Bu arada Hazret-i Pir Efendimizi derinden yaralayan mübarek kalbini parçalayan elim bir hadise yaşandı.   Ümmî Sinan-ı Veli Hazretleri âleme hizmet ile geçen doksan yıllık bir ömürden sonra 10 Nisan 1657 tarihin de Salı günü Elmalı’daki tekkesinde âlemi cemale göç etti.  Bazı kaynaklar Hazret-i Mısrî’nin, efendisinin vefat haberini Kütahya’da bazı kaynaklar da tekrardan Uşak’a teşrif ettiğinde duyduğunu söylerler. Hazret-i Niyâzî Efendimiz bir taraftan tasavvufa, tekkelere, devrana karşı olan cahillerin topyekûn saldırılarına karşı koymak için uğraşıyor bir yandan da Azizinin vefatına dayanmaya çalışıyordu.  Mürşidinin vefatıyla yıkılmıştı.  Onun bu üzüntüyle kaleme aldığı şiiri şöyledir. “Uğradı cân yine matem üstüne, Olmaya bir nâlenâlem üstüne Cân u dil meksûf u mahsûf oldular, Kara gün doğdu bu hânem üstüne Feyzimin suyu yerinden od çıkar, yaraşır bana ki yanam üstüne Yıkılıp meyhane hiç mey kalmadı, Bir eşik bulam mı yatam üstüne Geldi şeyhimin Niyâzî tarihi, San kıyamet kopdu âlem üstüne  “   Hazret-i Mısrî, şeyhinin vefatından sonra 1661 senesi başlarında Bursa’ya hicret ederler. Bursa’da Ulu Camii civarında ki Sabbağ Ali Dede’nin evinde yerleşen hazret, bütün zamanını ihvanına sohbet etmek onlara feyiz ve neşe saçmak ilim öğretmek ile geçirmiştir.  Dervişlerini okutmuyor ya da halvet ile de meşgul olmadıkları zaman Bursa’da Ulu Camii de halka vaaz etmişler, geçimlerini temin etmek içinde mum yapıp satmışlardır.   Hazret-i Pir Efendimiz, şatafatı, debdebeyi asla sevmez mürşid olmanın, âleme hizmetkâr olmak olduğunu beyan buyururlardı. Bu yüzden de Bursa’da bir dergâh açmayı da düşünmemişlerdi.  Ancak gün geçtikçe misafirlerin dervişlerin ve ders okutulan insanların sayısı da artıyor onlara yatacak yer değil oturacak yer bile bulmakta zorlanılıyordu. Hayır, sever ve zengin dervişlerden Abdâl Çelebi ise duruma üzülüyordu. Sonunda dayanamayarak efendisine naz ve niyaz ile yalvardı. Hankâh kuralım diye ısrarcı oldu.  Hazret-i Pir, önceleri Hankâh açılması teklifini geri çevirmişse de sonun da razı oldular ve akabinde inşasına başlanılan Hankâh da 1669 tarihinde tamam oldu.   Artık bu noktadan sonra kıymetli okurlarım Hazret-i Pir’in çilesi daha da yoğunlaştı. Onunla uğraşanlar ve çekemeyenler daha da çoğaldı. Yazım da yer yer bahsettiğim Sabetay Sevi’nin takipçileri taraftarları da Ulemanın ve devlet erkânının içine sızmayı da başarmışlardı.  Tasavvuf ehlinin ve tekkelerin aleyhine laf söz taşıyorlar aleyhe fetvalar alabilmek için de çırpınıyorlardı. 1666 yılının Osmanlı’sında meydana gelen Sıra dışı ve esrarengiz bir olay Hazret-i Pir Efendimizin insanları kurtarmak için mübarek canını siper ederek hiç yılmadan çalışmasının sebebini de ortaya koymaktadır. Gelin hep birlikte 1666 yılına gidelim ve Osmanlı Devletini felakete sürükleyen Sabetayistlerin neden olduğu olayı hep birlikte anlamaya çalışalım. 