SERDAR YAKAR

Onikişubat Belediyesi

Kültür ve Sosyal İşler Müdürü

MUHAREBENİN DÖRDÜNCÜ GÜNÜ

(24 Kânunisani (Ocak) 1920)

Maraş ateşler içinde yanmakta idi. Kayabaşı, Acemli ve Kuytul mahallelerinden yükselen alevleri ve düşman tarafından Pınarbaşı’nda ve Kışla önünde çıkarılan yangınları, Pazarcık’tan Maraş’a gelmekte olan Kılınç Ali ta uzaklardan görmüştü.

Harbin dördüncü günü Acemli semtinde Evliya kuvvetleri vaziyete tamamen hakim olmuştu. Evliya kuvvetlerinin enerjik taarruzlarından Ermeniler pek korkuyor ve ümitsizliğe düşüyordu.

Evliya’dan intikam almış olmak için Ermeni Seferoğlu kendi evine ateş vermiş ve yangını bitişik olan Evliya’nın evine de sirayet ettirerek Acemli’de de yangın başlatmıştı.

Şehirde yükselen alevler her iki taraf halkı üzerinde büyük korku oluşturmuştu. Buna karşılık iki taraf da ümidin fevkinde fedakârlık ve gayret gösteriyordu.

Kuytul mahallesindeki Alacacı Orçanik’in evine sığınan düşman kuvvetlerine Hatuniye semti çeteleri taarruza başlamış ve Medine oğlu Abdullah Çavuş fevkalâde fedakârlık ve kahramanlıklar göstererek Orçanik’in evini yakmış ve bir çok Ermeni’yi teslim almıştı.

Kılınç Ali 400 çetesiyle bugün Maraş’a giderek şehrin şarkındaki Arapgirli çiftliğinde karargâh kurdu ve bir beyanname neşretti. Beyannamede (memleketi kurtarmak ve düşmanla göğüs göğüse çarpışmak için şehre girdim. Düşmanı şehirden çıkaracağız Allah’ın inayeti bizimle beraberdir) deniliyordu. Kılınç Ali’nin şehre girişi halkın maneviyatını bir kat daha artırdı. Pazarcık Jandarma Kumandanı Ramazan Bey Kayabaşı’na giderek orada faaliyete geçti. Yenicekale nahiye müdürü Nuri ile kumandan Abidin 260 mevcutlu kıtasile birlikte geldi. Cancık Mağarasında ihtiyat olarak beklemeleri, Bertiz kuvvetleri ile beraber hareket etmeleri emri verildi.

Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey şehir içi çatışmalara son vermek ve sivillerin can güvenliğini sağlamak için yayınladığı beyanname işe yaramayınca telgrafhaneye giderek General Keret’e bir telgraf göndererek nasihatin kar etmediğini, halkı teskin edemediğini bildirdi.

Telgrafhaneden çıktıktan Sonra Aslan Bey’in Katipzadenin evindeki karargâhına gitti. Burada ufak bir tartışma yaşandı.

Cevdet bey Arslan beye kızgınlıkla;

“Aslan Bey ne yapıyorsun? Vaziyet çok fenadır!” diyerek Aslan Bey’e çıkıştı. Aslan Bey;

“Ne yapalım sonuna kadar dayanacağız”

“Burada bu kadar çoluk çocuk var. Sonra bunların hepsini keserler”

“Savaş bu. Varsın kessinler”

“Öyle ise ben mesuliyet kabul etmem.”

“Sen karışma”

Cevdet Bey Aslan Bey’e söz geçiremeyince Yüzbaşı Mahmut’a döndü ve aynı şeyleri ona da söyledi. O da çok sert cevap verince Cevdet Bey;

“Ben şehri terk edeceğim. Ne haliniz varsa görün” diyerek karargahtan ayrıldı.

Arslan bey kaleme aldığı hatıratında bugünlere dair şunları yazmaktadır:

 “………..

