İslam ahlakının temel esaslarından kabul edilen ve Allah ile kul arasındaki iman ilişkisini düzenleyen değerlerden olan vefa, müminin Rabbi ile yaptığı ahit ve bu ahdin tutum ve davranışlarla hayata ve tüm mahlukata dair taşıdığı hassasiyettir.

 Ancak teknolojinin ve iletişimin çok hızlı geliştiği buna karşın duygusal ve manevi iletişimin örselendiği çağımızda vefa, bir ahlaki değer olarak toplumumuzda hızla unutulmakta ve gün geçtikçe de kaybolmaya yüz tutmaktadır. Bu sebeple önce vefanın, sadakatin ne olduğunu yeniden hatırlamak sonra hafızalara iyice yerleşmesi gerekmektedir.  Ahde vefayı toplumumuza kazandırmalıyız.
       Bizleri dünyada sıhhatli bir toplum oluşturabilmemiz için bir takım kurallar vardır. Bu kuralların en önemlilerinden biri de ahit ve ahde vefadır.
     Sözünde durma, verdiği sözlere bağlı kalma, özü ve sözü doğru olma anlamına gelen ahde vefa, İslâm ahlâkının en önemli prensiplerinden biridir. Ahde vefa kendini bilen insanların ahlâkî bir borcudur. İster insanlara, ister Allah’a karşı verilmiş olsun her ahit ve söz, yükümlülük şartlarını taşıyan her insanı borçlu ve sorumlu kılar. Bu sorumluluğun yerine getirilmesine ahde vefâ veya ahde riâyet denilir.
     Toplumun huzuru, ancak ve ancak birbirimize duyduğumuz saygı ve ahde vefaya bağlıdır. Ahde vefa olmadan sağlıklı bir toplum hayatı mümkün olamaz. Allah Resulü de hadîs-i şerîflerinde münafıklığın alametleri arasında sözünde durmamayı  zikretmiştir.
    Görülüyor ki insanın, toplum ile barışık olabilmesi için ahde vefaya çok büyük önem vermesi gerekmektedir.
     Yaşlı adam, hasta yatağında ölümü beklerken, birdenbire yardım çığlığını duymuş gibi yetişen, zengin ve genç adamın, doktoruyla uzun uzun konuşmasını izledi. Otuz sene öncesini hatırladı.  O zamanlar öyle zengindi ki şimdi ise ameliyat parasını ödeyecek durumu olmadığı için bu genç adama minnet duyuyordu. Dakikalar sonra yanına gelen genç adam, tüm hasta hane masraflarını karşıladığını söylediğinde şaşırmıştı. Ve eline para dolu zarf tutuşturduğunda şaşkınlığı bir kat daha artmıştı...
-"Neden? Neden bana böyle bir iyilik yapıyorsun evlat?" diye sordu hayretler içinde.-"İki kilo elmanın vefasıdır bu amca" - diye karşılık almıştı genç adamdan. Sonra çocukken bir sokakta dilencilik yaptığı sırada, zengin kıyafetli bir adamdan iki kilo elma parası istediğini anlattı nemli gözlerle. Aynı zengin adamın bir sürü kağıt para verdiğini ve o paralarla iki kilo elma aldığını ekledi sözlerine...-"O parayı veren sendin amca. Ve ben o paralarla çok istediğim iki kilo elmayı alabilmiştim. Şimdi hayatta rollerimiz değişti. Artık ben çok zenginim ve yardıma muhtaç olan sensin. İki kilo elmanın vefasızlığını yapacak biri değilim ben...-"
     Dedikten sonra, içi rahatlamış bir halde kapıya doğru yöneldi genç adam.-"Aynı şey değil. İkimizin yaptığı iyilik birbirine denk değil. Ben iki kilo elma parası vermiştim sana. Sen ise hayatımı kurtaracak ameliyatın parasını veriyorsun bana-" diye bağırmıştı arkasından. Genç adam arkasını döndü tekrar. Ve şöyle cevap verdi hasta yatağında ışıl ışıl gözleriyle kendisine bakan ihtiyara... -" Öyle fakirdik ki o zamanlar  hasta annem bir defa bile çok sevdiği elmalardan alıp yiyemiyordu. O gün çok rahatsızlanmıştı. Doktora götürecek paramızda yoktu. Annemin o çok sevdiği elmalardan alabilmek için kendimi sokağa attım. Kimden para istediysem itekledi beni.. Sen o güler yüzünle bana o parayı verdiğinde dünyalar benim oldu. Annem ölmeden saatler önce, o çok sevdiği elmalardan yiyebildi sayende...İki kilo elma ile benim sana yaptığım iyiliği tartmaya kalksak belki de seninki ağır basar bu yüzden... - "... Küçükte olsa, yapılan her bir iyilik bir şekilde çıkacaktır karışımıza...