1666 - Osmanlı’da Kıyamet Beklentisi…  Abdurrahman Abdi Paşa Tarihi’ndeki bir kayda göre 4 Temmuz 1666 tarihin de Sultan IV. Mehmet Han’ın ilginç bir hareketi yazılmıştır.  O da sultanın belirtilen günde “Melhame” adlı Yahudilerin özellikle de Sabetaycıların ellerinde dolaştırdıkları bir kitabın nüshasını yakmasıdır.  Peki, “Melhame” adlı eser de neler anlatılmaktaydı da Hükümdar hınç ve öfke ile kitabı yakmışlardır. Fiten veya Melâhim, gelecekte ortaya çıkacak kargaşa, iç savaş ve kıyamet alametlerine dair haberleri içeriğin de toplayan çalışmalardır.  Melhame kitaplarını genelde Müslüman âlimler yazarlardı. Ancak onların yazdıkları kitaplar gelecekte olması muhtemel ağır ve çirkin  olaylar hakkın da Müslümanları uyarmak ibadete gayret ve duaya davet etmek için kaleme alınmışlardır. Kuran-ı Kerim ve  Hadisi Şerifler den yararlanılarak   Fiten ve Melâhim konularında İslam aleminde  müstakil çalışmalar yapan isimler ise Cafer-i Sadık, EbûMa’şer- el Belhî, Hubeyş et – Tiflisî, Nuaym b. Hammad, İbnTâvûs  ilk akla gelen alimlerdir.  Yahudilerde kendi dinlerine göre ve yine aynı isimle “ Melhame”  kitapları kalem alıyorlardı. Hatta Sabetayistler de bu konu da kalem oynatıyorlar ve bu gibi çalışmaların yayılması ahaliye korku halinin hâkim olması içinde ellerinden geleni yapıyorlardı. Abdi Paşa, IV. Mehmet Han’ın yaktığı Melhame kitabının kime ait olduğunu yani hangi Yahudi din adamı ya da tarihçisinin yazdığı konusunda bir isim vermez.  Ancak sultanın verdiği tepkiden durumun vahametini ve halkta oluşan korkunun boyutlarını da anlamamız mümkün olmaktadır.  ların izini sürdüğümüz de kıyamet beklentisi hususunun insanları huzursuz ettiğini buhranlara sürüklediğini fark etmekteyiz.  Sabetay Sevi ve takipçileri de Yahudilerin beklediği Mesih’in gelmek üzere olduğunu, Türk hâkimiyetine son vereceğine dair ümidi canlı tutuyorlar, kendilerince bildikleri hakikatleri de kulaktan kulağa fısıldıyorlardı.  Sultan, Sabetay Sevi’nin Edirne’de sorgulanması sırasında, sırf bu yüzden pencere arkasından mahkemeyi ve konuşulanları takip etmiş, devletinin ve halkının selameti için olayların seyrini anlamak ve müdahale etmek istemiştir.  Başta Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde ki Yahudiler olmak üzere, dünyanın dört bir yanında ki Yahudiler arasında artan Mesih beklentisi ve kurtuluş gününün yaklaştığı söylentileri IV. Mehmet Han’ın üzerinde ki baskı ve endişeyi de arttırmıştır. Bu yüzden de “ Melahim” kitabını tetkik etmiştir.  Croix de hatıratında padişahın Mesih, Mehdi ve kıyamet konularında meraklı olduğunu, merakının da Yahudiler arasında ki söylentiler sebebiyle olduğunu kaydetmiştir. Yazarın verdiği bilgilere göre Sultan, Kaymakam vezir Mustafa Paşa’dan olaylar ve yayılan fısıltılar hakkında detaylı bir de rapor istemiştir.  Kendisine arz edilen bilgilerden sonra da paşayı tedbirsiz davrandığı için azarlamıştır.  İşte NiyâzîMısrî Hazretleri böyle bir ortam da yaşıyor insanlara hakikatleri anlatmak İslam’ı ve insanlığı tebliğ etmek için çırpınıyordu.  (DEVAM EDECEK)