SERDAR YAKAR

Onikişubat Belediyesi

Kültür ve Sosyal İşler Müdürü

MUHAREBENİN ON ALTINCI GÜNÜ

( 5 Şubat 1920)

Fransızların top ve Makineli tüfek ateşine bugün de devam ediliyordu. Türk mevzileri ve tesisleri sürekli ateş altında idi. Bu bombardımanda yaralanan Türklerin tedavisi ile yeteri kadar ilgilenme imkânı yoktu. Bu yüzden yaralıların çoğu şehadet makamına ulaşıyordu.

Aslan Bey ve Yüzbaşı Kamil Polat tarafından gönderilen raporda acilen cephane isteniyordu. Elbistan’dan gelen 20 sandık cephane dışında elde cephane kalmamıştı.

Ermeniler de tükenme noktasına gelmişlerdi. Bir Ermeni kaynağı bu gün için şu bilgileri vermektedir;

“Çeşitli garnizonlara açlık, uykusuzluk, yatakhanelerin yetersiz oluşunun yanında bir de uygun bir ortamın olmayışı eklenince ortadaki tehlikenin boyutları kolayca görülebilir. En büyük tehlike ise sağlık çalışmalarının yapılamaması idi. Bulaşıcı hastalık korkusu zengin fakir herkesi çok ciddi şekilde düşündürüyordu. Herkes açtı ve ekmek bekliyordu. Her garnizon Ermeni ve Türk evlerinde ne varsa boşalttılar. Fakat Fransızlar Ermenilerin elinde ne zaman ne görseler hemen ellerinden aldılar. Hatta bir parçasını ona vererek bölüşmeyi bile düşünmediler.”

Bu satırlar Ermenilerin içinde bulunduğu halet-i ruhiyeyi yansıtması açısından önemliydi.

Nihayet doğu cephesinde günlerden beri yapılan şiddetli muhasaranın neticesi alınmağa başlanmışdı. Bulgurcu oğlunun evi ve İytamhane ele geçirildi. Kümbet kilisesi Kılınç Ali kuvvetlerinin bombardumanı ve hucümu sonucunda zabtedildi. Bütün bu harekât esnasında bir çok şehitler verilmişti. Bu şehitler arasında büyük cesaret ve kahramanlıklariyle çetelerin gözbebeği sayılan Göllülü Yusuf Çavuş da vardı.

Kümbet kilisesine yapılan hücum ve top atışlarını gören Fransızlar kışladan bizim top mevziini tesbit ederek bombardımana başlamıştı. Birçok evler yanıp yıkılıyor, ağır zayiatlar veriliyordu.

Bunu gören ve fırsat bilen şimaldeki Bertiz ve Yenicekale kuvvetleri Kışla’ya ateş açtı. Düşmanın top bombardımanı tekrar Ahırdağı’na, kuzeydeki kuvvetlerimiz üzerine çevrilmek mecburiyetinde kaldı.

Düşmanın top ateşiyle doğu cephesini bombarduman etmesi, evlerin yıkılması, şehit sayısının artması bu mıntıkada halkın maneviyatını iyice sarsmıştı.

Bugün şehit olanlar arasında Göllülü Yusuf Çavuş’un yanısıra Bertizlioğlu Ökkeş, Buharizade Abdülhakim,Çopal oğlu Hüseyin, Emin oğlu Emin, Helim oğlu Mehmet, Kel Hasan oğlu Cafer, Şeyhoğlu Mehmet Ramo, Tafoğlu Ali, Tecirli oğlu Mehmet, Urali oğlu Mehmet, Yeşil oğlu Mustafa ve Zarif oğlu Hüseyin de vardı.

Durumun değerlendirilmesi sonucu kadın, çocuk, hasta ve yaşlıların şehirden çıkarılması, köylere gönderilmesi kararlaştırıldı.

Bu sabah General Keret’in izni ile Amerikalılar ilahiyat binasında 16 gündür rehin tutulan Türk liderleri ile bir görüşme yaptılar. ABD misyon şefi Dr. Wilson ve iki Amerikalı ile görüşen rehineler Amerikalılardan savaşı durdurması için Generale ricada bulunmalarını, serbest kaldıkları takdirde savaşın durması için ellerinden gelen çabayı göstereceklerini söylediler. Ancak General Keret bu teklifi kabul etmedi ve rehineleri bırakmadı. Rehinelerle ikinci görüşmede Amerikalıların arabuluculuk yapması için mektup yazmaları istenmiş, onlar da bu mealde bir mektup yazıp hükümet binasına göndermişlerdi. Rehinelerin mektubu şu mealdedir;

