sadece Allah’a karşı sorumlu olma kapısının bir anahtarı, yaşam serüvenimizin en temel argümanı olarak da çok kıymetlidir.

İşte bu değerli olguyu anlamak, kavramak ve ondan yeterince istifade edebilmek için İslami her kavramda olduğu gibi temel prensipler mevcuttur. Bu prensiplere göre davranılarak yapılan dua ile hiçbir ilke ve ölçü gözetmeden yapılan dua arasında fonksiyon olarak da büyük farklar vardır.

Öncelikle yukarıda geçen ayet mealindeki yalvarma  üzerinde durmak gerekiyor. Ayetin Arapça aslında “دُعَآؤُكُمْ” duauküm olarak geçen ifade mealde yalvarma olarak tercüme ediliyor. Buradan şöyle bir anlam da çıkartılabilir. Dua esnasındaki tavrımız yalvarma boyutuna geçtiği nispette daha bir kıymetli hale geliyor. Onun için denmiştir ya,   dua ederken ağla, ağlayamıyorsan ağlıyormuş gibi yap.

Şu alemde, yerde ve gökte her şey bir düzen ve nizam içerisinde ise duanın da bir usül ve kaidesinin olması gerekir elbet. Çevrenizde şıkça rastlarsınız” Dualarım bir türlü kabül edilmiyor” şeklinde ki sızlanmalara. Bizim buraların bir özlü sözü vardır” Guru guru gadan alam, takır takır yoluna ölem” diye.

Her yerin bir girişi ve anahtarı olduğu gibi dua kapısının da elbette bir anahtarı vardır. Resulullah(sav) bize bu anahtarı “Dualarınıza Allah’a hamd ederek ve Resulüne salat ve selam ederek başlayın “ buyuruyor. Demek ki kıymetli dostlarım dualarımızın kabül olmasını istiyorsak bu küçük ayrıntıya dikkat etmemiz gerekiyor. Tabi ki bu kadar değil, bir üçüncü ayrıntı da dualarımıza başlarken bu dünyaya gelmemize vesile olan anne ve babamız için sağlık, afiyet ve rahmet dilememiz icap etmektedir.

Duanın girişi ile ilgili önemli ayrıntıları hallettikten sonra gelelim diğer meselelere.

Dua Müslüman için bir çok anlama gelir. Müslüman  düşmanlarının yenilmesini istediği zaman dua bir silahtır. Düşmanlarının saldırılarından korunmak istediğinde ise dua bir zırhtır, korunaktır.

Dua Müslüman için dertlere deva gönüllerdeki sıkıntılara ise şifadır.

Dua Müslüman için yeri gelir rızık kapısıdır, en önemlisi de dua Müslüman için cennet kapısıdır.

Dua Müslüman için genel manada umduklarına nail olma, korktuklarından emin olma vasıtasıdır.

Bu dünyanın ne sıkıntısı biter ne de derdi. Ancak biz Müslümanlar olarak torpilli insanlarız. Allah’ın (cc) son dinine mensup olma şerefiyle şereflendirilmişiz. Bu nedenle Rabbimizin sonsuz kudreti ile bize vermesini istediğimiz her türlü nimet için doğru şekilde ve doğru zamanda dualarımızı yalvarma boyutuna geçirmemiz ve istek ve beklentilerimiz için Rabbimizin huzuruna varıp el açıp, boyun bükmeden önce de bazı şeyleri yapmak icap etmektedir.

Birine işimiz düşse elimiz boş gitmeyiz, ayıp olur diye. Bizi yoktan var eden, bize her türlü nimeti cömertçe veren bir yaratıcının huzuruna varıp istek ve şikâyette bulunacaksak elbette elimizin boş olması hoş olmaz değil mi?

Bu konuda ve duanın en müteşekkil hali olan Namaz konusunda devam etmek üzere,

Kalın sağlıcakla