Malumunuz 3 Ayların Başlangıcı olan Regaip Kandilini idrak ettik.

Hz. Peygamber efendimiz kimi zaman dilimlerinin özel olduğundan bahsetmektedir.

Aslında biz, zamanın bizzat kendi varlığından kaynaklanan bir değeri olmadığını bilmekteyiz.

Allah Resûlü’nün bu bağlamda haber verdiği özel zaman dilimlerini hikmet boyutu çerçevesinde değerlendirerek, insanlar için günahlarının affına vesile kılınmış ilâhî lütuf zamanları olarak görmek yerinde olacaktır.

Ebû Hüreyre’den gelen bir rivayette Allah Resûlü cuma gününden bahsetmekte ve

“Onda öyle bir an vardır ki şayet bir Müslüman kul namaz kılarken o âna rastlar da

Allah’tan bir şey isterse, (Allah) ona dilediğini mutlaka verir.”[1] buyurmaktadır.

Öyle anlaşılıyor ki, bu zaman dilimlerinin kutsallığı, Allah’ın onlara yüklediği değere dayanmaktadır. Örneğin Kur’an’ın Ramazan ayında ve Kadir gecesinde indirildiği, Kadir gecesinin, bin aydan daha hayırlı bir gece olduğu Kur’an’da ifade edilmektedir. Hadisler ise

Kadir gecesini ihya edenin geçmiş günahlarının bağışlanacağını haber vermektedir.[2]

Benzer şekilde Allah Resûlü, üç aylardan Recep ve Şâban ayına, bu ayların sonuncusu ve tüm senenin sultanı olan Ramazan’a hazırlayıcı olmaları bakımından değer vermiş ve bu aylarda bulunan birtakım geceleri ise özellikle ibadetle geçirmiştir.

Bu gecelerden biri olan Şâban ayının on beşinci gecesiyle ilgili olarak Allah Resûlü şöyle buyurmaktadır: “Allah Teâlâ, Şâban’ın on beşinci gecesi dünya semasına iner (rahmet nazarıyla bakar) ve Kelb kabilesine ait koyunların kıllarının sayısından daha fazla kişiyi bağışlar.” [3]

Mübarek Üç Aylar

Recep ayı, içinde Regâib ve Mi’rac gecelerini saklarken, Şâban ayı Berât gecesi ile taçlanmaktadır. Böylesi zamanların değerini, Allah’ın insanlara olan bitip tükenmez rahmetine bağlamak en doğru yaklaşım olarak görünmektedir. Allah Resûlü’nün,

“Allah’ım! Recep ve Şâban aylarını hakkımızda mübarek eyle, bizi Ramazan ayına ulaştır.”[4]  diye ettiği duanın arkasında da inananları Kur’an iklimlinin egemen olduğu Ramazan ayına hazırlama arzusu yatmaktadır diyebiliriz.

Önem atfedilen bazı gecelerin ise, özel bazı olaylarla ilgili olduğu anlaşılmaktadır. Söz gelimi İsrâ gecesi, asıl kutsallık ve değerini mi’racın ilk basamağının bu gecede gerçekleşmesinden almaktadır. Bu gecelerde bulunan ortak özellik, insanları dünyevî bağlardan kopararak semavî yüceliklere götüren olayların meydana gelmiş olmasıdır. İsrâ ve Mi’rac gecesinde Hz. Peygamber’in şahsında, insanoğlu Rabbine erişmiş, Kadir gecesinde ise, ilâhî akış tersine döndürülerek semadan insanlığa Kur’an inmiştir.

Geceyi Değerlendirmek

Hadislerde bu gecelerin önemli olduğu vurgulanmak suretiyle, zaman şeridinde insanlar için tüm yılı kaplayacak olan rahmet menfezleri oluşturulmuş olmaktadır. Dolayısıyla değerli ve kutsal olan bu geceler bağışlanma dileyen insanların, içe dönerek hayatlarını gözden geçirdikleri ve hayatın koşuşturmasından biraz olsun kendilerini soyutlayarak yaratılış amaçlarını sorguladıkları zaman dilimleridir.

