Düşünce zemininin oluşması insanın ilk “varoluşu”dur ve ilginçtir ki bu varoluşun farkına varmaz.

Akıl insanın ikinci varoluşudur ve bu varoluşu fark eder ama anlamaz.

Şuur insanın üçüncü varoluşudur ve bu varoluşu fark eder, anlar fakat nihai tecrit noktasına kadar ulaşamaz.

Kalp insanın son varoluşudur ve bu varoluşu ne fark etmesi gerekir ne anlaması gerekir, ne de tecrit faaliyeti lüzumludur.

***

Varlıktaki hareket eksik olanın tam olana doğru akışıdır. Başka bir ifadeyle, parça ile bütünün birinin diğerini kendine çekmesidir. Varoluş, kendini tamamlamak veya tamam olana vasıl olmak ile gerçekleşir. Varoluş özünde şuuru şart kılmaz ve tüm varlık, varoluş çizgisindeki hareketlilik olarak kendini gösterir. Varoluş istikametindeki hareketlilik yok olursa varlık, varolabilme imkanını (iktidarını) kaybeder. Hiçbir varlık sabitlenerek mevcut halini muhafaza etmek imkanına sahip değildir. Kaldı ki, hiçbir varlık hareketsiz duramaz.

Hareket, başıboş ve anlamsız bir konum değiştirme değildir ve istikamet sahibidir. Her varlık başka bir varlığı kendine çeker ve başka bir varlık tarafından çekilir. Bu kozmolojide de böyledir, fikirde de böyledir.

Her varlık kendi eksiğini tamamlamak için çeker, başka bir varlığın eksiğini tamamlamak için ona doğru gider. Her varlık kendine çektiği varlığa göre “bütün”dür, kendine doğru gittiği varlığa göre “parça”dır.

Hiçbir varlık yalnız başına nihai “bütünlük”ü oluşturamadığı için hareket kesintisizdir ve nihai bütünlük oluşturulana veya ona ulaşılana kadar devam edecektir.

Kainattaki varlık yekunu, nihai bütünlüğü oluşturma imkan ve kudretine sahip değildir. Öyle olsaydı kainattaki mevcut hız misilsiz şekilde daha fazla olur ve nihai bütünlüğü oluşturmak bu kadar zaman almazdı. Varlığın toplamı nihai bütünlüğü oluşturma imkanına sahip olamadığı için kainattaki hareket hızı mevcuttaki kadar yavaştır.

Kainatta tespit edilen hız, çok yüksektir. Işık saniyede 300.000 km’lik dehşet verici bir hıza sahiptir. Fakat kainat o kadar büyüktür ki, mesafeler ışık yılı ölçü birimi alınarak hesaplanmakta ve milyarlarca ışık yılı uzakta bulunan galaksiler olduğu anlaşılmaktadır. Kainattan bahsedildiğinde ışık hızının kaplumbağa hızı gibi göründüğü vakidir.

Düşünce hızı ışık hızından mukayesesiz bir şekilde daha büyüktür. Fakat düşünce hızı hala bilimin konusu olamamıştır.

Varlığın mahiyetinde merbut varoluş hareketliliği, zafiyetin ortaya çıkardığı bir mecburiyettir. Zafiyet veya nakısa, varlığın devamına mani olduğu için sübut imkansız ve hareket zaruridir. Bu anlamda görünen, varlık değil harekettir. Fakat hareketteki hızın seviyesi, hareketi varlık olarak gösterecek ayardadır.

Varoluş ve zaman-mekan sarmalı

Varoluş süreci zaman ile mekanın temas etmesiyle başlar ve birbirine nüfuz ederek devam eder. Zaman ve mekanın teması ritmiktir. Kesintisiz değildir. Saatin tiktakları gibidir.

Zaman ile mekanın temas ritmi, her temastan sonra bir temassızlık halinin olduğunu gösterir. Temas halinde varlık vücut bulur, temas kesildiğinde varlık yok olur. Varlık, varoluş sürecine tabidir, varoluş süreci ise zaman ile mekanın temasına tabidir. Temasın ritmik yapısı, varlığın bir an mevcut ve bir namevcut olduğunu gösterir.

Yokoluş diye bir şey yoktur. Başka bir ifadeyle yokoluş bir süreç değildir. Varlık, varolma kudretini kaybettiğinde zaten yoktur. Yok olmaz, varolamadığı için zaten yoktur.

Zaman mekan arasındaki temas ritmi, varlık yokluk ritmidir. Temas ettiği anda “varlık”, temas kesildiği anda “yokluk” ortaya çıkar. Zaman ile mekanın temas ritmi, varlık yokluk temposu halinde devam eder gider. Temponun hızı o kadar yüksektir ki, yokluğu görmek kabil olmaz. Görüntü sürekli varlığı idrake (ve dikkate) sunar. Her yokluktan sonra ortaya çıkan varlık, bir önceki varlık değildir. Bir önceki varlığın tekrarı da değildir. Yeni bir varlıktır. Bu meyanda tüm varlık (kainat) sürekli yeniden varolmaktadır.

Bu noktadaki en çetin sorulardan birisi, varlığın tekrarlamadığı halde aynı gibi görünmesinin sebebinin ne olduğudur.

Varoluşun bir istikameti vardır. Aynı istikamette devam etmeseydi varlık yokolduktan sonra tekrar varolurken bambaşka bir şekilde ve mahiyette ortaya çıkacaktı.

Varoluş görüntüleri ve süreçten sapmalar

Varoluş sürecindeki akışın mutlaka “bütünlük” hedefine doğru olması, nihai hedefin bulunamaması veya ulaşılamaması ihtimallerinde ara hedeflerde tükenmeye yol açar. Özellikle de nihai hedefe dair ruhun verilerine ulaşamamış, onları sezememiş olan anlayışlar, ara hedefleri nihai hedef zannetmek gibi hatalara mahkum olmaktadır. İdrak zafiyetinden kaynaklanan hedef belirleme hatalarının nihai hedefe yönelebilmek konusundaki şuuru üretememiş olması ihtimali insanlık tarihi boyunca kendini göstermiştir.

Nihai hedefin aranıp bulunacak ve bulunduktan sonra anlaşılacak bir menzilde olmadığı, böyle bir yol izleneceği düşünüldüğünde bilim ve felsefe dahil sonu gelmeyen bir faaliyet zinciri boyunca sayısız ihtimali taramak zorunda kalacağı ve buna rağmen nihai hedefe ulaşma imkanını garanti edemeyeceği, içinde bulunduğumuz çağda anlaşılmaya başlanmıştır.