Sivas’tan emir ve talimat istemiştim. Posta geldi. Mahmut Bey ile şifre hal edildi. Harbe meydan verilmemesi sükunetin muhafazası muvafıktır deniyordu. Fakat düşman harbe başlamıştı. Teslim olduğumuz takdirde  yüzlerce insan tevkif edilecekti. Harbi kabul etmek daha doğru idi. Harp emirlerini semtlere götürecek olan postaların cesaretleri kırılmıştı. Emir kumanda dinleyen yoktu, herkes şaşırmıştı.

Fransızların tedhiş harekatı halkı korkutmuştu. Düşman taarruza geçti. Akşamüzeri Kayabaşı’na gitmek üzere arkadaşım Faik’le Kişifli Camiine kadar gittik. Yahya Hoca ile birleşerek cephe vaziyetlerini gözden geçirdik. Kayabaşı bir harp meydanı olmuş, geçmek imkanı yoktu. Düşman harekete geçer geçmez Kayabaşılılar cephe tutmuştu. Abarabaşı Kilisesi, Araplar Kozu ve Kışla arasındaki düşman harekâtını durdurmuşlardı. Karşılıklı silah sesleri devam ediyordu. Kışlaya ateş açılması Fransızları telaşa düşürmüş Mutasarrıf Vekili Cevdet Bey’i göndermeye mecbur etmişti. Cevdet Bey Beyaz bayrak elinde hükümet binasına geldi. Karşıladık.  Yüzbaşı Mahmut’a;

“Beyaz bayrak çek. Her tarafa postalar çıkar, teslim olacağız” emrini verdi. Mahmut;

“Postaları vururlar. Halk teslim olmaz” deyince;

“Sizi idam ederler, vazifenizi yapmalısınız. Diye ısrar etti.

Mahmut da;

“Bulurlarsa idam etsinler” diye cevap verdi.

Ben araya girdim;

“Teslim olursak binlerce insan tevkif edilir. Binlerce şehidimiz vardır. Teslim olmayız” dedim.

“Siz kim oluyorsunuz, sizi tanımıyorum” dedi. Yüzbaşı Mahmut’a dönerek;

“Teslim bayrağı çekilmesi konusunda ısrar ediyorlar. Ben idamla tehdit ediliyorum. Ben gideceğim” dedi.”

Pazarcıkta karargahını kuran Kılıç Ali ise şehir içi çatışmalar başlayınca beraberindeki 400 kişi ile Maraş’a geldi. Dehliz’de bulunan Yakup Hamdi ve adamları, Yusufhacılı ve Beşenli  kuvvetleri de şehre geldiler. Kılıç Ali Halkın moralini yükseltmek için bir beyanname yayınladı.

Beyanname özetle şöyleydi; “Memleketimi kurtarmak, düşmanla göğüs göğüse çarpışmak için şehre geldim. Düşmanı şehirden çıkaracağız. Allah’ın inayeti bizimledir”

MUHAREBENİN BEŞİNCİ GÜNÜ

(25 Kânunisani (Ocak) 1920)  

Harbin beşinci günü. Evvelce çıkarılan yangınlar evden eve atlayarak devam ediyor. Durmadan şiddetlenen silâh sesleri içinde Maraş yanıyordu.

Bugünü en iyi anlatan Antep’te görev yapan Fransız komutan Abadi oldu.  Türkçe olarak da yayınlanan hatıratında; “Maraş olaylarına aıt insanı çıldırtıcı havadisler yayıldı” diyor ve devam ediyordu alınan tedbirleri saymaya. 

Düşmanın kuvvetli yığınaklarından Kaledibi kilisesini ve Kale etrafındaki evlere taarruz edilerek sukut ettirildi. Buralarda da yeni yeni yangınlar başladı. Türkler insiyatifi tamamen ele almışlardı.

Acemli semtinde Evliya kuvvetlerinin başında Çarıklı erkân-ı harp Gölllülü Kahraman Yusuf Çavuş bulunuyordu. Yazıcıoğlu Mansur, Celil oğlu Ziya, Hüdayi oğlu Derviş, Ahmet Çavuş, Evliya Mustafa bu Kahramanlar arasında bulunuyordu. Evliya kuvvetleri köylerden gelen çetelerle sürekli takviye edildiğinden harbin en faal, kuvvetli ve en yaman unsuru olmuştu. Şekerdere’deki düşman karakoluna ve Şekerdere kilisesine karşı bu gün harekete geçmişlerdi. Karakol ve kiliseye ateş vermek için civardaki evlere yapılan harekâtta Berber Ali şehit oldu. Üç tane de yaralı vardı.

