Dosdoğru olmak, zorluğuna rağmen, imkânsız değildir. Zira dinimizde güç yetirilmeyecek bir yükümlülük yoktur. Allah hiç kimseye güç yetiremeyeceği yükü yüklemez Ayet-i kerimede; “Emrolunduğun gibi dosdoğru olmaya devam et!”[1] Buyrulmaktadır. Peygamber Efendimiz  bu âyetten ötürü, “Beni Hûd sûresi kocalttı”[2] buyurmuştur Nimet, ikrâm ve iltifat, “Rabbimiz Allah’tır diyen, sonra da dosdoğru gidenler” içindir. Yani iman ve doğruluk (istikamet) sebebiyledir. Bütün bunlar iman ve istikametin insan hayatında ne kadar önemli iki esas olduğunu göstermektedir. Zira büyük ikramlar, kıymeti yüksek olanlar içindir. Ayet-i kerimede ; “Rabbimiz Allah’tır diyenler sonra da dosdoğru olanlar için ne korku vardır ne de hüzün. Onlar cennetliktir. İşlediklerinin karşılığı olarak cennette temelli kalacaklardır.”[3] Buyrulmaktadır. Ebû Amr Süfyân İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi: - Yâ Resûlallah! Bana İslâmı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: - “Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol!” buyurmuştur. Bu iki cümleciktir. Hadisin bir başka  rivayetinde ise ; “Rabbım Allah’tır de, sonra dosdoğru ol!”[4] şeklindedir. Tevhid ve istikamet (doğruluk), İslâm’ın tanıtımında iki temel unsurdur.. Her şeyden önce istikamet, hâlis bir tevhid inancına dayanmalıdır. Temelinde tevhid bulunmayan istikametten söz edilemez. Hayata istikâmet veren Allah’ın birliği inancıdır. Zira gerek âyetlerde gerekse hadislerde “Rabbım Allah” dedikten sonra “doğru olmak”tan bahsedilmektedir. Doğrulukta kalbin ve dilin dürüstlüğü pek büyük önem arz etmektedir. Kalp, beden ülkesindeki tüm organların reisidir. Tek Allah’a iman edip dürüstlüğü benimseyen bir kalp, diğer organları etkiler. Dil, kalbin tercümanıdır. Onun doğruluğu ve eğriliği de diğer organların tavırlarına tesir eder. [1] .Hud suresi,112.ayet [2] .Tirmizi [3] .Ahkâf suresi, 13-14 ayetler [4] .Müslim,Tirmizi