Kur’an hem nurdur hem de hidayet kaynağıdır. İslam dünyası Kur’an’dan uzaklaştıkça çok şey kaybetti karanlıklarda kaldı, yeniden cahiliye dönemine döndü, ilme önem vermedi, teknoloji üretemedi, hak ve hukuk gözetilmez oldu, aydınlar basiretini kaybetti, hatalar karşısında gerçekleri haykıramadılar, haykıranların ise sesi duyulmadı ve bu günkü dünyevi sorunlar ile boğuşmaya başlandı. Kuran oku dedi okumadık, çalış dedi çalışmadık böyle olunca ulema yetiştiremedik dolayısı ile de aydınlar ümeraya yol gösteremediklerinden, batının hak hukuk bilmeyen düzenine sarıldık.

Böyle bir yazıyı neden girdim? Daha önce beraber gazetecilik yaptığım Akın Ozan kardeşimin sosyal medya da şöyle bir paylaşım yaptı: “Ortalama bir vatandaşımızın din anlayışı şöyle: “Zina eder, cünüp gezmez! 11 Ay içinde içer, Ramazan’da içmez. Haram yer, domuz yemez! Teravih kılar ama farz namazını kılmaz! Sadaka verir, zekât vermez! Mevlid dinler, ayet bilmez! Kurban keser, secde etmez! Ölünün yanında örtünür, dirin yanında açık gezer. Peygamberini değil, şeyhlerini dinler. Ve göğsünü gere gere, “İslam en iyi biz yaşarız!!” der.

Özetle, İslam dünyasında İslam’ın tam yaşanmadığını vurgular. Açıktan halimize eleştiri getirir.

ÖNCE HEMŞEHRİLERİM NE DİYOR ONA BAKALIM

Bu konu sosyal medya da ben de paylaştım, takipçi kardeşlerimi ne düşündüklerini sordum. Çok güzel tespitler yapmışlar. Özellikli Ali Buluntu kardeşim ile Şeref Akben hocama da buradan tekrar teşekkür ediyorum.

Hatırlarsanız İslam Dünyasının içinde bulunduğu durumu bu köşeden size akademik olarak aktarmıştım. Bir hatırlayalım: “ARAP DEVLETLERİ SÖMÜRGE OLMUŞLARDIR” bölümde: “20. Yüzyıl İslam coğrafyasının yalnızca siyasal birliğinin değil aynı zamanda kültürel birliğinin ve ortak dünyasının da hızla dağıldığı yüzyıl olmuştur. Orta Doğu’da Birinci Dünya Savaşı sonrası batılı devletler tarafından yaratılan Arap devletlerinin çoğu İkinci Dünya Savaşı sonrasına kadar sömürge yönetimleri altında yaşamak zorunda kalmıştır. Batılılar tarafından sınırları çizilen bu devlet yapılarından ulusların ve modern bir toplumun doğması beklenmiştir. Oysa sömürge dönemlerinin uzantısı olarak kurulan devletler, suni sınırlara sahip olmakla birlikte bu ülkelerdeki iktidar seçkinleri de modern kurumsal örgütlenmeyi oluşturma konusunda başarısız olmuştur.

Buna karşılık 1945 sonrası bağımsızlıklarını elde eden Araplar, hızlı bir ulus-devlet oluşumuna yöneldi ve Pan-Arabizm, Sosyalizm gibi ideolojiler çerçevesinde yeni yönetim modelleri oluşturmaya çalışıldı. Suriye, Irak, Mısır, Lübnan, Ürdün, Cezayir, Libya vs gibi örneklerin tamamında karşı-kolonyal mücadeleler kolonyal devletin içinde yükselmeyi başarmış ve ona eklemlenmiş bürokrat, yerel elit ve onların sınıfsal müttefikleri tarafından gerçekleştirilmiştir/örgütlenmiştir. Bağımsızlık sonrası Ortadoğu devletinin kurucu unsuru da bu koalisyon olmuştur…” (Kay. Anadolu Eğitim Kültür ve Bilim Vakfı, İslam Dünyasının Jeopolitik Raporu s. 21-“Soğuk Savaş’ın Baş. Albert Hourani, Arap Halkları Tarihi, Çev: Yavuz Alogan, İstanbul, 2000, s.465-466)

İSLAM DÜNYASI BAĞIMSIZ DEĞİLDİR

Suudi Arabistan’a, her gittiğimde Müslüman ülkelerin aydınları ile röportaj yaptım. Onlara: “İslam Dünyasının en büyür sorunu nedir?” Diye sorduğumda “cehalet” diye cevaplandırdılar.

Oysa İslam ile Cehalet zıt iki kelimedir, yan yana getirilmesi bile abestir. Demek istediğim şu, İslam Dünyası Allah’ın ipine sım sıkı sarılmaz olduk. Bunun sonucu olarak, “yarım Müslüman haline geldik”. Bunun müsebbipleri hem içerde hem dışarda aranmalıdır. Ama esas sorumluluk da biz Müslümanlarındır. Eğer Müslüman ise yeniden Müslüman gibi yaşamamız gerekiyor!

Cenab-ı Allah ey iman edenler, iman ediniz buyuruyor ya ha tam da o ayetin gereği olarak yeniden Kuran’ın aydınlığı altında cehaletten uzak, ilme yakın bir toplum olduğumuzda yarım değil, tam Müslüman oluruz. Bunun içinde okumak, tefekkür ve zikir gerekiyor.

Müslüman her haliyle örnek insan demektir. Müslümanım diyen fert Efendimizi(sav) örnek aldığında model insanlar haline dönüşecektir, tıpkı Asrı Saadette olduğu gibi…

Kalın sağlıcakla.