Bugünün şehidleri arasında berber Ali’nin yanı sıra; Ali Çavuş, Ahraz oğlu Küçük Mehmet, Cırlavuk oğlu Mustafa, Emir Ahmet oğlu Süleyman, Kalaycı oğlu Ahmet, Kütükçü Hasan oğlu Hasan, Nalbantzade Hacı Hasan, Rıdvan oğlu Mehmet, Veli İmam oğlu Mustafa Efendi de bulunmakta idi.

Düşmanın kurşun yağmuruna tuttuğu ve top gülleleri ile cehennemi bir yangın yerine çevirdiği Türk mahallelerinde çok sayıda kadın ve çocuk da şehit düşmekte idi. İsimleri tesbit edilen bugünkü şehit kadınlar arasında; Döndü hatun, Duran Hatun, Hatice Hatun, Huri Hatun, Hatice Hanım (Şirikçioğlu) ve Fatma Hatun (Tepebaşılı) bulunmakta idi.

Başta Şeyh Ali Sezai efendi olmak üzere Maraşlı alim ve hocalar verdikleri vaaz ve nasihatlerle halkın direncini güçlendiriyor, şehitlik ve gazilik için onlara bilinç aşılıyordu. Şeyh Ali Sezai efendinin Cihat Risalesinden alınan parağraflar dilden dile aktarılıyordu. Artık her Maraşlı biliyordu ki zaman düşmana karşı harb etmenin farz olduğu zamandı.

Ziyazade Hacı Mehmet Efendi de bunlardan biri idi. Halkı Karababa mescidinde toplayarak onların maneviyatını yükseltecek sözler söylüyor, Maraş’ın kurtulacağından hiç kimsenin şüphesi olmaması gerektiğini, Allah’ın yardımının büyük olduğunu anlatıyordu.

Bir Ermeni Din adamı Bu günkü çatışmaları şöyle tarif ediyordu;“23 Ocak gecesi top gürlemelerine ve silah seslerine bir şey daha eklendi. Yangınlar. Bu diğerlerinden daha korkunçtu. Türkler Ermenilere ait evleri ateşe vermeye başlamışlardı.

Ateşi Ermeni mahallesine veya herhangi bir askeri merkeze ulaştırmak için Türk evleri bile yakılıyordu.

Her yandan alevler yükseliyordu. Şehir bunların ışığı ile parladı. Her tarafta durmadan kurşunlar vızıldıyor, kimse ne zaman vurulacağını bilmiyordu.

Ermenilerin toplandığı yerlere her an şiddetli saldırı ihtimali vardı. Yangın bizi korkuttu. Buna dayanmak imkânsızdı. Ben meydan savaşı ya da hava savaşı nasıl yapılır bilmiyorum. Ama şehir savaşı cehennemi bir şey.”

Pazarcık’tan gelen Kılıç Ali komutasındaki kuvvetler de vakit geçirmeden harekata geçmiş Alman çiftliğini ele geçirmişti. Kılıç Ali kuvvetleri taarruza devam ederek şehrin doğu kısmına sarkan düşman kuvvetlerini geri çekilmeye mecbur bıraktı.

Fransız kuvvetleri ellerindeki malzemenin ve askeri kuvvetin yetersizliğinin farkında idiler. Bu nedenle sürekli yardım çağırmak için teşebbüste bulunsalar da buna imkan bulamıyorlardı. Türkler telgraf tellerini çoktan kesmiş ve düşmanın irtibatını tamamen kesmişti. Zaten erzak da bitmek üzere idi.

