Dünkü gazetelerde iki haber dikkatimi çekti. Birinci haber, İngiltere’den Sudan’a namaz kılan büyük elçi. İkinci haberde yanılmıyorsam Türkiye Gazetesinin manşeti, “Türkiye, Tüketimde Dünya Şampiyonu!” İkinci haber ile ilgili inşallah yarın bir yazı kaleme alacağım, şimdilik şu birinci haberden başlayayım isterseniz.

Yaklaşık birkaç ay önce kaleme aldığım ancak bir türlü yayınlayamadığım: “AJAN BÜYÜKELÇİLER” yazısını şimdi sizlerle paylaşıp, sonra da değerlendirmemizi yapalım inşallah!

Sabah Gazetesinden Okan Müderrisoğlu, 1 Ağustos tarihli yazısında Mit başlıkla bir yazı kaleme almıştı. O yazıda Cumhurbaşkanımızın iki cümlesi önemliydi. Ocak ayında Ankara'da yaptığı konuşmada, "Bugününe hâkim olamayan geleceğini şekillendiremez. İstihbarat bilgileri yalnızca savaş değil, barış dönemlerinde de devletin bekası için vazgeçilmezdir. Geniş bir coğrafyada gece gündüz fedakârca görev yapan isimsiz kahramanlarımızın her birinin başarılarıyla gurur duyuyoruz

Temmuz ayında ise İstanbul'da, "Büyük ve güçlü Türkiye yolundaki mücadelemizde istihbarat, bizim kilit silahımızdır. İstihbaratı olmayan bir devlet, bir millet yok olmaya mahkûmdur. Rakiplerimizin birkaç adım önünde olmak, tehditleri önceden fark etmek ve buna göre pozisyon almak ancak sağlıklı istihbarat akışıyla mümkündür"

Bu bağlamda aynı tarihlerde Gazeteci Mehmet Acet de bu konuyla yakın ilişkisi olan, yabancı misyon şefleri hakkında bir değerlendirme yapmış.“Biri MI6’nın, diğeri Fransız Dış İstihbaratı’nın başına geçti: Kim bu büyükelçiler? Şahsen bu yazıyı okuyunca, ülkemizin ne kadar önemli olduğunu ve üzerimize oynanan oyunlara karşı çok dikkatli olmamız gerektiğini bir defa daha anladım.

Bir vurgu daha yapayım, yıllar önce M.Kemal Öke’nin Türkiye Gazetesi için hazırladığı bir yazı dizisinde: “ Dünyanın en fitne ülkesi İngiltere “ dediğini de hiç unutmadım…

Konuyu açalım. Acet yazısında diyordu ki:“İngiltere’nin bir önceki Ankara Büyükelçisi Richard Moore’un İngiliz istihbaratının en tepesine atanmış.

Hali hazırda Dışişleri Bakanlığı’nda Siyasi Direktörlük görevini yürüten Moore, Türkiye’de görev yaptığı dönemde sosyal medya paylaşımları ve Beşiktaş taraftarı olmasıyla tanınıyordu…”

(Buraya dikkat buyurun) Moore, önümüzdeki sonbaharda yaklaşık altı yıldır MI6 başkanlığını yürüten Sir Alex Younger’ın yerine geçip görev başı yapacak.) Büyükelçiler, atandıkları ülkelerde şirin ve onlardan görünmeye çalışırlar ya da çalıştırılır. Aynen misyonerler gibi.

İNGİLİZ, FRANSIZ, ABD ELÇİLERİDE FARKSIZ DEĞİLLER

Açet yazısının devamında İngiliz elçilere de dikkat çekerek yazısını şöyle sürdürmüş: “İngiliz istihbaratının şimdiki başkanı olan Younger, halefini “sakin, angaje, düşünceli ve cesur” sözleriyle övmüş…

Emie’nin Fransa’nın dış istihbaratının başına geçtiği haberini (Moore’un MI6’nın başına geçtiği haberi ile aynı gün duyulması da pek bir enteresan oldu) öğrendiğimde ise, az sonra anlatacağım başka hikâye nedeniyle doğal bir refleks olarak “Bu o muydu” diye Google’a sorma ihtiyacı hissettim.

CİA’den sonra İngiliz istihbaratı MI6’nın başına Türkiye’de yıllarca görev yapıp akıcı şekilde Türkçe konuşabilen bir ismin getirilmiş olması, Fransa’nın dış istihbaratının başına yine kariyerinde Türkiye görevi bulunan bir büyükelçinin atanması.

(Şu üç tespite de dikkat buyurun!” ABD, İngiltere ve Fransa istihbaratının başında bulunan isimlerin Türkiye geçmişini göz önüne alarak sevinmeli miyiz, üzülmeli miyiz ondan tam emin değilim.

Türkiye’nin son birkaç yıl içinde yaptığı bölgesel hamleler karşısında bu isimlerin ‘Türk dostu’ gibi davranacaklarını, hiç sanmıyorum.

MI6’nın, Fransız istihbaratının başına geçen isimlerin Türkiye’de görev yapmış olmalarının rastlantıdan öte bir anlamı yoksa başka tabii.”

Anladığım şu ki: ‘Batılı dostlarımız’ kendi menfaatlerini en iyi savunacak ve başarılı buldukları büyük elçilerini ülkemize gönderiyorlar, peki bunlar boş mu duruyor? Öyle olsaydı, buradan ülkelerine döndüklerinde en yüksek makamlara getirilmezlerdi.

Her kılığa girebilen, ortalığı karıştırmak için entrikalar yapan, bunu da bizden görünenlerle başaran bu ajanlara karşı halkımızın dikkatli olması gerektiğini belirterek yazıma son vereyim.

Kalın sağlıcakla.