Felsefe/Estetik/Kuram

23.12.2011

Birçoğumuz, toplumsal güçlerin gözetimi altında bulunmaktan kaynaklanan bir alışkanlıkla ve aynı zamanda bizi göz hapsinde tuttuklarını unutarak fotoğrafı, başkalarını gözetlemenin bir aracı olarak kullanmaktan kaçınmayız. Günümüzde bir fotoğraf makinesine sahip olmak, fotoğraf tekellerinin de bir fotoğrafçıya sahip olması demektir. Kameraya bağımlılık bize fotoğrafın, aslında tekeller tarafından yönetilen ve yönlendirilen evrensel bir oyun haline getirilmiş olduğunu göstermektedir. Dünyanın her yanında yüz milyonlarca turist, gezgin ve hobi sahibi fotoğrafçı, karmaşık küresel bu görüntü arenasında her biri, bu oyunu sürekli biçimde canlı tutan aktörlere benzerler. Fotoğrafın, bir oyun haline getirilmiş olması, peşinden buna aynı oranda karşı bir tepkinin ortaya çıkmansın kaçınılmaz kılmıştır.

Çokuluslu üreticiler, fotoğrafı bir katılım ve karşı koyma yolu olmaktan uzaklaştırarak, global ölçekteki bir hobi haline getirmekten hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir. Görünen amaçları da, hiçbir tehdit ileri sürmeksizin herkesin görüntülerle belli düzeylerde flört etmesini sağlayan bir kulvar açmak ve bu kulvarda koşanların çabalarım kontrol alında tutmaktır. Elbette fotoğraf tüketimi, günümüzde uluslararası tekeller tarafından sanki bir özgürlükmüş gibi sunulmaktadır. Fotoğraf makinelerinin tüm tanıtımlarında fotoğraf görüntüleri, şaşalı bir şölenin aydınlık yüzü gibi gösterilmekte, reklamlar içinde kameralar, fotoğraf sanatının büyüleyici yüzü ile birlikte sergilenmektedir. Bu özgürlüğe sahip olmak için de bir başvuru adresi göstermekten kaçınmamaktadır: Kamera. Kameraların yaratıcı yeteneklere sahip makinalar gibi gösterilmesi, fotoğrafın değiştiren, dönüştüren ve yargılayan niteliklerini zayıf göstermeyi amaçlayan kasıtlı bir hedef saptırmadan başka birşey değildir. Bu sav, fotoğrafın hayatımız üzerindeki güçlü etkisini tartışılır hale getirmek ve onu hiçbir zaman hak etmediği bir zaaf içindeymiş gibi göstermeyi amaçlamaktadır.

Fotoğraf, bir zaman arayışıdır ve zamanın tüm devinimlerini kayıt altına almaktan kendisini yükümlü tutar. Zamanın içinde saklı bulunan gerçeklerin ortaya çıkarılması ile kendisini sorumlu gören bir uğraş sayar. Fotoğrafçı, görünümlerdeki zamanı, zamanın kendi ölçüleriyle yorumlayarak, onları görünür yapar. Görüntü, hem zamanın bir kesitidir, hem de bu zaman diliminin 'bir dönemler' var olduğunu kanıtlar. Fotoğraf, zamanın yorumudur ve onu görüntü içinde birtakım simgelerle kanıtlar. Zamanı durdurur, dondurur ve yeniden nesnelleştirir.

Fotoğraf, teknik olarak ne kadar gelişim gösterirse göstersin, yakamla ve gerçekle kurduğu ilişki, hiçbir zaman değişim göstermez. Fotoğrafçının gerçeğe ve doğaya öykünmesi de hep sürer gider. Gerek rastlantılar sonucu, gerek tasarlanmış olsun, doğaya ve nesnelere gösterilen yüksek düzeydeki ilgi, tümüyle fotoğrafın kendi doğasının ve koşullarının bir gerçeğidir. Çatışmalar içinde kurulan herhangi bir ilişki ile karşıtlıklardan yaratılan bir beraberlik, fotoğrafın kendi diyalektiğinin baş çelişkisi olarak görünür. Nesnelerin birbirleriyle oluşturdukları uyum yada uyumsuzluklar, aynı zamanda fotoğrafta bir iç dinamizmin yaratılmasına da yol açmaktadır.

Fotoğraf, gerçeği hem kaydeder, hem de bu gerçeği temsil eder. Aynı zamanda gerçekle hiçbir ilişkisinin bulunmadığını göstermekten de geri durmaz. Fotoğraf, gerçeği temel alarak tüm varlığını onun üzerine kurmuştur. Gerçeğe ihanet etmek, kanımca en fazla da fotoğrafa yakışır. Çünkü tüm fotoğrafların ortak amacı, gerçeği dondurmayı bir görev olarak benimsemiş olmalarıdır. Fotoğraf, görme alanımız içine giren gerçekleri, bu gerçeklerin her türlü görsel izlenimlerini süratle ve bir an'da kaydeder. Aynı şekilde, kamera arkasında bulunan gözü de buna paralel olarak bir eğitimden geçirir. Fotoğraf, içinde gerçeğin hem barındığı, hem de hiç barınmadığı bir sanattır. Başarılı fotoğrafların, yalın gerçeğe gereksinme duymadan gerçeği, bir şeyler anlatmayı hedeflemeden, onlar yansıtması gerekir. (Görüntüler Evreni önsözünden)

Fotoğraf hem yeni bir sanattır, hem de tüm çağdaş iletişim kanallarına açık bir alışveriş biçimi... Bu özelliği onu, günümüzde öteki sanatların da başvurmak durumunda kaldığı ve yararlanmak zorunda olduğu bir alan haline getirmiştir. Ne yazık ki tüm sanatlar, fotoğrafın sanat boyutunu dikkate almadan ondan oburca yararlanmayı kazanılmış hak gibi görmektedirler. Onun sanatsal cephesini reddeden fakat iletişim ve anlatım yanını yücelten bir hak... Aslında fotoğraf, bu sanatların her türlü kullanımları içinde yer almayı hiçbir şekilde benimsememiş, en çok da kendi bağımsızlığının sesi olmayı arzu etmiş olmasına karşın, performans sanatlarına veya öteki plastik sanatlara dayandırılması, fotoğrafı, bu sanatlara yama yapmaktan başka bir şeye yaramamıştır. Öteki sanatlarla kurulan ve arzu edilmeyen bu birliktelik, fotoğrafın bağımsız bir sanat gibi tanınmasına yol açmamış, daha çok gösteri nesnesi olarak başvurulan bir yöntem gibi gösterilmiştir. Elbette fotoğraf, çoğu zaman gösteri materyali olarak da iş görmüştür. Fakat, sanatsal varlığının salt gösterilere indirgenmesi, onu bir bakıma kendi tekniğinin ve yeterliliğinin kurbanı haline getirmekten başka bir şey değildir.