“Maraş mutasarrıflığı yüce katına ve memleket ulema ve eşraf ve itibarlı kişilerine,

Memleket harap ve ahalisi kebap oluyor. Bu durumun devamı memlekette bir ev canlı bırakmayacağı gibi gelecekte de bu felaketten kurtulma imkânı bulunamayacağı anlaşılıyor. Sükûnetin bir an önce sağlanması için aklıselim kişilerin aralarında toplanıp meseleyi enine boyuna tartışıp halkın istek ve düşüncelerini uygun bir dille Amerikan yardım kuruluşunun temsilcilerine anlatarak onların aracılığı ile acele general ile temas kurulması, halkın selameti adına rica olunur. Bir müzakere yeri seçilerek uygun bulunur ise Amerikan hastanesinin ziyaret olunacağı reislere bırakılmıştır. 5 Şubat 1920”

Aynı mealde bir mesaj da Amerikalılardan geldi;

“Maraş mutasarrıflığı yüce katına,

Maraş’taki Harp halinin sonunun çok korkulu, tehlikeli durumlarına bakarak düşman harekatının önünü almak Maraş’taki Amerikalıların arzusudur. Bu sonucun elde edilmesi amacıyla taraflar arasında arabuluculuk için gerekli hizmetlerin yapılması konusunda her zaman hazırdırlar. Amerikan tarafsızlığı ve milli şerefle alakadar olarak her iki tarafa faydalı olmak için acilen hareket etmek kendileri için şereftir. 5 Şubat 1920.”

Amerikan Şirketi adına:

Dr. Kirkoran, Dr. Wilson.

Albay Normand komutasındaki Fransız takviye kuvvetleri İslâhiye’den Maraş’a doğru yola çıkmıştı. Üç gün sonra Maraş’ta olmayı planlıyorlardı.

Türk kuvvetlerinin de durumu pek parlak değildi. Aslan Bey devamlı cephane talebinde bulunuyordu. Bütün yaşanan zorluklara rağmen halinden şikâyetçi olan yoktu. Aç kalan, açıkta kalan soğuktan donan, evi yakılan, çocuğu ölen insanlar bunları dert etmiyordu. Tek istekleri yeniden bağımsızlıklarına kavuşmak inandıkları gibi yaşamaktı.

MUHAREBENİN ON YEDİNCİ GÜNÜ

( 6 Şubat 1920)

Müsademe bütün şiddetile devam ediyor, yangın harabelerinden dumanlar yükseliyor, yollarda insan cesetleri aç köpeklere yem oluyor, kan ve barut kokusu insan âsabını son haddine kadar geriyordu. Düşmanın cephanesi boldu. Bizimkiler bir yandan kendi cephanelerini tasarruflu bir şekilde kullanırken, diğer taraftan düşman cephaneliklerini ateşleyip berhava etmeyi ihmal etmemişlerdi. Üstünlük ve harekât bizde olmasına rağmen ilk günlerin azim, irade, hakka şevki yerine yeis ve yılgınlık hissediliyordu. Bunun en mühim sebeplerinden biri de kadın ve küçük çocukların korku ve yılgınlığının erkekler üzerinde bıraktığı te’sirdi.

Bertiz ve Yenicekale çeteleri Kışla’yı aralıklarla sürekli şekilde ateş altında tutarak şehri bombalamalarını engellemeye çalışıyorlardı. Bu durum şehir içindeki milislerin işini kolaylaştırmıştı. Fransızlar iki cephe ile birden ilgilenmek zorunda kaldıkları için epeyce zorlanmaktaydılar.

Fransız topçusunun ateşi birçok evin yıkılmasına sebep olmuşdu. Kümbet Kilisesinin ele geçirilmesi sırasında çok sert çatışmalar oldu. İki taraf da büyük bir direnç gösterdi. Hasanoğlu Ali başta olmak üzere bir çok çete şehit düştü.

Süleymanlı’dan şube reisi Binbaşı Cemil, Göksun şube reisi Binbaşı Hasan, Elbistan’dan Nakip oğlu Mehmet ve Ali Ağa ve Hafız oğlu Mehmet Pehlivan 300 kadar kuvvetle yardıma gelmişler, Cancık cephesindeki karargâha yerleşmişlerdi.

Nahırönü mahallesinde makineli tüfek zabiti Hamdi o civardaki kuvvetleri faal bir halde tutuyordu.

