Şaban ayının 14. gününü 15. gününe bağlayan gecesi idrak edilecek olan Berat Kandili 7 Nisan, Salı günü akşamı inşallah buruk da olsa kutlayacağız. Buruk dedim, camilerimiz kapalı, Kabe ve Mescid-i Nebi kapalı, Kudüs’deki Mescid-i Aksa kapalı, Ayasofya dahil bütün kutsal mekanlarımız müminleri bekliyor…

Şu virüs aslında bize çok şey anlattı, kaybettiğimiz maddi ve manevi nimetlerin ne kadar da önemli olduğunu öğrendik. Umarım, Ramazan ayının son günlerinde de olsa camilerimiz açılır ve doya doya ibadet ederiz.

Peki camiler açık olduğu dönemde nasıldık? Yani camilerin kıymetini bilebildik mi? Bu sorunun cevabını vermeden önce, bir cami görevlisi ile aramızda geçen bir hatıramı kısaca paylaşıp, sonra da Berat Kandilinin faziletine dönelim inşallah!

Camide genelde namaz başlamadan önce tefsir okurum, her zaman olduğu gibi o günde Diyanet İşleri Başkanlığının tefsirini okurken namazda okunan Kur’anın anlamını bilirsek, namazı huşu ile kılacağımız belirtiliyordu. Cami görevlisine gittim, tefsiri okudum, kendisine: “ Hocam okuduğumuz ya da okuyacağımız surelerin anlamını namazdan önce kısaca okusanız, çok iyi olacak…” dedim.

Hocamız, başını salladı ama hiçbir zaman  camide tefsir dersi yapmadı. Hatta bu yaşadıklarımı köşe yazımda ayeti delil göstererek yazdım, ilgili ve yetkililere de birzat söyledim ama yapılmadı.

Değerli dostlar, bu gün camiler yüzümüze kapanmışsa, bundan çok dersler çıkartamız gerek. Yanlış anlaşılmasın İmam Hatipleri çok severim, bu işin hakkını verenleri de tebrik ediyorum ama inşallah camilerimiz tekrar ibadete açıldığında, hizmetimizi dört elle ve hakkıyla, hepsinden önemlisi Allah için emrolunduğumuz gibi dost doğru yapılması gerekiyor. Yani camiler boşuna kapatılmadı! O zaman Cumhurbaşkanımız bir de konuşma yapmıştı hatırlayın. Demiş ti ki: “ Camiler sadece namaz kılınan mekanlar olmaktan çıkmalı. Vatandaş camiye gelmiyorsa, siz onlara gidin…”

GÖZYAŞLARIMIZ KURUDU

İlk hacca gittiğimde (sene 1998) Kabe’de gözüyaşlı çok Allah dostları gördüm. Ağlayarak tavaf edenler, elinde Kur’an ile ilahi aşkını dillendirenler, secdeden kalkmayan anneler, Kabe’den gözünü ayırmadan saatlerce bakanlar…

Bir Maraşlı hacı kardeşim vardı, inanın gece hiç Kabe’den gelmezdi, bir gün kendisine sordum, sabah namazına kadar Hicir’de kaldığını söyledi. Niye diye sordum: “ Allah’ın evine bir daha  ya gelirim, ya gelemem, inanın ağlamak için geldim buraya demişti. Aslında aşkını anlatıyordu…

O yıl Arafat duasında inanın bütün müminler topluca ağladı ama diğer ziyaretlerimizde o aşkın giderek azaldığını gözlemledim, hatta umreye gezi turları gibi gidilmeye başlandı. Yani Müslümanlar her geçen gün zenginleşti, daha fazla insan ‘gitti’ fakat gözyaşsız bir ibadet oluyordu. Belki de biz göremiyorduk!

Şunu söylemek istiyorum, işte Berat Kandili, diğer ümmetlerin yaptığı hataları bizlerden yaptık. Ekonomiden, eğitime, sosyal hayatımızdan israflara varana kadar galibe haddi aştık ki, ilahi uyarı aldık. Şimdi bu uyarıya, Büyük Tövbe gerek.

Bu benim şahsi düşüncem, kendim ilahiyatçı değilim ama kendi dinimi öğrenmek adına da yüzlerce eser okudum, okumay da devam ediyorum.

Tıpkı Yunus Peygamberin ümmeti gibi pişman olup, bu mübarek geceye hazırlık yapmak gerek. Şimdi evlerimizdeyiz, gece öncesi Kur’ana sarılmak, enaz yüz rekat namaz kılmak, zikir etmek, oruç tutmak her ne ise kendinizce tövbe etmemiz gerek.

Tövbe etmek pişmanlık duymaktır, af dilemektir, bağışlanma beklemektir…

Etrafımızda akrabalarımız vardır, aç ve açıkta olan insanlar vardır, komşularımız belki kapılarının çalınmasını istiyor.

İşte size bir fırsat, gelin hep birlikte tövbe edelim.

Birbirimize dua edelim, iyiliği emredip, kötülükten uzaklaştırmak için gayret edelim ve kutsal mekanların kapılarının tekrar açılması için gözyaşı dökelim.

Kalın sağlıcakla.