BİR kaç gün önce önemli konumda olan bir Ak Parti yöneticisi ile bir mekânda sohbet ediyorum.

Genel siyaset, yerel siyaset derken konu döndü dolaştı belediyelere ve başkanlarına geldi.

Çok enteresandır, bu Ak Partili isimde en az sokaktaki vatandaş kadar şikâyetçiydi…

Neyden şikâyetçiydi peki?

  • Belediyede 2 buçuk yıldır kurulamayan kadrolardan…
  • 2 buçuk yıldır sadece şunu yapacağız, bunu yapacağız deyip hiçbir şeyin yapılmamasından…
  • Sokaktaki seçmenle, muhtarla, STK temsilcileriyle, basınla, diğer ilçe başkanlarıyla velhasıl Ak Parti seçmeniyle başkanın hep kavgalı olmasından…
  • Ne partiden ne diğer dinamiklerden, hiç kimseyi dinlememesinden ve her fırsatta ‘beni cumhurbaşkanı gönderdi’ demesinden…

“Peki, bu durumun sonu ne olacak?” dememe kalmadan yan masada bir belediye bürokratından, (hem de kendi döneminde göreve getirdiği bürokrat) cevap geldi:

  • Başkan burnundan kıl aldırmaz, hiç kimseye de eyvallah etmez, görev süresi dolar tekrar Ankara’ya döner gider…

İşte işin özeti de bu…

Gelen çeker gider de, bu memleketin yılları heba olur…

Peki, Maraşlı’nın umurunda mı?

İstisnalar kaideyi bozmaz ama büyük çoğunluk, cüzdanına dokunmadığın sürece “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” der geçer…

BAŞKANA BURUN KILI UYARISI!

ZENGİN yaşlı bir adam bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır, İlaç alır, geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder. Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrının sebebini anlayamaz sadece ağrı kesiciler verip, gider. Fakat adamın baş ağrısı geçeceğine daha da artarak sürer. Baş ağrısının yanında gözleri de yaşarmaya baslar. Başka doktorlar çağrılır. Adam ağrıyı kesene servet vaat eder. Ama doktorların hiçbiri ağrıyı kesemediği gibi sebebini de bulamaz.

Baş ağrısından geceleri de uyuyamayan adam iyice kötüleşmiştir. Baş ağrısı ve devamlı gözyaşları hayatı çekilmez kılmıştır. Tedavi için yurtdışına da giderler, hastanede uzun bir süre kalır, çeşitli testler yaparlar bir türlü doktorlar teşhis koyamaz.

Memleketine evine dönmesini orada dinlenmesini daha doğrusu son günlerini evinde geçirmesi tavsiye edilir. Zengin adam ne yapalım kaderimiz böyleymiş deyip çaresiz evine döner.

HÂLBUKİ ÇÖZÜM ÇOK BASİTTİR!

BİR gün, yaşlı adam kendini iyi hissetsin diye eski berberi çağrılır. Berber yataktan kalkamayan yaşlı adamı tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler. Berber bir an düşünür ve der ki;

- Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın.

Adamın burnunu kontrol eder;

-Hah işte! Kıl dönmüş. Sorun değil ben hallederim.

Deyip yaşlı adamın şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker. Ev halkı yaşlı adamın müthiş çığlığıyla odaya koşar. Berber canı çok yanmış olan yaşlı adamın elinden zor alınır ve cımbızın ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla evden kovulur.

Adamın burnu kanlar içindedir. Pansumanlar yapılır, adam yatıştırılıp tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah yaşlı adam aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire değip gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan yaşlı adam, vaadini yerine getirir. Berberi çağırtır ve ona bir servet bağışlar…

SÖZÜN ÖZÜ; Burnundan kıl aldırmayanların başı çok ağrır…

YATACAK YERİ YOK

BURNUNDAN KIL ALDIRMAYANLARIN

GEREK yerel ve gerekse diğer resmi kurumlarda burnundan kıl aldırmayan yönetici ve bürokrat ve kraldan çok kralcıların…

YATACAK YERİ ÇOK

BÖYLE BAŞKANLARIN

KENDİ yapamadıklarını yaptığı için kıskançlık krizleri ile önüne setler çekenlere rağmen hiç takmadan hizmetini sürdüren başkanların…