Akşamüzeri bir tayyare göründü. İslâhiye taraflarından geliyordu. Şehrin üzerinde iki tur attı. Bazı şeyler attı. Bu attıkları bizim tarafa düştü. Bunların Fransız Şark Ordusu Erkan-ı Harbiyesinden Maraş’taki Fransız İşgal Kumandanlığına hitaben yazılmış bir şifre ile tayyarelere işaret verilmek için yapılmış talimatname ve talimatname ile ilgili beyaz ve mavi renkli birkaç arşın bez olduğu görüldü. Ayrıca personel, silah ve araç zayiatlarının bildirilmesi için şifreler mevcuttu.

Uçağın gelmesi Ermeniler ve Fransızlar arasında büyük bir sevinç yarattı. Bir işe yaramasa da en azından unutulmadıklarını gösteriyordu. Yardım geleceğine dair ümitleri arttı. Bu uçağa Türk direnişçiler ateş açtılar ama bir faydası olmadı.

Albay Normand kuvvetleri Maraş istikametinde yürüyüşünü sürdürüyordu. Bu kuvvetler Türkoğlu’na doğru ilerlerken Belpınar mevkiinde 200 kadar Türk milis tarafından kuşatılan iki Ermeni bölüğünü kurtardı. Türk kuvvetleri yüksek yerlere çekilmek zorunda kaldılar.

Yardım kolu yol boyunca ufak tefek müdahalelerle karşılaştı ise de yoluna devam etti. Sarılar ve Bababurnu köylüleri Fransız kuvvetlerinin yaklaşması üzerine dağa çekildiler.

Albay Normand kuvvetlerinin içinde Teğmen olarak bulunan Maxsima Berges hatıralarında şunu anlatıyor;

“Türkoğlu ve Belpınar’da kaldık. 7 Şubat günü sabaha karşı kasabada birbiri ardına yangınlar başladı. Fransız birliği içindeki Ermeniler içinin boş veya dolu olduğuna bakmadan ve hiç telaş etmeden her tarafı ateşe veriyorlardı. Bu işi yapanlardan birkaçı Albay’a götürüldü. Bunlar şiddetle inkâr ettiler. Sadece ellerinde meşale ile evlerin etrafında dolaştıklarını evleri ateşe vermek niyetinde olmadıklarını, yapanların diğerleri olduğunu söylüyorlardı. Fakat diğerlerinin kim olduğunu gösteremiyorlardı. Kasaba kısa sürede kor yığını haline geldi. Çatılardan ateş fışkırıyor kor halinde dökülüyordu. Türkoğlu kasabasını sığınak olarak kullanıp terk ettikten sonra çok uzaklardan bile geriye dönüp baktığımda göğe yükselen siyah dumanları görebiliyordum.”

 Yanan köylerin önünde toplanan hayvan sürülerine Fransızlar el koydu. Albay Normand takviye kuvvetlerinin yaklaştığını haber vermek için 75 milimetrelik toplarla salvo atışı yaptırdı. Bu sesler Maraş’ta bulunan Ermeniler ve Fransızlar arasında büyük bir sevinç dalgası yarattı. Türklerde ise büyük bir moral bozukluğu yaşattı.

Bugün Temsil Heyeti Maraş hakkında bir beyanname yayınladı. Kısaca şunları belirtiyordu;

17 günden beri Maraş’ta cereyan eden acı ve kanlı olaylara son verilmesi hakkında medeniyet âleminin ve insaniyetin vicdanına havale edilen feryat ve figanın karşılık bulmadığı, hala bu vahşetin devamı ile sabit oluyor. Koca bir şehir ihtiyar, genç, kadın ve çocukları ile Fransız ve Ermenilerin top ve mitralyöz ve bomba ateşleri altında yanmakta binlerce dindaşımız bu vahşetin kurbanı olarak yere serilmektedir. Düşman kuşatması altında yükselen feryadı milletimizin medeni milletler tarafından nihayet işitileceğini ümit etmekteyiz. Maraş’ta Fransız mezalimi hakkında Müdafa-i Hukuk Cemiyetinin bütün merkez heyetleri tarafından yeniden teşebbüste bulunarak milli Meclis reisleri ile başkentteki çeşitli devlet temsilcilerine ve Osmanlı matbuatına telgraflarla Protesto edilerek bu mezalime bir an evvel son verilmesi. Mezalime sahne olan Kilikya, Antep, Maraş ve Urfa’dan Fransız kuvvetlerinin derhal kaldırılması hususunda medeni milletlerin nazarı dikkat ve insaniyetlerinin celbedilmesi bu aralık müsait olan siyasi vaziyetten bu suretle istifade edilmesini tavsiye ederiz.

