Değerli müşterimiz… Değerli Müşterimiz… Ne değerliymiş bu müşteriler… Bankacılar… Bankacılık Sektörü ve GSM operatörleri ve birçok sektör… Durmadan “Değerli Müşteriler veya Değerli Müşterimiz…” diyorlar. Benim bildiğim Red Kid’ te rin tin tin yani “değerli adında bir köpek vardı.” Red Kid durmadan ona rin tin tin derdi. Türkçe’ye “değerli” olarak çevirisi yapılmıştı. İnsanlarla iletişim kurarken dikkat etmek gerekiyor. Asterix ve Red Kid karakterini yazan Fransız yazar- çizer Rene Goscinny nasıl bir çizgi roman karakteri yazdıysa -çizdiyse şu an dünyada kredi kartı kullanan herkesi “değerli” yaptı. Lütfen alınmayınız ama kredi kartı kullanan herkes bir anda “değerli müşteri” oldu. Ah Kapitalizm Ah bankalar! Demeyeceğiz de ne diyeceğiz. Neymiş bunlar…

Maalesef Bankalar toplumun cebindeki parayı düzenli ve sabit olarak almak ve kendilerine bağımlı yapmak için bilinçaltına supliminal mesaj verip “değerli müşterimiz” sloganı adı altında bir iletişim politikası uyguluyorlar… Örneğin: “Telefon açıyorsunuz tele sekreter bilmem şu tuşu tuşlayınız bilmem şu tuşa basınız. Değerli Müşterimiz…” diye, diye dakikalarca bekletiyor. “Değerli müşteri’ de bekliyor. Çünkü yapacak hiç bir şey yok… İşlemlerinizi yapabilmeniz için beklemek zorundasınız. Müşteri Hizmetlerine bağlanmak isteseniz imkânsız ötesi… Bayağı zaman ayırmak gerekiyor… Bankacılık Sektörü milleti ve dünyada ne kadar kredi kartı kullanan insan varsa hepsini kendine çoktan bağımlı yapmış vaziyette…

80 milyon nüfusu olan Türkiye’de, birçok insanın en az 6-7 tane kredi kartı var. Millet faiz yemekten faiz ödemekten kıpırdar hali kalmamış. Yeni iş kuracak olanlar bile bankadan kredi çekmeden iş kuramıyor… İş kursalar bile bankaya her ay düzenli olarak çektikleri kredinin faizini ödeyip daha sonra anaparayı ödemek zorunda kalıyor. Bir çeşit Mali Kölelik…  

Üst gelir skalasında üst segmentte yaşayan insanlar için hiçbir problem yok… Zaten bankacılar yedikleri –aldıkları faizle ömür boyu hiç çalışmadan rahatlıkla geçinebiliyorlar… İstanbul ve Anadolu Sermayesini oluşturan holding sahibi sermayedarların iş insanlarının hemen hemen birçoğunun bankası var. Yatırım yapmak için sıcak paraya ihtiyaç hâsıl olduğunda, anında kendi bankalarından finanse edip istedikleri yatırımı yapabiliyorlar. Sırf faiz getirileriyle bile tüm sülaleleri, yedi cedleri geçinir. Onlar her daim kazananlar…

Asıl sorun orta ölçekli gelir (orta direk dediğimiz) skalasında yaşayanlar, bankacılara çoktan kollarını kaptırmış vaziyette, bir insan portföyünden oluşuyor. “Nedir bu insanların bankacılardan çektiği…” “Değerli Müşterimiz…” diye diye milleti milletleri kendilerine Değerli Müşteri yaptılar…

Mali olarak birilerine bağımlıysanız sorarım size bu kölelik değil de nedir? Mali açıdan her an bankacılara, kredi kartlarına, bağımlı yaşıyorsanız özgür falan değilsiniz? Özgürlüğünüz çoktan elinizden gitmiş demektir. Millet anca faiz ödesin karnını doyurduğuna şükür edip ömrü öyle geçsin. Millet faiz ödemekten başını kaldıramıyor… Bankadan çektiği krediden bir lira borçlu kalsa unutsa faiz öyle bir çoğalıyor öyle bir çoğalıyor ki bir lira için on- on beş bin lira ödemek zorunda kalıyor insanlar… Asıl anlatmak istediğim Bankacılık Sektöründe bir şeyler yanlış…

Detay: Bilgi dağarcığınızdan hatırlarsanız Fransız Devri mi (1789) Özgürlük için yapılmıştı. Sisteme Başkaldırı Krallığa başkaldırı Derebeyliğine başkaldırı Monarşiye başkaldırı vs…  Vakti zamanında yapılan Fransız Devri mi, yoksa yoksa özgürlük adı altında dünyaya pazarlanan insanları kullanma devrimi miydi? Neymiş bu Fransızlar… Asterix Red Kid… gibi çizgi romanları önce yazılıyorlar -çiziliyorlar, daha sonra o çizgi romanlarda yazan her şey hayata geçiriliyor ve yaşanıyor… ABD’ye ne demeli! Amerikan rüyası adı altında kendini dünyaya boş zeplin balonu gibi pazarladı. Ego tavan… İngiltere sömürgecilik adı altında entrika pazarladı. Osmanlı Hükümdarlık adı altında dünyaya korku pazarladı. Korkuyla insanlara ne yaptırabilirsiniz ki? Sadece ve sadece bebekleri sütten kesebilirsiniz. Ve… Sayamayacağım daha birçok krallık imparatorluk dünyaya hükmetmiştir… Dünyaya hükmeden bu insanlar şu an yaşamış olsalar, hangisine sorsanız ağızlarını açınca adım gibi eminim “Vahşi Dünya bunu yapmayı gerektiriyordu, dünya acımasız böyle yönetmek gerekiyordu.” diyeceklerdir. Toplumlarını hak hukuk çerçevesinde adaletle yönettiklerini düşünmüşlerdir. Şayet öyle olmuş olsa dünya ve dünya insanları şimdi bu vaziyette olur muydu? Hangi özgürlük? Hangi dünya?

Vahşi dünya vahşi dünya… Vahşi olan dünya mı?  Toplumlarınızı adaletli şekilde yönetemeyen toplumları insanları mali köleliğe mahkûm eden, dünya liderleri yoksa sizler misiniz? Şunu bir anlatın da dünya mı acımasız siz mi acımasız? Dünya mı vahşi yoksa siz mi vahşisiniz? İnsanlar anlasın artık, başının çaresine baksın… Çuvaldızı kendine iğneyi başkasına batır… Ne dersiniz! Gününüz sağlık ve başarılarla geçsin. Hoşça kalınız.

Fransız Devri mi? Fransız Devri mi veya Fransız İhtilâli, Fransa’daki mutlak monarşinin devrilip, yerine cumhuriyetin kurulması ve Roma Katolik Kilise’sinin ciddi reformlara gitmeye zorlanmasıdır. Avrupa ve Batı dünyası tarihinde bir dönüm noktasıdır. Sosyal bir akımı başlatan en büyük etkendir.  Tarih 5 Mayıs 1789 – 9 Kasım 1799…

Semra Üstündağ: En tehlikeli insan kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan insandır.