Merhaba değerli dostlarım.

Bir haftalık bir aranın ardından yeniden birlikteyiz.

Yıllar su gibi akıp gidiyor. Ancak değişmeyen bazı şeyler de var  elbet.

Örneğin siyasi figürler. Erdoğan- Kılıçdaroğlu ya da Bahçeli-Akşener gibi.

Aslında biz millet olarak sevdiğimiz siyasi figürlerden kolay vazgeçemiyoruz. Yani onlar koltukları kolay bırakmıyorlarsa bunun asıl sebebi bizim aşkımıza olan bağlılığımız.

Kendiliğinden koltuğu bırakan çok az. Atatürk öldüğünde cumhurbaşkanıydı. Menderes darbe ile indirildi. Ecevit başbakanlığının son aylarını hastane köşelerinde geçirdi. Özal, Türkeş ani bir kalp krizi ile vefat ettiklerinde görevlerinin başında idiler. Demirel cumhurbaşkanlığı süresini doldurduğunda kendisini o makama getiren partisinin esamesi okunmaz olmuştu.

Erbakan rahmetli tekerlekli sandalyede iken halen aktif olarak siyasetle uğraşıyordu.

1960 yıllarda Rahmetli Menderesin yakasına yapışıp “Demokrasi istiyoruz” diyen, Zülfü Livaneli’nin son günlerdeki açıklamalarından yola çıkarsak Ecevit’le beraber Türkiye’de solu kontrol altında tutmak için CHP yönetimine Amerika tarafından getirildiği söylenen Deniz Baykal da halen tekerlekli sandalye de seksen küsur yaşına rağmen aktif siyasete devam ediyor.

Bugüne gelirsek. Popüler olarak 1994 İstanbul belediye başkanlığı ile başlar cumhurbaşkanının siyasi hayatı. Çeyrek asrı devirmiş maşallah.

Genel başkan olduğundan bu yana son yerel seçimler hariç sürekli seçim kaybeden birisi olarak uzun yıllardır hayatımızda Kılıçdaroğlu.

Akşener’i bilirsiniz . Doksanlı yıllarda Çiller’in iç işleri bakanıydı.

Bahçelinin MHP genel başkanı olmasının üzerinden 24 yıl geçmiş.

Nasıl olsa memlekette demokrasi var(mı)? Kime ne. Vatandaş halinden memnun ki bu şahıslar halen o koltuklarında oturmaya devam ediyor, bu gidişle  bir süre daha oturmaya devam edecekler gibi görünüyor.

Dünyada ki her derdin müsebbibi olarak gördüğümüz Amerika’ya bir bakalım. Doksanlı yılların ortalarından itibaren kaç başkan gelmiş geçmiş.

1990 yılların başında baba Bush başkan. Arkasından Bill Clinton sekiz yıl başkanlık yapmış. Onu oğul Bush takip etmiş. O da sekiz yıl başkanlık yapmış. Sonra Obama da iki dönem yaptıktan sonra Trump’la bir dönem yani dört yılın ardından şimdiki mevcut başkan gelmiş.

Yani doksanlı yılların ortalarından itibaren dünyanın süper gücü Amerika’yı altı başkan idare etmiş. Hadi Amerika böyle diyelim, bir de Avrupa’ya baklalım.

Doksanlı yıllarda İngiltere’yi krizden çıkaran demir leydi Margaret Thatcher’i hatırlayanınız var mı? Bir seçimde beklediği oyu alamayınca siyaseti bırakmıştı.

İtalya, İspanya, Fransa Avrupa’nın güçlü ülkeleri. Onlarda da durum farklı değil. Geliyorlar, vazifelerini icra edip gidiyorlar. Avrupa’da bir istisna Almanya’nın Merkel’i. Onun da ne kadar başarılı olduğunu sadece kendi halkı değil tüm Avrupa kabül ediyor. Yani Merkel’e sadece Almanya’nın değil tüm Avrupa’nın ihtiyacı var.

Buna rağmen yakında Merkel’de gidiyor.

Peki bizde niye böyle? Niçin örnek aldığımız, tüm yasalarını tıpatıp ülkemize uyguladığımız batı ile bu konu da ayrışıyoruz da karşıt kutupta olduğumuz Rusya ile benzeşiyoruz.

Aslında belli. Avrupa birliği bizi niye arasına almıyor. Siz Avrupalı değilsiniz diyorlar. Haksızlar mı? Haklılar. Biz batılı bir toplum değiliz en azından şimdilik. Ancak yakın zamanda yeni kuşaklar muhtemeldir ki bizi batılı bir toplum yapacaklar gibi görünüyor.Ak Parti iktidarının ilk on yılında milli gelirimiz bugünkünden %50 fazlaydı. Bir ara on üç bin doları görür gibi olmuştuk. Üç dönem kuralını uygulayıp yerlerini yenilere bırakabilselerdi belki de şu an milli gelir bugünün iki katı yani 15,16 bin dolarlar seviyesinde olacaktı.

Ama maalesef bu ülkede gelen kendi isteği ile gitmiyor. Şimdiden 2023 seçim çalışmalarına başladılar bile. Ülkemiz Erdoğan ve karşıtları düzleminde demokrasisini geliştirmeye devam ediyor.

Ne diyelim İyi olur inşallah.