Yeryüzünde veya özelde yakın çevremizde birçok insan tipi vardır. Hemen yanı başımızda aynı apartmanda oturduğumuz insanların olumlu veya olumsuz davranışlarını gözlemlediğinizde bu tipleri sizde görürsünüz.

Bazıları duyarlı, sorumluluklarını bilen, vatansever, çalışkan, üreten, çevreci, güzel ahlaklı, okuyan v.b olumlu tiplerdir, diğerleri ise vurdumduymazdırlar.

Bu tipler var mıdır? Kesinlikle.

Bunların dışında bir tip daha var ki, onlara çok kızarım. Görür ama kör gibi hareket ederler. Herkesi eleştirirler, kendi yamuklarını görmezler.

Hani Mevlâna der ya; “Ya olduğunun gibi görün, ya göründüğün gibi ol!” işte tam tersi tiplerdir bunlar. Konuya biraz açayım.

KÖRLEŞMEK VEYA KÖRLEŞMEYE KÖRLEŞMEK

Yol arkadaşım İbrahim Gülsu geçtiğimiz hafta bu tipleri de içine alan “Körleşmek veya körleşmeye körleşmek!” başlıkla bir yazı kaleme almış. Hoş sanki çoğumuzu anlatıyor. Der ki: “İnsanoğlu unutan, değişen, değişime bağlı eylemleri olan; bazen başı bir “taş”a değinceye kadar değiştiğinin farkında olmayan, öyle ki Allah korusun “Akşam kafir, sabah Müslüman; hadisin tarifiyle “Sabah Müslüman akşam kafir” olan bir varlık. İnsan çoğu kere körleşmesinin farkına varmaz. Vardığında da bir sarsıntı, sorgulama, muhasebe geçirir ve ayıkır. Konuyu yalın bir gözle değerlendirirsek. Hayatımızın her alanında körleşmeyle karşılaşırız. Bazen körleşmeyi hayatımızın bir doğalı, gerçeği olarak görürüz. Halbuki uzmanlar insanın kendi gerçeğini tam olarak bilmesinin çoğu kere mümkün olmadığını söylüyor. Yani halimize körleşiyoruz. İnsanlar haline bakıp sık sık “Ben bu muyum?” diye kendisine sormalı.”

Eyvallah!

KALP KALESİ YIKILDIĞINDA TAMİRİ ZOR OLUYOR

Bu söylenenler kişilerin hayatına tam yansıdığında ve genişlediğinde toplum da körleşmeye başlar. Bakınız faiz hayatımıza nasıl girdi! Doğal görmeye başladık. Sonra çıplaklık, uyuşturucu, boşanmalar, israflarımız ve ardından gelen sosyal hastalıklar. Hadi gelin de şimdi tamir edin.

Bir zamanlar askere gidenlere bedava sigara dağıtılırdı, ağabeyim onlarca paket eve sigara getirmişti. Sonrası ortada, sigara fabrikalara daha doğrusu baronları zengin ettik, hastaneler sigara içenlerin hastalıkları ile dolup taşıyor. Sonra üzerine sigara öldürür diye yazı yazıyoruz ama kimse sigaradan vaz geçmiyor. Hatta pahalandırıyoruz, yine baş edemiyoruz. Yarın aile yıkıldığında, onlardan kalan çocukların topluma vereceği zararı nasıl önleyeceksiniz. Sonra faizli alınan krediler ödenmediğinde ne oluyor? Üretim azalıyor mu? Bankalar bu parası ödenmeyen apartman katlarını icra yolu ile satmıyor mu? Ödemeyen aileler dağılmıyor mu? Arkadaş bunlar normal şeyler mi? Neden önlem alınmıyor?

AHRET HAYATIMIZI DA YAKIYORUZ

Hadi bunlar dünyalık diyelim. Ya ahiret hayatımıza ne olacak?

Bakanız bir virüs için binlerce, on binlerce doktor araştırma yapıyor, amaç sağlığımızı korumak. Peki ahiret virüslerimizi nasıl önleyeceğiz?

İnsanlık elden gidiyor, tedbir almıyoruz, gözlerimiz körelmiş, göz var görmüyoruz, böyle olunca da toplumsal körlükler ortaya çıkıyor. Hani virüs sonrası normalleşme yaşadık ya, tıpkı bunun gibi günahlar içinde körleşiyoruz…

Yani bizde bu körleşen toplumun içinde yaşıyoruz, bize de sıçrıyor günahlar. Ne kadar hassas olsak da, işte etkiliyor bizleri. Nasıl etkilemez ki?

Dünya bana göre hiç de iyiye gitmiyor. Sebebi de biz insanlarız. Doğruyu seçmek yerine, eğrilerle yaşamayı öğreniyoruz…

Yazık bizlere.

Diyeceğim şu ki, gözlerimizi açıp, gerçeği görmemiz gerekiyor. Hak gelmeden batıl zail olmaz! Hakkın gelmesi içinde Hak’ka baş eğmek, ipine sım sıkı sarılmak zorundayız!

Kalın sağlıcakla.