“Bir günü bir gününe eşit olan ziyandadır.” hadisi şerifinden yola çıkarak günümüzde gündemin ana konusundan biri olan “Asgari ücret ne kadar olmalı?” sorusuna cevap vermek zor olmasa gerek.

 Evet, değerli okurlarım ve sevgili hemşerilerim! Günümüzün şartlarını göz önünde bulunduracak olursak özellikle kendi memleketimizdeki ekonomik yani finansal açıdan bir ailenin aylık geçimini sağlaması için istatistiklere baktığımızda şunları görmekteyiz:

Eğer aile kirada oturuyorsa bir evin kirası en az tabii ki yerine göre (site veya tek blok gibi) değişiyor, “800tl ile 3.500tl” arası bir sayısal değer çıkıyor. Hatta bu daha da (lüks yaşama göre) artabiliyor.  

Bunun bir de aidatı, suyu, elektriği, doğalgazı, mutfak parası gibi çeşitli masrafları da dahil ettiğimizde yaklaşık en az yine aylık “400tl ile 1.500tl” arası bir sayısal veri çıkıyor. Hal böyle olunca toplamda “1.200tl ile 5.000tl” arası bir sayı çıkıyor. Bu da tek maaşla çalışan bir ev için şu anki asgari ücret “2.020tl” yetersiz geliyor.

Bir başka ifadeyle örnek verecek olursak: onikişubat ilçesinde merkez bir konumda kirada oturan bir vatandaş en az “1000tl” ev kirası ödüyor. Buna “160tl” aidat, “70tl” su, “100tl” elektrik, “50tl” doğalgaz, “400tl” mutfak masrafı, “özellikle kış aylarında “500tl” yakıt ücreti eklediğimizde toplamda karşımıza “2.280tl” çıkıyor. Bunun içerisine ulaşım masrafı ve varsa çocukların eğitim ve sair ihtiyaçları hariç. Gezi, tatil ve sosyal faaliyetler de cabası…

Görüldüğü üzere ortada büyük bir sorun var! Hatta korkunç bir durum maalesef! Diyeceksiniz bu millet nasıl geçiniyor? Nasıl geçinsin; ya bankanın esiri oluyor borç batağına saplanıp ömür boyu banka faizi ödüyor ya da eşten dosttan borç alıp töhmet altında kalıyor. Olmadı sağdan soldan dileniyor…

Bu kadar zengin bir ülke olmamıza rağmen ne hikmetse bir türlü refah seviyemiz yükselmedi gitti! Bu konuda başta hangi hükümet olursa olsun; bu maalesef Türk milletinin kanayan bir yarası oldu ve şu gün olmuş hala akıp gidiyor… Üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi: “İçimizde bu kadar perişan hale getirilmeseydik; dışımızda bu kadar hürmetsizliğe uğramayacaktık.” Bir başka ifadeyle yeter artık! “Bir kişiye bin ekmek; bin kişiye bir ekmek.” Zihniyetinden çıkalım!

Burada şunu da unutmamak gerekir. Peki malı mülkü olan nasıl geçiniyor? Efendim onlara soracak olursanız onlar garibandan da perişan… Hazır cepten yiyoruz ve bu gidişle bizler de gariban sınıfına gireceğiz diyorlar. Hiçbiri de hamd olsun iyi, demiyor(!) Zekatını, fitre ve sadakasını bile ödemiyor; velhasılı memlekete ve kendisine faydası yok. Yapanlar varsa da on parmağı geçmiyor. Bu iş de on kişiyle olacak iş değil ne yazık ki!

Ne diyelim efendim! Hz. Allah (c.c.) kimseyi gördüğü günden geri koymasın ve hiçbir kuluna muhtaç eylemesin. Milletimize ve ülkemize helal kazanç ve bereket, bolluk, zenginlik ve sağlık versin. Haramdan, israftan, müsriflikten, cimrilikten, hasislikten, şükürsüzlükten ve nemelazımcılıktan korusun. Birliğimizi ve dirliğimiz daim etsin. Adaletten ve doğruluktan şaşırtmasın. Zenginin fakire bakmasını nasip etsin. Olanın olmayana vermesini nasip etsin. Açgözlülükten ve doyumsuzluktan korusun. Basiret ve akıl versin. Hoşgörü ve anlayış versin. İslamiyet’i hakkıyla yaşayıp yaşatmayı nasip etsin. (Amin!)