Bu arada Elbistan’da bulunan Doktor Mustafa sürekli olarak Sivas’la görüşüyor, yardım istiyordu. Temsil Heyeti de Doktor Mustafa’nın bu çığlığına sessiz kalamamış Üç yüz kişilik bir süvari bölüğünü Yüzbaşı Kamil Polat kumandasında Maraş’a göndermişti. Gelen kuvvetlerin tamamı sivil olup Yüzbaşı Kamil Polat da kendisini Sakallı Bedri olarak tanıtmakta idi.

ÖNDEN GİDENLER:

ÖNDEN GİDENLER:

ARSLAN (TOĞUZATA) BEY

Maraş millî mücadele tarihinin simge ismi. Halep'te polis olarak başladığı memuriyet hayatının zirvesine ulaşıp Trablusşam'da Serkomiser olarak görev yaptığı günlerde alır kötü haberi. Birinci Cihan Harbi sonrası Mondros mütarekesine dayanılarak yurdu işgal edilmişti İngilizlerce. İşgalin ne olduğunu büyüklerinden dinleyerek büyümüştü o. Ailesi Kafkas bozgununu yaşamıştı. Maraş bölgesi ikinci yurdu olmuştu ailesi için. Ata yurdu Kafkasya'yı 1858-1859'larda terk edip Osmanlı'nın kol kanadı altına sığınarak yerleşmişlerdi Göksun dolaylarına. O, Kafkas asıllı Çerkez Toğuzata kabilesinin bir ferdi olarak Göksun'un Fındık köyünde 1883'de doğmuştu.

İngiliz işgalinin doğup büyüdüğü memleketini ne hale getireceğini düşündü. Kararlıydı. Memleketinin ona ihtiyacı olabilirdi. O gün istifasını verdi ve memlekete dönmek için hazırlıklarına başladı. Arap şeyhleri toplanarak ricacı oldular; "Arslan Bey senin sayende buralarda asayiş düzeldi. Biz senden memnunuz, bizi bırakma" dedilerse de "doğduğum kent işgal altındayken buralarda duramam" diyerek düşmüştü yollara.

Maraş'ta Kayabaşı civarında kiraladığı bir eve yerleşti. Resmi görev talebinde bulundu ise de "İttihatçı" denilerek görev verilmedi. Şehrin ileri gelenleri ile tanışıp, buluşup İngilizlere karşı birlik oluşturmaya çabaladı ise de başlangıçta başarı sağlayamadı.

22 Şubat 1919'da şehri işgal eden İngilizler şehir halkı ile ters düşmemeye çaba harcıyorlardı. Bunda İngiliz ordusu içindeki Müslüman askerlerin payı oldukça büyüktü. Ermenilerin kışkırtıcı çabaları sonuç vermemişti. İngiliz işgal kuvvetleri siyasi temas memuru olan ve Şeyh Ali Sezai Efendi'den dersler alan Yüzbaşı Hasan Rıfai Ermenilerin tüm entrikalarını boşa çıkartmıştı.

Böyle bir ortamda İngilizlerle ters düşmek istemiyordu Maraş ileri gelenleri. Hatta İngilizlerin gidip yerine Fransızların geleceği haber alındığında protestolar yapılmış, işgal kuvvetleri genel komutanlığına telgraflar çekilmişti “Fransızları istemiyoruz İngiliz işgali devam etsin” şeklinde.

Fransızların gelişi ile Ermenilere gün doğdu... Büyük Ermenistan hayaline daha yakındılar şimdi. Fransızların gelişinin daha ikinci gününde gerçekleşmişti Sütçü İmam Olayı. Üzerlerinde Fransız elbisesi olan Ermeni militanları hamamdan çıkan kadınlara sarkıntılık edip "artık burası Türk yurdu değil Fransız memleketidir açın peçelerinizi" diyerek saldırmışlar, nasihat etmek isteyenlere kurşun atmaktan sakınmamışlardı. Çakmakçı Sait, orada yaralanmış ve Şehid olmuştu.

Maraş artık başka bir Maraş'tı. Maraşlı da başkalaşmıştı. Sütçü İmam tetiği ilk çeken oldu başkalaşan Maraş'ta. Örtüye uzanan el Uzunoluk'ta kırılmış, yere serilmişti.

