Yazar Alev Alatlı: “Kur’an, diğer ders kitaplarının arasına, adeta bir çeşni hüviyeti ile sokulamaz. Kur’an, matematik, coğrafya, fizik kitaplarının yerine de okutulamaz…”diyor.

Bu nedenle bugün”Kur’an nasıl okunmalı?”  Başlıklı bir yazı kaleme almaya karar verdim. Çünkü çoğumuz Kur’an tilavet ederek ya da mukabele yaparak Kur’an okuduğumuzu zannediyoruz. Oysa okuduğumuz anlamıyorsak, tefekkür etmiyorsak hatta öğrendiğimize uygun bir yaşam sürmüyorsak, bir hatta daha, yaptıklarımızı da Allah(cc) için yapmıyorsak Kur’anı tam olarak okumuş sayılmayız!

Bu benim düşüncem, hatam varsa Rabbime sığınırım, gerekli düzetmeleri de yapabilirim..

Bu girişten sonra Alatlı’ın tespitlerine dönüp, tekrar yorumuma dönmek istiyorum. 

“Din eğitimi, dünyevî bir kariyerde başarılı olmak, “ilerlemek” için midir, yoksa öğrencinin salah bulması için mi? Salah, yani, huzur, barış, iyileşme, hayra dönük faziletler bütününe kavuşma, yani, Tanrı ile öğrencinin arasındaki bağın yeniden tesisi, yani, öğrencinin İslâmiyet’e ihtidası, İslâmî değerlerle yeniden doğuşu. Din eğitimi, bu temel noktada başarısızsa, bütünüyle başarısız demektir.

HEDEF ÖNEMLİ

Eğitim sürecinin diğer yan hedefleri, temel amaç olan “İslâmiyet’e ihtida” doğrultusunda şekillenir. Yan hedeflerden birisi, öğrencinin kişisel gelişimi, insanî becerilerini mümkün olan en yüksek noktaya yükseltmesinin yollarının açılmasıdır. Kişisel gelişme, hemen her alanda mükemmeliyeti hedeflemelidir. Fizikî, zihnî ve ahlâkî güçlerin, “halka hizmet, Hakk’a hizmettir” düsturu doğrultusunda geliştirilmesi, akıl kadar beden ve gönülün de eğitilmesini gerektirir.

Din eğitimi öğrenciyi bir yandan entelektüel zirvelere teşvik ederken, diğer yandan da Kâinat’taki koordinatlarını belirlemelerine yardımcı olur. Öğrenciye hayatını kazanabileceği bir sanat ya da meslek edindirmesi zaruridir. Meslek eğitimi “hîni hacet” için değil, aklın ve kişiliğin geliştirilmesinin önemli bir aracı olarak görülmelidir. Meslek sahibi bir gençlik, direnç, sebat, cesaret, kişilik sahibi bir gençlik olacaktır. Bana sorarsanız, günlük yaşamın gereksinimlerini karşılayacak bilgi ve beceriyle donanmış olmak, hafifmeşrep entelektüellikten bin kez evlâdır.

Kur’an, diğer ders kitaplarının arasına, adeta bir çeşni hüviyeti ile sokulamaz. Kur’an, matematik, coğrafya, fizik kitaplarının yerine de okutulamaz. Kur’an, bir ansiklopedi de değildir. Kur’an, bir dünya/kâinat görüşü verir, bilginin yorumlama ve uygulanmasına yardımcı olur. Bu çerçevede, din eğitimine özen gösteren ülkelerin öğrencilerin sağlıklı kalmalarına yardımcı olmak üzere müfredatın başına “fizyoloji”yi yerleştirdiklerini biliyorum. Bunun hemen arkasından da “anadil” geliyor. Gerekçesi de şu: “Ne kadar iyi konuşursanız, telâffuzunuz, kelime seçiminiz ne kadar iyiyse, başkalarına o kadar yararlı olursunuz.”

OKUMAK, YAŞAMAKTIR

Şu anda yakın çevremdeki insanlara bakıyorum çoğu Kur’an okumuyor. Bazıları okuyor ancak anlamını bilmiyor. Bazıları anlamını bilsede, Kur’an çerçevesinde yaşamıyor. Böyle olunca da hacılar, hocalar yani dindar insanlar kimi zaman çevresine model olamıyorlar.

Oysa Müslüman her hali ile Efendimiz(sav)’i örnek alarak bir yaşam sürdürmesi gerek. Oturmasından, ibadetinden, iş ahlakına varana kadar…

Evet, Kur’an bizim başımızın tacı, gönlümüzün ilacı ama onu sadece cenazelerde okumakla, okumuş sayılmayız.

Şahsen, Kur’an ile 38 yaşında tanıştım. Hocam yok, On Derste Kur’an Alfabesi diye bir kitaptan öğrendim. Çok şükür, defalarca okudum, meal ve tefsirlerini okudum ve okumaya devam ediyorum.

Dünya ve ahiret hayatıma ışık tuttu, doğruyu yanlıştan ayırmayı öğretti. Zihnimi, kalbimi, ruhumu, davranışımı şekillendirdi.

Biz Kur’an nurundan uzaklaştıkça, karanlıklara çöktük, yeniden dirilmek istiyorsak, Kur’anı anlamıyla öğrenmeliyiz. Bunun için camilere gelen insan sayısını artırmalıyız.

Konu, uzun ancak bu kadarı ile bugün yetinelim. Peki kalın sağlıcakla.