İnsanlar ve ülkeler korona virüse ve etkisine alıştılar. Büyük çoğunlukla eve çekilen insanlar alması gereken tedbirlere özen göstermeye çalışmaktadır. Bu tedbirler kapsamında eve çekilmeyle insanlar kendilerini yeni bir yaşam alanının da buldular. İnsanlar bugüne kadar bir günün çoğu zamanını dışarıda geçiriyordu. Çocuklar okulda, anneler iş ortamında ya da tek başına evde, babalar ise iş ve çalışma hayatında zamanlarını geçirmekteydiler.

Yeni durumda ise ailenin bütün fertleri 7 gün 24 saat evdeler. Bu evde kalma zorunluluğu her aile için başlangıçta eğlenceli olabilir. Lakin günler geçtikçe sorun ve sıkıntılar artmaya başlar. Bu sıkıntılarla baş etme gücüne alışkın olunmadığı için zaman geçtikçe çatışmaya dönüşebilir. Bu süreçte yapılması gereken iki davranış vardır; Birincisi sabır ikincisi ise değişim ve gelişim yönünde alınan tavırlardır.

Sabır her olay ve durum için zorunlu olduğu gibi bu travmatik vakalar esnasında daha da zorunluluktur. Öncelikle eşimize, çocuğumuza, başımıza gelen musibet görünümlü derde sabır edelim. Çünkü sabır durmak ve düşünmek demektir. İnsan durduğu ve düşündüğü zaman duygularını öteleyerek aklıyla hareket eder. Aklıyla hareket eden insan sonrasında pişman olacağı söz ve davranışlarda bulunmaz. Duygularımıza yenilmemek, kalp kırmamak, sözlü ya da fiili şiddete sebep olmamak için sabırla hareket etmek gerekir.

Arthur Schopenhauer, “Değişmeyen tek şey değişimin kendisidir.” demiştir. Bizde bu süreçte değişeceğiz. Peki, bu değişim çatışma, kavga, huzursuzluk, ayrılık şeklinde mi olacak yoksa dönüşüm ve gelişim şeklinde mi olacak?

Bu değişim; dönüşüm ve gelişim şeklinde ortaya çıkabilirse yanında çözüm, huzur, mutluluk, birliktelik getirecektir. Bunlarsa aile ve ev içinde mutluluk getirecektir. Değişimi gelişime dönüştürmekse birinci davranış örüntüsü olan sabırla gerçekleşir. Sabreden insanlar ellerindeki değişim fırsatını gelişime çevireceklerdir. Çeviremeyen ailelerde stres, öfke, kavga ve ayrışmalara neden olacaktır. Bu ayrışmanın giderilmesinde evin içerisindeki her birey sabretmelidir. Lakin asıl sabırlı olması gerekenler anne, baba ve evin yaşça büyük olanlarıdır. Çocuklar anne babanın verdiği tepkiyi modelleyerek davranışta bulunurlar. Çocuklardaki davranışları eleştirmeden kızmadan önce anne baba kendine sormalıdır; ben hangi davranışımla bu davranışa örnek oldum demelidir. Ondan sonra çocuklarıyla sakin ve olumlu şekilde iletişim kurması gerekir. Bu şekilde iletişim kurulduğunda yangına benzin dökülmemiş olur yoksa iletişim çatışmaları artarak devam eder ve içinden çıkılmaz hal alır. İçinden çıkılmayan durumlar ise kopuşların, ayrılıkların devamı olur. Şu an için ailenin hiçbir ferdi evden ayrılamasa da sokağa çıkma yasağı ortadan kalktığında bu yaşananlar veya yaşatılanlar unutulmaz ayrılıklar ortaya çıkartacaktır. Bu ayrılık fiziksel ve resmi şekilde olmasa da gönül ve beden ayrılığı olarak kendini gösterir.

Geçmiş yıllardaki salgın, deprem, savaş, işsizlik vb. travmatik kriz durumları ortadan kalktığında ayrılık durumlarındaki artış istatistiksel araştırmalarda ciddi şekilde görülmüştür. Bizde bu sonuçlar içinde yer almamak için evimizi aile içi iletişimin güçlü olduğu bir yuva haline dönüştürmeliyiz. Mevlana’nın dediği gibi “Hamdım Yandım Piştim” Sıkıntılar, sorunlar ve problemler bu yuvada pişip aş olmalı, aşk olmalı ve huzur olmalıdır. Huzur haline getiremediğimiz güzellikler, olumluluklar bile zulümdür, eziyettir. Salgın ve dert olarak gelenleri ders olarak gördüğümüzdeyse huzur ve mutluluk olur. Bu sayede insanlar birbirinin kıymetini daha iyi anlar.

Değerli okurlarım öncelikle rahat olun. Yaşamımızda bugüne kadar neler gelip geçmedi ki? Bu güne kadar birçok zorlukları aşmayı başardıysak bundan sonrasını da başarabiliriz. O nedenle gönlünüzü ferah tutun.

Unutma derdinin dermanı bu dertte… Sabırla şükürle piş ocakta kurtul hamlıktan.