Ermenilerle el ele veren Fransızlar Maraş'ta Sütçü İmam'ı çok aradılar. Sütçü İmam'ı bulamayınca da olayın intikamını başka türlü almaya çalıştılar. Çok geçmeden de Bayrak Olayı vukuu buldu.

Arslan Bey'in düşünceleri ancak Bayrak Olayı'nın ardından gündeme gelebildi Maraş'ta. Evet düşman düşmandı. Tedbir almak, hazırlıklı olmak gerekti. Hem Kayabaşı, hem Şekerli ileri gelenleri ayrı ayrı toplanıp teşkilatlanma çalışmaları başlattılar, sonra da birleşip Arslan Bey'i bu teşkilatın başına seçtiler.

Şehir on mahalleye bölünmüştü. Her mahallenin bir sorumlusu vardı. Hem mahallelerden, hem de yakın köylerden mücadeleye destek verebilecek çetelerin isimleri yazıldı önce tek tek. Sonra bunların silahlandırılması sağlandı. Arslan Bey’in arkadaşı Çerkez Yüzbaşı Mahmut'un büyük katkısı oldu silahların temininde. Her iki tarafta hazırlanmış son çıngıyı bekliyordu. Ve beklenen gün geldi. Şehrin ileri gelenlerini 21 Ocak 1920’de karargaha davet eden işgal kuvvetleri komutanı General Keret gelenlerin bir kısmını serbest bırakırken başta Jandarma kumandanı İsmail Hakkı Bey, Belediye Reisi Bekir Sıtkı Bey, Mutasarrıf vekili Cevdet Bey olmak üzere bazılarını tutuklamıştı. Kendince Maraşlıya gözdağı veriyordu. Haber duyulduğunda havaya ateş açılarak beklenen işaret verildi. Arslan Bey'in mahalle teşkilatlarına gönderdiği mesaj kısacıktı:

O kısa mesajda: “Arkadaşlar harp başlamıştır! Allah’ın inayeti Peygamberimizin ruhaniyeti ve inananların fedakârlığı ile son ferdimiz kalıncaya kadar savaşımız sürecektir. Gayret bizden, yardım Allah’tandır.” deniyordu.

Maraş'ta sokak muharebeleri geceli gündüzlü. 22 gün sürdü. Çok acılar yaşandı. Arslan Bey cepheden cepheye koştu. Çetelere moral vermeye çalıştı. Herkesin ümidini kestiği zamanlarda bile o ümidini yitirmedi. Kış şiddetliydi. Ermeni ve Fransızlar belli mevzilerde sıkışmıştı. Cephaneleri çok olsa da yiyecek içecekleri azalmıştı. Pes etmeleri yakındı. Öyle inandı, öyle inandırmaya çalıştı. Ve sonuç beklediği gibi de oldu. En muhkem mevkilerini tek tek kaybeden Fransızlar kışla ve bir kaç kilisede sıkışıp kalmışlar, dışarı burunlarını bile çıkartamaz olmuşlardı.  21 Şubat gecesi atlarının ayaklarına keçeler sararak sessizce kaçtılar Maraş'tan. Fransız’ın kaçma hazırlığını haber alan Ermeniler de "Türkler hiç birimizi sağ bırakmaz" korkusu ile düştü Fransızın ardı sıra yollara… O yıl kış gerçekten kıştı. Adım başı düşüyordu birilerinin cansız bedeni karlar arasına. Karabıyıklı da pusu kuran Karayılan bile acımıştı Maraş’tan kaçanlara da yol vermişti İslahiye’ye ulaşabilsinler diye… Yolda binlerce kayıp veren Ermeni’nin çok azı ulaşabildi İslahiye’ye. Büyük Ermenistan hayali karlar altında kalmıştı.

Maraş’ın düşman işgalinden kurtuluşunun ardından Maraşlı boş durmadı. Akıncı müfrezeleri teşkil ederek Antep, İslahiye cephelerinde de savaştı. Suriye’nin içlerine, Şam’a dek uzandı. Arslan Bey, Gazi Mustafa Kemal’in çağrısıyla T.B.M.M.’nin I. döneminde milletvekili seçildi ise de cephelerde görev yaptığından iznini istedi. 14 ay izinli sayılarak Güney cephesinde görev yaptıktan sonra Ankara’ya giderek Meclis çalışmalarına katıldı.

