Kendisine ömür verilmiş yani yaratılmış her insan dünya ile ahiret arasında gidip gelir. Çoğumuz ise yalan dünya diye isimlendirdiğimiz bu faninin arkasından koşar dururuz da sonunda neyi kaybettiğimizi ölüm meleği kapımızı çaldığından anlarız…

Şu anda yan yana yürüdüğünüz insana ya da çayı birlikte yudumladığınız kimseye sorun bakalım: “Dünya mı, ahiret mi? Tercihin nedir? Cevap mı, mutlaka dünya olacaktır. İşte bu gafletimizin en büyük delilidir. Belki dünya demeyen de olabilir ama o kişinin de bir günlük yaptığı işlere bakın, o zaman ne kadar samimi olduğunu görürsünüz.

Yanlış anlaşılmasın, günün büyük bir bölümünü ahirete ayırın demiyorum. Dedim şu, yaptığımız her ne iş varsa mutlaka Allah(cc) için yapmak gerek.

Hani Efendimiz(sav): “Yaşamımda, ölümümde Allah için” diyor ya işte öyle bir hayat sürmemiz gerek.

Bu konuya neden girdi?

Rahmetli Metin Şirikçi’nin kaleme aldığı bir kitap var, çoğu zaman zaman okurum. Çoğumuzun mezhep sahibi Ebu Hanife’yi anlatıyor. O kitabın sonlarında doğru kendisine kadılık teklif edildiği ve o mübarek de bu görevi bir nedenden dolayı kabul etmediği, sonra dayak yediği anlatılıyor.

NEDEN Mİ?

Halife Ebu Cafer aracılığı ile Ebu Hanife kadılığı kabul etmeyince İbni Hübeyre kendisini dövdürür,  sonrasında annesi kendisine der ki; “Oğlum, ilmin sana sadece dayak getirdi, başka bir şey kazanmadın!” der. Bunun üzerine Ebu Hanife Hazretleri: “Üzülme anacağım, onlar bana dünyayı vermek istiyorlar! Bense ahireti istiyorum. Ben ilmin şerefini koruyorum. Ahirette Allah’ın azabına maruz kalmaktansa dünyada onların işkencesine katlanırım. Ben ilmi kazanç ve geçinme vasıtası yapmak istemiyorum…”

Bu durumda insanın aklına şu geliyor, acaba şu anda kaç kişi böyle bir göreve getirilmek istense, kabul etmez?

Neyse, biz konumuza dönelim.

Evet, günlük hayatımı şöyle bir gözden geçirdim, sonra da dönüp bu yazıyı yazdım, yani kendi nefsime yazdım. Koş koş koş dünyanın arkasından yakalamak mümkün değil. Oysa bir lokma yemekten başka nesi var ki dünyanın?

Ama eğer şifreyi bir çözebilsek, dünyaya niçin geldiğimizi anlayabilsek o zaman dünya da anlam taşır. Çünkü, dünya ahiretin tarlası. Bu dünyada hayırlı işler yapmadan, ahiret hayatımızda rahatlık yok. Biliyoruz bu gerçeği ama yine de koşuyoruz arkasından.

İsterseniz bir günde neler yaptıklarımızı bir listeleyelim, sonra da dönüp o listenin karşısını, bu işi Allah için yaptım diye not düşelim. Ne kadar kazançlı olduğumuzu o zaman anlarız!

HERZAMAN DOĞRU OLMAK

Belki de günümüz insanın şu anda en büyük sıkıntısı, doğruya yönelmemek, zaten dünyayı önemseyen insanın bu en büyük hastalığı olarak karşımıza çıkıyor.

Doğru davranış, doğru söz ve tabi ki güvenilir olmak gerekiyor.

Geçen bir esnaf arkadaşa sordum, paranın ve namusunu güveneceğin kaç kişi sayabilirsin?

Düşündü, hiç yok dedi. Şahsen ben o kadar kötü olduğumuzu düşünmüyorum. Bu dünyada daha çok güvenilir insan var, olmasaydı kıyamet kopardı herhalde…

Ebu Hanife’den bahsettik ya, halifenin karşısına çıkıyor, zindan dan çıkmış, dayak yemiş, yine kendisine kadılık teklifi yapılıyor ve yine kabul etmiyor.

Halifeye karşı o dost doğru sözler söylemiş ve yine de kadılık görevini kabul etmemiş, sonunda ise kırbaç ile cezalandırılmış ve şehit edilmiştir.

Hikayesi uzun ama kısa anlatayım, halifenin tutum ve davranışlarını İslam dışı görmüş, onunla birlikte çalışmak istememiş. Ebu Hanife ahireti için dünyasını tercih etmiş. Ya bizler?

İşin özeti şu, doğru yolu seçen bir Müslüman emrolunduğun gibi dost doğru olmalı.

Zaten din bu değil mi?

Kalın sağlıcakla.