Güç deyince ilk akla gelen para oluyor, makam, şöhrette onların kız kardeşleri. Tabi bu inanmış insan için böyle değil, onun için en güçlü olan Rab’bidir. O ol derse herşey olur, bu nedenle çile de yaşasa hakiki mümin bildiği yoldan ayrılmaz…

Hani namaz kılanların her gün Fatiha Suresinde okuduğu, “ Yalnız Sen’den(cc) yardım ister, yalnız Sen’den yardım dileriz” dememizin nedeni de bu.

İşte belki de inananlar burada zafiyet gösteriyor, sadece O’ndan yardım istemek yerine, kimi zaman güç sahiplerinden yardım umuyoruz! 

Arif Altunbaş diyor ki, “Güçe tapınma ilk çağlardan bu yana devlet, otorite, ideoloji, din ve bazı kutsal veya kahramanlara tapınmaya kadar uzanan bir akıl tutulması ve mantık donukluğudur.Bu süreç Hz. Ademin oğulları arasında  başlayan  güç mücadelesinin devamı olarak zamanımıza kadar uzanır.

Gücün kaynağına ulaşmak isteyen insan ve toplumlar kontrol edemedikleri güçle bu yolla ilişki kurmaya çalışıyorlardı.  Onlardaki korunma ihtiyacı ve korku, güce yakın olma çabası veya  gücü kontrol etme arzusu… gibi çok boyutlu bir anlam ifade eden bu yakınlaşma ve tapınma duygusu çeşitli şekillerde tezahür etti.

ÇAĞIN HASTALIĞI

Çağımızda başta batı uygarlığı olmak üzere insanların birçoğu devlete itaati kutsal bir görev olarak görmeye ona boyun eğmeyi bu çerçevede değerlendirmeye başladı. Böylece batı medeniyetinde bütün dinler devletin kontrolünde olan bir inanış biçimine dönüştü. Hıristiyanlık ve yahudilik modern uygarlığın boyunduruğu altında devletlerin truva atı olmaya başladı. İlk çağlardan Antik Yunana ve Romaya ya kadar güç hep en başta rol oynadı…

 Zamanımızda da farklı isim ve şekillerde varlığını sürdürüyor.Vahiyden kopan har anlayış ve hareketin, her kişi ve toplumun düştüğü hata ve içine düşüp kurtulmak için çırpındığı bataklıktır bu.

Güç zehirlenmesi yaşayan insanlar ve toplumlar akıl ve mantık ölçüleri ile beyinsel fonksiyonlarını tamamen veya kısmen yitirirler. Güce tapma ve tapınma duygusu herşeyin üstüne çıkarak insanı akıl ve ruh olarak kontrolü altına alır. Kontrol altına alınan insan sağlıklı düşünebilme yeteneğini kaybeder. İnsan olmaktan çıkar, ruhsuzlaşır, hayvanlaşır ve robotlaşır.

İnsan bir amaca ve hedefe ulaşabilmesi için hep bir güce ihtiyaç duymuştur. O gücü kontrol altına alırsa insanlık değerlerini koruyabilir. Gücün emrine ve kontrolüne girdiğinde de insanlık duygularından uzaklaşarak canavarlaşır.

Önce, gücü araç olarak kullanarak amacına ulaşmak isteyen insan, o güce ulaşınca eğer; gücün kontrolüne girerse imtihanı ve oyunu kaybetmiştir. Artık o, gücü değil güç onu yönetmeye başlar.Kölelik gömleğini ve zincirini kendi el ve ayağına, düş ve düşüncesine kendisi giydirir. İnsanın eşyaya ve maddeye, makinaya ve teknolojiye, paraya ve makama teslimiyeti böyle başlamıştır. (Haber 7 Güce tapınma köleliği 30.08.2019)

NEYE İNANIRSAN ÖYLE YAŞAMAYA BAŞLARSIN

İnsan, inandığı gibi yaşar.Teslim olduğu güce inanmak iman etmek akıl ve mantığı devre dışı bırakır.  Yanlış anlaşılmasın bir insana, kurum ve kuruluşa saygı göstermek ayrı şey, bunu da belirteyim…

Şunu belirtmek istiyorum, Bedizzaman der ki; “ İman insanı insan eder, belki sultan eder. Hakiki imana sahip olan kainata meydan okur!”

Neden, çünkü iman sahibi bilir ki, Cenab-ı Allah ol demeden hiçbir şey olmaz ve Rabbimiz’de ancak doğru insanların yanında yer alır.

Bu nedenle, Rab’bimizi zorluklarımız karşısında, elimizden gelen herşeyi yaptıktan sonra,  Hasbunallahu ve nimel vekil, diye dua ederiz.

Tarih göstermiştir ki, zalimler ezilse de sonunda mazlumlar kazanmıştır. Bunun için her insan adaleti savunanın yanında yer almalıdır.

Güçlünün değil, Hak’lının yanında duruş bir ibadettir…

Böyle insanlar kaldı mı?

Evet azda olsa vardır, diye düşünüyorum. Olmasalardı, dünyanın direği düşerdi..

Peki kalın sağlıcakla.