AİHM kararları ülkemizde sık sık gündeme gelmekte ve tartışılmaktadır. Nasıl gündeme gelmesin veya tartışılmasın üye ülkeler arasında en fazla şikâyet edilen ülkelerden biriyiz. Bugünlerde de Sayın Cumhurbaşkanımızın söylediği sözlerle yine gündemde. Peki, nedir bu AİHM ve ülke olarak karnemiz nasıl?

Avrupa Konseyi 1949 da kuruldu ve Türkiye kurucu üyeler arasında yer alıyor. Konsey üyeleri bir yıl sonra yani 50 de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini imzalamış ve 1953’te yürürlüğe sokmuş.  Bu sözleşmeyi kabul eden ve sözleşmeye taraf olan ülkelerin uyumunu denetlemek amacıyla Fransa’nın Strasbourg şehrinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kurulmuş. Mahkemeye ülke veya birey bazında başvuru yapılabilir. Özellikle ülkelerinde temel haklarının çiğnendiğini düşünen bireyler başvuruyor. Mahkemenin amacı; Sözleşmede belirtilen hakların korunmasını sağlamak ve denetlemektir. Mahkeme yargılamayı, sözleşmede yer alan maddelere göre yapıp ona göre karar veriyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, sözleşmeye taraf olan devletlerin sayısına eşit sayıdaki hâkimlerden oluşmakta ve hâkimler, 9 yıllığına seçilmekte olup geldikleri devlet adına değil, kendi adlarına tarafsız bir yargıç olarak katılıp sözleşme esaslarına göre karar vermektedir.

Ülkemizin kurucular arasında yer almasına bakmayın siz, en çok şikâyet alan ülkeler arasında. İşin kötü yanı kurucu üye olduğu halde AİHS’nin denetim sürecine bireysel başvuru hakkını 1987’de, AİHM’nin zorunlu yargı yetkisini ise 1990’da kabul etmiş. Bu da sıkıntıların neden bizde çok yaşandığını ve neden en mızıkçılar arasında olduğumuzu gösteriyor olsa gerek. Yapılan bu itiraz ilk değil, daha önceki yıllarda da birçok mahkeme kararı reddedildi. Tam Demokrasiye geçene kadar bu böyle devam edecek gibi görünüyor.

Peki, biz bu mahkemenin kararlarını neden kabul etmek zorundayız veya neden etmeliyiz?

İlkin ülke olarak yaptığımız bu anlaşmaya uyacağımıza dair kararların altına imza attık. Kararda imzamız var, bu kararları kabul ettiğimize ve bu kararlara uyacağımıza dair.

Saniyen, Anayasamızın 90. maddesi gereğince; Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Uluslararası Antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasa aykırılıkla ilgili Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası hükümler esas alınır. Anayasaya göre yönetilen bir ülkede bu madde gereğince kabul etmek durumundayız.

Yani kaçış yok ve biz bu kararları kabul etmek zo-run-da-yız. Bir kere antlaşmanın altına imza attık, ikinci olarak konseyin kurucu üyesiyiz son olarak da buna uyacağımızı ve bu kararların bizi bağladığını kendi Anayasamızın 90. Maddesinde beyan ediyoruz.

Bu mahkemeye göre Rusya ile Türkiye insan hakkı ihlallerinde ilk sıralarda. Daha önceki dönemlerde de insan hakları ihlallerinde birçok vatandaşımız bu mahkemeye başvuruda bulundu. Örneğin eski Cumhurbaşkanlarından Abdullah Gül’ün eşi başörtüsü nedeniyle başvuru yaptı. Sayın Cumhurbaşkanımız şiir okuduğu için aldığı cezadan dolayı, sabıkasının kaldırılması için ve milletvekili olabilmek amacıyla üç defa AİHM’ye başvurdu. Ve daha isimlerini bilmediğimiz binlerce insan haklarının ihlal edildiğini gerekçe göstererek AİHM’ye başvuruda bulunmuştur. Davaların çoğunda şikâyetçi olan insanlar kazanmış, ülkemiz çok kez mahkûm edilmiş ve birçoğunda tazminat ödemiştir.

Başvuru için bir şart var. O da ülkende hukuk yollarının kapanması gerekiyor. İnsanlar yargılandıktan sonra usul gereği önce ülkesindeki üst mahkemelere başvuru yapmalı. Eğer ülkesindeki üst mahkemelerde aynı kararı veya aleyhinde bir karar veriyorsa AİHM’ye başvurabilir. Ülkende hukuk yollarını bitirmeden doğrudan AİHM’ye başvuramazsın. Önce ülkendeki mahkemelerde hakkını arayacak sonra ülkendeki mahkemelerin üstü olan AİHM’ye başvuracaksın.

Son olarak AİHM’nin verdiği kararları şahıs olarak kabul etmeyebilir veya itiraz edebiliriz. Zira birçok mahkeme kararında da aynı durum geçerli ama onlara uymak ve saygı duymak mecburiyetindeyiz. Onları yok sayamayız hele de ülke olarak altında imzamız varsa. Demokrasilerde ve hukuk devletlerinde en üstün şey hukuktur. Herkes hukukun üstünlüğü ilkesini benimsemeli ve bunu içselleştirmelidir. AİHM hepimize lazım, dün şimdiki yöneticilerimize lazımdı, bugün ötekine yarın belki de bize…