Hepimizin akşam olduğunda karşısına geçip takip ettiği haberlerin aslında bir perde arkası vardır. Hiçbir haber masum değildir; çünkü haberin masumiyetini bırakmıyorlar!

Haber ve program yapımcıları kendi dünya görüşleri çerçevesinde hadiseleri yorumluyorlar, kendilerince ‘bir doğruları’ olsa gerek ki birinin ak dediğine diğeri kara diyebiliyor. En önemlisi de bunu çok profesyonelce yapıyorlar.  Yeni tabiri ile ‘algı operasyonu’ nu çok iyi becer ediyorlar.

Yani sadece bir haber kanalını izleyen kişi ki çoğu zaman böyle oluyor; nedeni de belli aradığı haber türünü o kanalda buluyor, bu nedenle de hadiselere tek yönlü bakabiliyor insanoğlu…

Öysa bize gösterilen haberin ya da olayın dediğim gibi bir gerçek yönü var, birde algı operasyonu yapılarak, bir başka yöne zihinleri bir başka yöne kanalize etme amaçlanmakta.

Benim bildiğim şu, gazete, radyo, televizyonlar öyle yüksek para getirisi olan kurumlar değil. En iyisi kendi yağı ile kavrulabilenlerdir.

Peki niye kaca koca holdinkler televizyon ya da yazılı basın sektörüne girerler?

MEDYANIN GÜCÜ

Bize basının dördüncü güç olduğunu söylerlerdi. Kimilerine göre ise 1. Güç olarak yorumlanıyor ve değerlendirmeler böyle. Şahsen yukardaki soruya google ye sordum. Bulduğum ilk yazı başlığı şöyle oldu: “Haber almak insanlar için tarihin her döneminde önemli oldu. Habere ve bilgiye ulaşmada öncelik kişileri ve toplumları hep bir adım öne taşımıştır. Tarihi pek çok olayda olduğu gibi medyanın oluşmasında da ekonomik sebepler etkilidir. İlk gazeteler tüccarların bilgi alma çabası üzerine doğmuştur. Çünkü ne kadar çok bilirseniz o kadar doğru adımlar atarsınız. Örneğin bugün borsaya yatırım yapacak küçük bir yatırımcı ile büyük bir holdingin patronu aynı derecede şansa sahip değildir. Yatırım yapmayı planladığınız şirket büyük bir satış yapmak üzeredir bu durum ilgiyi onun üzerine çekecek ve hisseleri katlanacaktır. Ancak sizin küçük yatırımcı olarak bu durumdan erkenden haberdar olma şansınız yoktur. Büyük patronlar ise çoktan paralarını o hisseye yatırdılar bile…”

GÜÇ BENDE ARTIK!

GÜNDEMİ BEN BELİRLERİM.

Anlıyorsunuz değil mi? Neyse biz devam edelim. “Zaman geçip yüzyıllar ilerledikçe medya sadece gazete olmaktan çıkmış önce radyo ardından televizyon ve son olarak ta internet kullanıma girmiştir. Ancak değişmeyen tek şey medyanın gücü ve bu gücün toplumun dizaynında kullanılması olmuştur. Kitlelerin bir insanı sevmesinde, nefret etmesinde bir halka düşman olmasında yahut bir konuya ilgi göstermesinde hep medyanın rolü vardır.

Medyanın en büyük gücü ise gündemi belirlemesidir. İnternetin olmadığı dönemi düşünün. Çok değil bundan 20 sene önce internet diye bir yapıdan çok nadir söz edilebilirdi. Oda bugünkü manada kullanımına oldukça uzaktı. Gazetede okuduğumuzu, akşam televizyonda izlediğimizi yahut radyoda gelirken duyduğumuzu günlük hayatta konuşurduk. Yani ne konuşacağımıza ne üzerine yorum yapıp ne üzerine düşüneceğimize medyayı elinde tutanlar karar verirdi. Her ne kadar sosyal medyanın ortaya çıkışıyla artık kişilerinde gündem oluşturma gücü olmaya başlasa da henüz yolun çok başındayız.

Yazı şöyle tamamlanıyor, buraya da dikkat buyurun: “Ancak birde madalyonun diğer yüzü vardır. Mesela bir medya patronu farklı sektörlere açılsa ardından rakiplerini karalayacak haberler yapsa ? Yada kendi çıkarları için bazı haberleri görmezden gelirse ?

Bütün bunlar tarih boyunca olmuş ve olmaya devam edecek olaylar. O halde sorumlu bir medya hem etik olarak hem de kamuoyunun çıkarı için zorunludur diyebiliriz. Çünkü basın ne yasayla tam olarak kontrol edebilirsiniz nede serbest bırakarak ona iyilik yapmış olursunuz. İki durumunda farklı zararları vardır. Yasalar basını çok kısıtlarsa halka haber alamaz. Serbest bırakma durumunda ise yukarıda bahsettiğim örnekler ve çok daha fazlası yaşanabilir.(Kay. )

Toparlıyorum, burada küçük Anadolu Medyasından bahsetmiyorum elbetti. Medya sahiplerinin içinde vatanım diyen çok insan biliyorum. Bahsettiğim güçler daha çok, sivil işgal gücü gibi çalışan, batılı medya kuruluşlarıdır…

Peki kalın sağlıcakla.