Aslında insanlar senenin tamamında tüm geceleri değerli görerek ibadet ve tefekküre davet edilmekte;

“Gecenin bir kısmında da uyanarak sana mahsus fazla bir ibadet olmak üzere teheccüd namazı kıl ki, Rabbin seni Makâm-ı Mahmûd’a (övgüye değer bir makama) ulaştırsın.”[5] âyeti bunu dile getirmektedir.

Kur’an’ın ilk inen sûrelerinden olan Müzzemmil sûresindeki ilk âyetler de, Hz. Peygamber’e gece kalkmasını ve gelecek vahiy için hazırlık yapmasını emretmektedir. Aynı âyetlerde

“Gerçekten gece kalkışı hem daha etkili, hem de söz bakımından daha sağlam (berrak) olur.”[6] denilmekte ve geceleyin yapılan ibadetlerin ve edilen duaların, gece uykudan kalkmanın tüm meşakkatine rağmen çok daha tesirli olduğu anlatılmaktadır.

Amr b. Abese “Allah’a biri diğerinden daha sevimli gelen zaman var mıdır?” diye sorduğunda Hz. Peygamber’in “Rabbin kuluna en yakın olduğu vakit gecenin son yarısıdır. Eğer o saatlerde Allah’ı zikredenlerden olmaya gücün yeterse, sen onlardan ol.”[7]  şeklindeki cevabını da gece yapılan ibadetlerin daha tesirli oluşu hakkındaki Kur’an ifadeleri ışığında değerlendirmek uygun olacaktır.

İbadete Ağırlık Verme Zamanı

Receb ve Şâban ayları, Peygamber Efendimizin oruç tutmaya büyük önem verdiği aylardır.[8] Fakat Hz. Peygamber, bütün ayı oruçlu geçirmenin Ramazan’ın şerefine özel bir durum olarak kalmasını istediğinden olsa gerek, Receb ayı orucundan bahsettiği bir hadisinde bu ayın tamamının oruçlu geçirilmesini hoş görmediğini belirtmiştir.

Bazı vakitlerin, kendilerinde cereyan eden hâdiseler sebebiyle diğer vakitlerden daha mübarek oldukları Kur’an ve sünnetin bizlere bildirdiği bir gerçektir. Ancak bu vakitlerin insanlar için de bereketli olabilmesinin en temel şartı; Allah’a kulluk bilinciyle geçirilmeleridir. Yine yılın hangi ayı, günü ve saati olursa olsun kulluk bilinciyle geçirilirse o zaman dilimi azizdir, mübarektir, özeldir. Nice mübarek vakitler vardır ki, değerini bilmeyip gafil olanlar için ancak bir kayıptır.

Bütün vakitler, Allah’ın insanlara sunduğu birer nimettir. İnsan değerlendiremediği müddetçe vaktin mübarek olmasının ona bir fayda sağlamayacağı da bilinmesi gereken bir gerçektir. Bu vakitlerin huzur, bereket, af ve mağfiretinden yararlanabilmenin yolu; Peygamber Efendimizin öğrettiği gibi, Allah’ın rızasına erişebilmek için az da olsa devamlı ibadet etmektir.[9] Her ânında Allah’ın hoşnutluğunu gözeten bir kul, hangi gün olduğu tam olarak bilinemeyen Kadir gecesine de erişecek, diğer mübarek vakitleri de hakkıyla ihya edebilecektir.

İnanan insanlar, Kur’an ve sünnet ölçüsüne göre zamanını şekillendirmeli; kulluk şuuruyla, hizmet bilinciyle geçirilmeyen her ânın zarar ve ziyan olacağı gerçeğini unutmamalıdır.