Bir zamanlar dış mihrakların-yabancı sermayenin, yükselttiği ekonomimiz bazı görüşlere göre dış mihraklar tarafından çökertilmeye çalışılıyor. Denmesine karşılık Hazine ve Maliye bakanı Nurettin Nebati’nin sözleri son derece önemli “dışardan her hangi bir saldırı yok, bize güvendiğiniz inandığınızda ekonomi sorununu çözeriz.”  Bazılarına göre dış güçler tarafından gerçekleştirildiği gündeme taşınıyor.  Öyle görülüyor ki bunun pek çok alıcısı var.

Türkiye geçmişte çok büyük krizlerle yaşadığı doğru. Ama doğru olmayan bir şey var, o da Türkiye’deki yoksulluk şartlarının geçmişe göre çok değiştiği. Dünün temel ihtiyaçları ile bu günün temel ihtiyaçları arasında büyük farklılıklar var. Bu gün temel ihtiyaç olarak kabul edilen kalemlerin ulaşabildiği son krizle birlikte çok daha zor hale geldi.

  

Konuyu daha basit bir şekilde açıklayabiliriz. 90’lı yılların hiper enflasyonlu yıllarında belki dolar istikrarlı bir şekilde sürekli yükseliyordu ve buna karışlık TL büyük kaybı olsa da o dönemde insanların kapısında araba ya da cep telefonu yoktu ve temel ihtiyaç haline gelmemişti. İnsanlar kışa girerken birçok temel ihtiyaç maddesini kış erzak alarak hazır hale getirirdi!

İşte krizin bugünkü açmazı ve büyüklüğü maalesef bu noktada yatıyor. Günümüzde milyonlarca insan ve çoğu eve birden fazla maaş girmesine rağmen bir ayda kazandığı para ile ay sonunu getiremiyor.

Bunun birçok nedenlerini uzmanlar ve Türk –Alman Ekonomisti Prof Daron Acemoğlu da her fırsatta gündeme getirdiler. Ve yıllar önceden kriz dönemine kadar “bu lüks yaşamın aynı tonda devam etmeyeceğini” hep açıkladılar.

Elbette insanlarımızın konfor içerisinde yaşamaya ihtiyaçları var. Ama bu kadar lüks yaşamayı da hak etmiş değiliz. Az üretip çok harcadığımızda işte sonuç olarak krizi yaşamaktayız. Bu krizi yıllar öncede yaşadık. En son krizi 2001 yılında da yaşamıştık. Ondan sonrada zaman zaman krizle karşı karşıya kaldık. Evet, bu yıl 200 milyar doların üzerinde bir ihracatımız var. Ama bunun %82 sini ithal yoluyla ihracat yapıyoruz. Katma değeri yüksek mal üretemediğimiz için İthalatla ihracat birbirini karşılamıyor. Ve devamlı bütçe açığı veriyoruz.

İşte bu kriz bize katkı sağlayabilir. Özel sektör katma değeri yüksek mal ürettiğinde bu açık kapanacak ve o zaman yaşama lüksünü hak edeceğiz.

Öte yandan:

Dünyanın birçok yerinde krizler yaşanıyor. Bu krizler çıktığında pek çok ülkede kargaşa baş gösterdi. Marketlerin yağmalanması, bankalara saldırılması oralarda alışagelmiş vakalardandır.

Bizde giderek zayıflasa da hala güçlü aile bağları bu tür sosyal patlamaları engellemekte olduğunu biliyoruz. Ülkemizde yaşayan her birey atalarının kanıyla sulanmış toprakların kıymetini bilmektedir. Bunu hiçbir ülkede görmek mümkün değil.

+++

Türkiye’de siyaset, tıpkı diğer demokratik ülkelerde olduğu gibi,  toplumsal yapıyı mümkün olduğu mertebe modern eden bir kurum olmaktan çıkartıp, her şeye hükmeden dev bir aparata döndüren etken sadece iktidarın kendisi değil, bir diğer etkende sivil toplumun farkında olmadan ya da olarak kendi varoluş mantığına ters biçimde, gereğinden fazla siyasallaşması, siyaset merkezli düşünmesi. Oysa sivil toplumun asıl görevi siyaset üstü değerler üretmek, demokrasiye bu değerler üzerinden katkı sağlamaktır. Demokrasinin kurumsallaşması dediğimiz bu sürece iktidarın katkı sağlaması elbette beklenir. Ancak günün sonunda en önemli motivasyonu seçim kazanmak olan iktidarın bu anlamda bir kurumsallaşmasının öncüsü olacağını beklemek de eşyanın tabiatına aykırı. Bu yönüyle demokrasi kalitemiz, sivil toplumun göstereceği performansla eş düzeydedir demek abartılı olmasa gerek.

Kitlelerin siyasi icraatlara getirilen eleştirileri ikna edici bulması ancak, eleştirenlerin etki gücüne sahip olduğu alanlarda “kurumlarda, uygulamalarda” somut olarak gözlemlenebilecek bir dönüşüm sergilemesiyle mümkün. İlkesiz bir siyasi eleştiri, kendi hayatında düzeltemediği sorunları başkalarına yöneltenlerin yaşadığı sorunları psikolojik sapmayı ifade etmekten başka bir anlam taşımaz.

Bu krizlerin başat nedeni: Yılların birikmiş sorunlarını da üst üste koyduğumuzda yeteri kadar katma değeri yüksek mal üretip ihraç edemediğimizden kaynaklandığını burada belirtmek isterim.

Yaşamakta olduğumuz krizden ders almak zorundayız.