Cuma günlerini genelde, dini konulara ayırıyorum. Bugünkü yazımı da, Namaz ve Hüşû  konusuna ayırdım.

Cenab-ı Allah, yüce kitabı Kur’an da, Müslümanların namazlarını tadili erkana uyarak(şartlarına dikkat ederek) ve huşû ile kılmamızı istiyor. Aceleyli kılınan namazları da Efendimiz(sav) tekrarlamamız gerektiğini hadislerinde ifade ediyor.

Bu konu gerçekten namaz kılanlar için çok önemli. Çünkü, bir çoğumuz bedenimiz ile namaz kılıyoruz, oysa ruhumumuza da namaz kıldırmamız gerekiyor.  İşte o zaman namazın hakkını vermiş oluruz.

Biliyoruz ki, namaz dinin direğidir. Yine Efendimiz(sav) buyurur ki; “ Namaz iki gözümün nurudur!” işle böylesine önemli olan bir ibadetin de hakkını vermemiz gerekiyor. Açalım ve sözü işin ehline verelim: “Huşûnun merkezi kalptir ama kalpteki bu hal bedende tezahür eder. Çünkü kavanozun dışına sadece içindeki sızar. Huşû ehlinin hareketleri sakin, Allah’a karşı son derece saygılı ve ihlâslıdır. Başına bir bela geldiğinde sükûnetle sabır gösterir. Sözlüklerde; korkmak, itaatle boynunu bükmek, sessiz ve sakin durmak, sesini kısmak, kederli bir tavır almak, kalp yumuşaklığı ve tevazu göstermek anlamlarına gelen “huşû”, dinî bir kavram olarak Allah’a yönelmek, O’ndan korkmak ve itaat etmek ve bu itaat esnasında ihlâslı, saygılı ve sakin olmak anlamlarına gelir.

İBADETE ODAKLANMAK

Huşûnun merkezi kalptir ama kalpteki bu hal bedende tezahür eder. Çünkü kavanozun dışına sadece içindeki sızar. Huşû ehlinin hareketleri sakin, Allah’a karşı son derece saygılı ve ihlâslıdır. Başına bir bela geldiğinde sükûnetle sabır gösterir.    

Huşû, Kur’an-ı Kerim’de geçen kavramlardan biri olup, genelde kulların Allah’a karşı edepli, saygılı olmaları ve tevazu göstermeleri gerektiğini belirtmek üzere kullanılmıştır. Allah Tealâ şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz müminler kurtuluşa ermiştir. Onlar namazlarında huşû içerisindedir.” (Mü’minûn 1-2). Bu ayetin tefsiri hakkında “Onlar namazda, kalpleriyle boyun eğip teslim olmuş ve (vücut) azalarıyla sakin bir haldedir” diyen İbn Acîbe el-Hasenî k.s, ayetin tefsirine şöyle devam eder:

“Huşûnun başı, kalbin söylenen şeyi düşünmesi, bir iş yaparken kalbin hazır ve yaptığı işin farkında olmasıdır. Huşûnun sonu (zirvesi) ise yüce mabudunu (Allah’ın fiil ve sıfatlarını) müşahede içine dalarak kendi yapıp ettiğine kıymet vermekten uzak kalmasıdır. Cenab-ı Hakk’ın nurlarının tecellisi anında kulun varlığı silinir gider. Bu durumda kıldığı namaz zorla yapılan bir iş değil, şükür için olur.”   

BÜYÜKLER NE GÜZEL SÖYLEMİŞLER

Tasavvufta da huşû kavramına çok önem verilmiş ve ona ulaşmanın yolları, alametleri ve özellikleri hakkında açıklamalar yapılmıştır. Hasan-ı Basrî k.s. hazretleri huşûnun kalp için gerekli olan daimî korku olduğunu söyler. Cüneyd-i Bağdadî k.s. hazretleri ise huşûyu, kalbin Allah Tealâ’ya karşı zillet (acziyet) içinde bulunması olarak tarif eder.    

Muhammed b. Ali Tirmizî k.s. hazretleri huşû sahibi kişiler hakkında şöyle der: “Huşû sahibi, istek ateşi sönen, içindeki istekten haz alma dumanı kaybolan, kalbi şeriata hürmet ve saygı nurları saçan, bu sebeple nefsi terbiye olan, fakat kalbi dirilen, onun için de organları huşû içinde bulunan kimsedir.”

 Huşû öncelikle kalpte ortaya çıkar. Allah’a karşı bir yakınlık, samimiyet, ibadetlere önem verme, Allah Tealâ anılınca ürperme, sevgi bunun alametleridir. İmam Kuşeyrî k.s. hazretleri şöyle der: “Kalbin katılaşması, nefse tâbi olmaktan ileri gelir. Nefsin kışkırtmaları ile kalp safiyeti bir arada bulunmaz. Kalbin katılaşmasının sonucu ise Rabbi’nden uzaklaşmasıdır.(Kay: Semerkant D. C. Ceylan. D. Bohçası)

Evet, Rabbim hepimize namaz kılarken kalp gözümüzü açsın, eksikleri ile kıldığımız namazı ise kabul buyursun. Eğer O(cc) kusurlarımızı örtmez ve bizi affetmez ise halimiz çok zor! Bunun için asrımızda namazı kılarken çok dikkat etmek gerekiyor. Özellikle de dünya telaşından uzaklaşmalı, şuurlu bir şekilde Rabbimizin huzuruna çıkmalıyız.

Peki kalın sağlıcakla.