Kadim inanışlarda belirli sayıların belirli inanış ritüelleri vardır. Dünyadaki kültürlerin bir şekilde belirlenmiş ve tekrarlanan bu sayılara yüklediği anlamlar birbirine yakındır. Bizim kültürümüzde de aynı durum mevcuttur. 
   
  Bildiğimiz üzere 18 Mart 2023 günü yaşadığımız deprem felaketinin kırkıncı günüydü. Bu süreden sonra yasımızın azalması ve yavaş yavaş rutinimize dönme yollarına başlamamız gerekirdi. Fakat öyle büyük bir felaketle karşı karşıya kaldık ki ne ölenlerimizin yası bitecek ne de rutinimize dönebileceğiz uzun bir süre. 
    Kırk gün içinde olanlar ve sonrası neler olacağı kafamı kurcalayıp duruyor. Neler yapılması gerekiyordu? Neler yapıldı? Neler yapılabilir? Devletin müdahale etmesi gereken sivil toplum kuruluşlarının müdahale etmesi gereken ve kendi kendimize yapmamız gerekenler nelerdir? 
  Kişinin beden sağlığı kadar ruh sağlığının da iyi olması gerekiyor her şeyden önce. Fertler olarak yapmamız gerekenleri düşündüğümde saçma sapan bir döngünün içinde kaybolduğumu fark ediyorum. Benim iyi olabilmem ruh sağlığımla ilgiliyse ve ben deprem öncesi sahip olduğum standartlarımı bulamıyorsam nasıl iyi olabileceğim? Lüks hayattan bahsetmiyorum yanlış anlamayın eskisi gibi rahat bir şekilde tuvalete gitmekten ya da banyo yapabilmekten bahsediyorum. Temiz giysilerimi giyip işime gitmek için hazırlanmaktan bahsediyorum. İşim mi? Dedim evet eskiden sahip olduğum işimden bahsediyorum. 
   Ve anlıyorum ki kişinin ruh sağlığını koruyabilmesi için en büyük görev kişinin kendisinden çok devletine düşüyor. Sahip olduklarımı geri kazanabilmek ve korumak için devletimin ya da sivil toplum kuruluşlarının daha hızlı ve etkili bir şekilde hareket etmesi gerekiyor. Yoksa ben mi yanılıyorum?