Büyük ve Güçlü Türkiye’nin temellerinin atılacağı tarihi güne sadece iki gün kaldı. Türkiye, 16 Nisan Pazar günü ‘Yeni Anayasa’ ve ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni oylamak için sandık başına gidiyor. Demokrasi hayatımızın altıncı referandumu olacak bu referandumun ülkemiz ve milletimizin hak ettiği lider ülke konumuna ve müreffeh hayata kavuşmasına vesile olacağına inanıyorum. Demokrasinin rengi ve gereği olarak belirli zamanlarda ihtiyaç duyulan referandumlar, aslında demokrasinin ta kendisidir. Zira referandumlarda verilen her oy, yerel ya da genel seçimlerin aksine ülkenin geleceğini doğrudan etkileyen birer yapı taşıdır. Bu vesileyle 18 yaşın üzerindeki her vatandaşımız, ülkemizin geleceği için hangi kararın daha isabetli olacağını değerlendirerek tercih mührünü vuracaktır. Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ifade ettiği gibi, “Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. Türk milleti milli birlik ve beraberlik içerisinde güçlükleri yenmesini bilmiştir.” Dolaysıyla çok partili hayata geçtiğimiz 1945 yılından bugüne kadar, sık olan askeri darbelere, muhtıralara ve kalkışmalara rağmen milletimiz tercihini hep demokrasiden yana kullandı. 12 Eylül darbesinden sonra yapılan ilk seçimde darbecilerin işaret etmelerine rağmen, şimdi adını dahi hatırlamadığımız, amblemi horoz olan Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP) yerine tercihini rahmetli Turgut Özal’dan yana kullanmıştır. 2002’de yine askeri çevrelerin ve vesayet odaklarının karşı olmalarına rağmen AK Parti’yi iktidara taşımıştır. 367 dayatması ve 27 Nisan e-muhtırası sonrası tercihini yine demokrasiden yana koydu ve Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesinin önünü açan referanduma evet dedi. 15 Temmuz kanlı darbe girişimi sırasında hiç tereddüt etmeden F-16’ların, helikopterlerin, tankların ve silahların karşısına dikilerek tercihini yine demokrasiden yana yaptı. 16 Nisan Pazar günü de milletimiz, demokratik yöntemlerle önüne getirilen referandum için tercihini yapacak ve ülkemizin yeni sistemi bu sonuca göre şekillenecektir. Sandıklar açıldığında tahmin edildiği üzere yüzde 50’nin üzerinde çıkan ‘EVET’ oyları ile ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ kabul edilecek. Zira 2004’ten bu yana AK Parti’de seçim kampanyasını hazırlayan strateji ekibi dendiğine ilk akla gelen isim, eski Grup Başkanvekili, 64. Hükümet Kültür ve Turizm Bakanı ve Kahramanmaraş Milletvekili Sayın Mahir Ünal, geçtiğimiz günlerde TRT Haber’de katıldığı canlı yayında, bölgelerden ve anket şirketlerinden gelen verilere göre ‘evet’ oylarının yüzde 55-65 bandında çıkacağını tahmin ettiklerini söyledi. Demokrasi kültürünün bir gereği olarak şahsen ben ‘evet’ oyu vereceğim. Diğer yandan ‘hayır’ oyu vereceklere de saygı duyuyorum. Onların da ‘evet’ oyu vereceklere saygı duyacaklarına inanıyorum. Öyleyse şimdiden sandıktan çıkacak sonucu kabullenemeye ve bu yönde irade gösteren vatandaşlarımıza saygı duymaya hazır olalım. Çünkü bizler bu cennet vatanda kıyamete kadar birlikte, barış içinde yaşamak mecburiyetindeyiz. Her zaman yüz yüze bakacağız, birbirimizin cenazesine katılacağız, düğününe gideceğiz. Ülkemizin zenginlikleri ve kaynakları hepimize yeter. Yeter ki, bizimle aynı fikri savunmayan, aynı şeyi düşünmeyenleri ötekileştirip düşman nazarıyla bakmayalım. Bu ülkeye ve bu millete hainlik etmeyelim. Son 15 yıldır olduğu gibi, 17 Nisan sabahından itibaren de ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ülkemize sağlayacağı kazanımlardan kimin ne söylediğine ve oy verdiğine bakmaksızın hep birlikte istifade edeceğiz. Bugünden tezi yok kampanya sürecini bir kenara bırakıp yeni sisteme hızlı bir şekilde adapte olmaya gayret edelim. Büyük ve Güçlü Türkiye’nin vatandaşı olmanın haklı gururunu yaşarken, geçmişi de asla unutmayalım ve unutturmayalım. Mesela vesayet sisteminin 90 küsur yıldır nasıl ayak bağı olduğunu ve bizi yoksul bir ülke olmaya mahkum bıraktığını asla unutmayalım. Her sıçrama yapışımızda muhtıralarla veya askeri darbelerle nasıl durdurulduğumuzu asla unutmayalım. Basit basit nedenlerle nasıl birbirimize düşman edildiğimizi asla unutmayalım. Terör örgütleri ile nasıl kıskaca alındığımızı asla unutmayalım. Ve en önemlisi, darbe anayasası değişiminin her gündeme gelişinde vesayet artıklarının ellerindeki imkanları kaybetmemek için nasıl çirkefleştiklerini, milli, manevi ve dini değerlerimize nasıl saldırdıklarını asla unutmayalım. Ana muhalefet partisi genel başkanının, “Böyle bir başkanlık sistemini bu ülkede kan dökmeden gerçekleştiremezsiniz açık ve net” sözünü asla unutmayalım. “Bizi cezalandırmayın, biz yüzümüzü hep Batı'ya döndük” şeklindeki utanç verici sözleri ile Avrupa'ya yalvardığını asla unutmayalım. “Kim darbe girişimi yaparsa o tankın önüne ilk ben çıkacağım” naraları atıp, 15 Temmuz gecesinde tankların arasından nasıl sıvıştığını ve nerede saklandığını da asla unutmayalım. Son dönemde yapılan ABD ve Avrupa'daki seçimler ile ortaya çıkan ve çok tartışılan, Yalan Haber (Fake News) ve Gerçek Ötesi (Post Truth) kavramlarının, bu referandum döneminde CHP yönetimi tarafından da ısrarla kullanıldığını asla unutmayalım. Deniz Baykal ve Hüsnü Bozkurt gibi cibilliyetsizlerin küstahlıklarını da asla unutmayalım. HDP'nin referandum çalışmaları sırasında kullanmaya başladığı ve İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu tarafından anında yasaklanan, 'Bejin Na' (Hayır deyin) isimli şarkısında, 'Hayır hayır tek bayrağa, hayır hayır tek millete' ibareleri kullanarak halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiğini de asla ve asla unutmayalım. Ve hepsinden önemlisi, artık maşaları ile içimizdeki hainler ve kriptolar ile ülkemizde istediği at koşturamayacağını, devletimizi dizayn edemeyeceğini ve bu aziz milleti durduramayacağını anlayan batılı ülkelerin referandumdan hayır çıkması için nasıl çırpındığını, kendi savundukları değerlerini nasıl ayakları altına aldıklarını, terör örgütlerine nasıl kol kanat gerdiklerini, itleriyle, atlarıyla vatandaşlarımıza nasıl saldırdıklarını asla ama asla unutmayalım. Büyük ve Güçlü Türkiye için adım atacağımız 17 Nisan, tek derdi 'vatan' olanlarla, 'çıkar' olanların da ayrıştırılacağı günlerin başlangıcı olacaktır.