Önceki gün eskimeyen dostları ziyaret etmiştim. Özellikle sılay-ı rahim yaptığım akrabalarım bu ziyaretler sonrası içimde manevi hazlar kabardı, mutlu oldum. Eşi dostu ihmal etmemek gerek! Zaten farz biliyorsunuz…

Bu ziyaretlerde dostlar, ülkenin yarını ve gündeme yönelik neler düşündüğümüzü sordular. Ben de hiç düşünmeden, yarınlarımızın daha iyi olacağını söyledim. Şaşırdılar!

Kimileri kaygılı ve dolu, özellikle israfın çok olduğunu, ülkenin yeni kaynaklar bulması için araştırmaların artırılması gerektiğini; ailede yaşanan kırılmaların önüne geçilmesini, en önemlisi de işsizliğin olduğunu vurguladılar. 

Fakat, kaygılı olanlar kadar ümitli olanlarda vardı, onlar farklı pencereden bakıyorlar, ülkemizin çok güzel noktalara geldiğine inandıklarını ifade ettiler.

Tabi ki son söz bize düştü. Bende onlara, en önemli sorunumuzun eğitim olduğunu, insanımızın üretmeyi, tasarruf etmeyi, kutsal değerlere sahip çıkması gerektiğini belirttikten sonra; bu nasıl olacak diye sordular. “ Okuyarak, araştırarak, biraz da kaygılanarak diye…! Yorum yaptım. Açar mısın? Dediklerinde onlara;  Evet, gecelerimiz çok karardı, ümmet sıkıntılı. Ancak çok kararan gecelerin sabahları da aydınlık olur bilirsiniz…

MEIN BALIKÇISI

Bir zamanlar Mein Balıkçısı diye talihi ile meşhur bir adam varmış. Mein kıyılarında balık çok az tutulduğu halde, bu adam ne zaman balığa çıksa boş dönmez, sepetler dolusu balıkla gelirmiş. Adam bu yüzden para kazanırken, talihi de dillere destan olmuş. O kadar ki birinin fazla talihli olduğunu anlatmak için, “Mein Balıkçısı gibi talihli” demek adet haline gelmiş.

Günün birinde balıkçı ölmüş. Cenazesi için evine gelenler, Mein Balıkçısının evinde, balık ve su üzerine zengin bir kütüphane olduğunu hayretle görmüşler; adamın neden balık avından boş dönmediği o zaman anlaşılmış… (Z. Baran İlham Veren Başarı Öyküleri)

Değerli dostlar, gerek toplumdaki sosyal hastalıklar ve gerekse ülkemizin kalkınması için vatandaşın öncelikle en azından kendisine yetecek kadar bilgiye sahip olması ve bilgileri doğru kullanması, sorumluluklarını da yerine getirmesi gerekiyor.

Herşeyi devletten beklemek yanlıştır, kaldı ki millet devleti oluşturmaktadır. Yani vatandaşlar ne kadar üretime önem veriyorsa, devlet de o kadar üretken olur. Ya da vatandaş ne kadar israfsız ise devlette o kadar(genelde) az israf yapar. Daha net olarak ifade edelim, “Layık olduğumuz şekilde yönetiliriz!”(Hadis)

HERKES ELİNİ TAŞIN ALTINA SOKMALI

Ülkemizde bir takım sıkıntılar var, doğru. Dün vardı, bugünde var, yarında olacak. Kendi evimizin ne sıkıntıları var da koca devletin sıkıntısı olmaz mı? Bu sıkıntıları aşmak da bizlere düşer. Nasıl mı? İnsana yatırım yaparak ve taşın altına elimizi koyarak!

Eğer israftan söz ediyor isek ya da hastalıklardan veya terörden burada önce kendimizi sorgulamalıyız. Anneler, babalar, öğretmenler, din görevlileri, ustalar, basın, sivil toplum ne yapar?

Oyu verdim, bir kenara çekileyim denmez. Denmemeli, sorunların bir ucundan da bizler tutmalıyız. Haksızlık karşısında susmamalıyız, iyileri desteklemeliyiz, bunun içinde bilinçli bir topluma ihtiyaç vardır.

Adam, kendi hatalarını hiç söylemiyor, sürekli birilerini itham ediyor, doğrusu bu yaklaşım tarzını eksik, kusurlu buluyorum.

Hani birkaç gün önce yazmıştım ya, herkes kendi evinin önünü süpürürse, sokak tertemiz olur diye. İşte böyle bir şey, her insan, örgüt, kurum kendine düşeni yapmak zorundadır. İşte kalkınmış toplumlar böyle davranırlar.

Söylenecek çok söz var, bugün de burada bırakalım.

Peki kalın sağlıcakla.