Multidisiplin sözlük anlamı: Bilimsel veya teknik alanda birden fazla bilim dalının bir arada kullanılması durumunu ifade eden kavramdır.

            1945 yıllarında başlayan ve üretim araçlarındaki devrim sonucunda atom bombasının yapımı, elektronik aygıtları yapan fabrikaların kurulması ve teknik araçlara uygulanması, bilgisayarın bulgulanması gibi altyapı devriminin üstündeki sanat olaylarında  da, büyük devrimin sanayide egemen gücü emperyalizmde yeni bir dönem başlıyor. 90’lı yıllarda ortaya çıkmaya başlayan kolektif pratiklere, kurumların ilgisini ve dolayısıyla kaynaklarını ve aşırı isteklerini yönlendirme ve bu pratiklerin 60’lı ve 70 ‘lı yıllarda gerçekleştirilen deneysel pratiklerle kuramsal bağlantılarını kısmen de olsa kurma başarısı Nicolas Bourriaud’ya ait. Sanatçıların ve genellikle kolektif sanatçıların sosyal hareketlerle ,bilim insanlarıyla ortaklaşa çalışmaları,ve imzalarını atmaya ve sanat adına hiçbir şey edinmeye çalışmaksızın edinçlerini ortaya koymaları,kullanıma açmalarıdır. Burada sanat hiçbir hesap yapmaksızın alansallık ötesine geçmektedir, yeniden alansallık eğilimi yoktur.

Sanatsal etkinlik, formları, tarzı ve işlevlerini değişmez bir öze değil , çağlara ve toplumsal içeriğe göre evrilen bir oyundur . Modern sanat tarihi,fotoğrafın icadı sayesinde kurduğu zengin arşivleri   ve  yeni yeni müzelerin mekanlarında sanatın tarihini yeniden düzenlemekte  ve bağımsız bir disiplin olarak üniversitelerde kabul görmektedir. Sanat modernist dönüşümüyle olabildiğince kurumlaşmıştır. Günümüzde Sanatla teknoloji arasındaki ilişkiler,60 ‘lı yıllardan olduğundan daha karmaşık. Zamanında fotoğrafın, sadece sanatçının malzeme’siyle olan ilişkisinde bir değişim yaratmadığını görüyorduk. Bu dönemde sadece empresyonizm de (izlenimcilik), resimsel ideolojik koşuları bundan etkilendi. 

            Bu yeni algı yapılarındaki (video, bilgisayar, sinema) gibi farklı teknolojilerin ortaya çıkmasıyla bir form etrafında ( ekran, terminal) bir araya geldiğini gösteriyor. Sanat tarihçilerini bekleyen iki önemli tuzak vardır. Bunlardan biri idealizmdir; idealizm, sanatı, tamamen kendi yasalarının güdümünde olan, özerk bir alan olarak kavramak demektir.  ikinci tuzak ise, tam tersi tarihin mekanik bir biçimde kavranışıdır; her yeni teknolojik donanımın, sistematik olarak düşünce biçimlerinde belli değişiklikler getireceğini çıkarmaya dayanır. 

Oysa ki sanatla teknik arasındaki ilişki bu kadar sistematik değildir.Fotoğrafın bulunmasıyla sanatçıların dünyayla olan ilişkilerinde ve genel olarak tasvir biçimlerinde değişiklikler yaratmıştır. Bu buluşla bazı şeyler yararsız hale getirirken bazı şeylerde ise nihayet olabilirlik kazanır. Örneğin fotoğrafla birlikte giderek geçerliliğini yitiren gerçekçi tasvir işlevi oldu. Ayrıca yeni görüş açıları kazandırıldı. Fotoğraf makinesinin işleyiş biçimi –ışık etkisiyle gerçeğin geri verilmesi empresyonistlerin resim anlayışının kurucusu oldu. Modern resim ise sorunsalını mekanik kayda indirgenemeyecek şeyler(madde, hareket ki buda soyut sanatın yolunu açacaktı) çevresinde yoğunlaştırdı. Daha sonra sanatçılar fotoğrafı resim üretiminin bir tekniği olarak benimsediler.  1950’lerde doğmuş olan video sanatının, gelişen teknoloji ile sağlanan kolaylıklar sayesinde 1985 yılından itibaren sanatçılar arasında yaygın olarak kullanılması yorumların yenilikçi yapısı nedeniyle çağdaş sanat içinde yerini almaktadır. Resim sanatında video ,ressamın kalemi yada fırçası,yontucunun çekici gibi bir araçtır. Televizyon ve kameranın gelişimi,sanatçının kameraya yönelmesini hızlandırmış , bilgisayarıda  içine alarak genişlemiştir.

            1960'lı yıllarda ortaya çıkan Performans sanatı,, izleyicinin önünde canlı olarak icra edilen bir sanat biçimidir. Performans sanatı etkinlikleri bazen happening olarak da adlandırılır. Bunun yanısıra Fluxus, beden sanatı, süreç sanatı ile yakından ilgilidir. Sahne ve gösteri sanatları ile ortak yönler taşısa da, dans, müzik, tiyatro, sirk, jimnastik gibi gibi etkinliklerden farklı olarak görsel sanatların içinden çıkmış öncü bir akım olarak kabul edilir; tiyatro performanslarından farklı olarak olayların ilüzyonu değil olduğu şekliyle olayın kendisi sergilenir. Kökleri 20.yy başındaki Dada akımının anarşist performanslarına, 1920 ve 1930'lu yılların sürrealist ve fütürist performanslarına ve hatta Jackson Pollock'un aksiyon resmine kadar gider. Bildiğimiz anlamıyla performans sanatı 1960'larda doğduktan sonra yaygınlaşıp 70'lerde fikirleri ön plana çıkaran kavramsal sanatla bağlantılı olarak devam etmiştir.