Mecliste PTT Komisyonunda da görev alan Arslan Bey hükümetin çıkarmış olduğu bir yasaya muhalefet ederek imzalamadığı için hükümetle arası açılmıştı. İstifasını verip memlekete dönmek üzere yola çıktığında yol boyunca, Yozgat’ta, Kayseri Uzunyayla’da Çerkezlerin büyük ilgisi ile karşılandı. Arslan Beye gösterilen ilgi hükümeti rahatsız etmiş, “yeni bir Ethem doğuyor” endişelerini doğurmuştu. Konu İstiklal Mahkemesine aksettirilip yargılama başladığında Gazi Mustafa Kemal’in telgrafı ile beraat etmiş, 15 yıl gözaltında tutulmaktan ise kurtulamamıştı.

Onbeş yıllık gözaltı döneminde Arslan Bey Göksun’un Meryemçil yaylasında ve Pazarcık’ta ziraatçılıkla uğraştı. Hatıralarını kaleme aldı. Gazetecilere röportajlar verdi. Zaman zaman yaşadıklarını kabullenemeyerek “keşke Kafkasya’da köyümde sığır çobanı olsaydım” dedi. Kahramanyurt gazetesinden Doğan Keçecioğlu’na, Cahit Zarifoğlu’na, Maraş Postası’na açıklamalarda bulundu. Maraş – Fransız harbini “başkalarına maletmeye çalışanlar; akan kanın, sönen yuvaların, harap olan evlerin, yağma edilen malların acısını tatmayan nankörlerdir” dedi. Tartışmalara son noktayı koymak istercesine 1948’de yapmıştı bu açıklamayı. “Aziz Şehidlerin ruhunu incitmeyiniz, Maraş’ın müdafii onlardır, kahraman Maraşlılardır. Bunu itiraf etmek bizim için bir borçtur. Tarih bunu böyle yazacaktır” diyordu.

Varlık vergisi ile büyük sıkıntıya düşen Arslan Beyin çiftliği satılmak durumunda kalındığı gibi kendisine de demiryollarında işçi olarak çalışmak üzere çağrıda bulunuldu.

O dev cüsseli, düşmana korku, dosta güven telkin eden, vatan düşüncesinden başka bir düşünceye yüreğinde yer vermeyen kahraman insan belki de biraz kırgın bir şekilde 7 Haziran 1963’de vefat etti.

Ruhu şâd olsun. 

KAYNAKLAR

 Akbıyık, Yaşar,  Milli mücadelede Güney Cephesi Maraş, Atatürk Kültür Dil ve Tarih Araştırma Merkezi, Ankara. 1999.

Bağdatlılar, Adil,  Uzunoluk İstiklâl Harbinde Maraş, İstanbul, 1942

Celal Çoğalan-Halit Kurtaran, Her Yönü ile Maraş İstanbul 1969

Gönen, Cengiz, Ulusal Kurtuluş Savaşının İlk Kahramanı Maraş. Ankara. 2005

Karabekiroğlu, Şevki, Şubat 1920, Ankara, 2020

Karadağ, Hüsameddin,  İstiklal Savaşında Maraş, Mersin, 1943

Özalp, Yalçın, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele’nin İlk Zaferi.  Ankara. 1984

 Özalp, Yalçın, Gazilerin Dilinden Milli Mücadelemiz, Ankara. 1986

Özbaş, Yusuf, Dava, Ankara, 1987

Yakar Serdar, Maraş Millî Mücadelesinde Önden Gidenler, Kahramanmaraş, 2012

Yakar Serdar, Maraş Millî Mücadelesinde Bayrak Olayı ve Aşıklıoğlu Hüseyin, Kahramanmaraş, 2012

Yakar Serdar, Maraş Millî Mücadelesinde Şeyh Ali Sezai Efendi, Kahramanmaraş, 2012

Arslan bey

Arslan bey ve Yörük selim