ÖNDEN GİDENLER:

GÖLLÜLÜ YUSUF ÇAVUŞ

Şehid. Millî Mücadele Kahramanı. 1892’de Maraş’ın Göllü köyünde doğdu. Babası Topuz Mehmet Ağa, annesi Cennet Hanımdır. Ailesi Cerit aşiretinden olup Cerit’in Topuzlar koluna mensuptur. Seferberlik ilan edilince askere gitti. Birçok cephede savaştı. Arabistan çöllerinde İngilizlere esir düştü. Yıllarca Mısır’da esaret hayatı yaşadı.

Mübadele ile esaretten kurtularak Maraş’a döndü. Memleketini işgal altında görünce “…memleketim düşman işgali altında iken ben bu elbiseyi çıkaramam. Arabistan’da düşmandan öcümü alamadım bari Maraş’ta doya doya alayım” diyerek gönüllü jandarma yazıldı. İşgalci Fransız birliklerinin şehre girdikleri ilk günü vilayet kapısında dimdik duran ve Fransızlarla birlikte şımarık Ermenileri durduran o idi.  Düşmana yardıma gelen Fransız birliklerini Bababurnu’nda durduran ve dağıtan çetelerin de arasında idi.

Geceli gündüzlü 21 gün sürecek olan çatışmaların en önünde yer aldı. Kısa boylu, gözünü daldan budaktan esirgemeyen fevkalade cesur bir asker idi.

Ekmekçi mahallesindeki Ermeni evlerinin ve Şekerdere Kilisesi’nin ateşe verilerek bertaraf edilmesini sağladı. Teslim olmamak için direnen Tekke Kilisesi’nin muhasarası sırasında 5 Şubat 1920 Perşembe günü Şehid oldu.

Yusuf Çavuş Göllülü

Göllülü Yusuf Çavuş

BOMBACI AHMET

Çete. Millî Mücadele Kahramanı. Harbin en şiddetli zamanlarında kaledeki mücahitlere mühimmat ve erzak taşımak cesaretini gösterir. Ayrıca Ermeni sığınaklarının el yapımı bombalarla tahrip edilmesinde üstün gayretleri olmuştur.

Kendisi ile yapılan bir röportajda o günleri şöyle anlatır: “Ermeniler Müslümanları evlerine çağırıyorlar ve yok ediyorlardı. Kadınları diri diri memelerinden astıklarını gördük. Hamamdan çıkan kadınların peçelerini yırtmışlar. Burası Kilikya oldu. Çarşaflı kadınların geçmesi yasak demişler. Acemli Cami’nden bana kâğıt verdiler. Bütün mahalleye dağıttım kagıt’ta “Korkman, cesur olun Sivas’tan top geliyor” yazılı idi” der.

BUHARİZÂDE ABDÜLHAKİM EFENDİ

Buharizâde Abdulhakim Efendi

Buharizâde Abdülhakim Efendi

Şehid. Millî Mücadele Kahramanı. Maraş’ta 1889’da doğdu. Babası Hacı Mustafa Efendi Buhara doğumlu. Rus baskısının yoğunlaştığı yıllarda ailesi ile birlikte İstanbul’a gelir. Ailenin bir parçası İstanbul’a yerleşirken Hacı Mustafa Efendi belki de resmi bir görevle Maraş’a yerleşir.

Abdülhakim Efendi iyi bir eğitim alır. Tahsiline İstanbul’da devam eder. Osmanlı’nın son dönem meşhur paşalarından Enver Paşa ile amcaoğlu oldukları da söylenmektedir. Maraş’a döner ve Bedesten’deki Taşhan’da kitapçılık yapar.

Osmanlı’nın son dönem Maraş kitapçılarından olan Abdülhakim Efendi Taşhan da kumaş ticareti de yapar. Şerife Hanım’la olan evliliğinden bir kız iki oğlu olur.

Millî mücadelenin en kızıştığı günlerde Fatmalıoğlu Derviş Ağa ile omuz omuza Bedesten’de çarpışırken 5 Şubat 1920’de Şehid edilir. Cenazesi Çarşıbaşı Cami hazresine kaldırılır. Diğer birçok cami hazresindeki Şehid mezarları gibi buradaki mezarlıkla zamanla kaybolur.

Abdülhakim Efendi’nin şehadetinden sonra çocuklarına kız kardeşi Selamet (Ülger) Hanım annelik yapar. Aile “Özaydın” soyadını alarak günümüzde varlığını sürdürmektedir.