“Ey insanlar! Eğer öldükten sonra dirilmekten şüphede iseniz, (bilin ki) ne olduğunuzu size açıklamak için şüphesiz biz sizi topraktan, sonra nutfeden (spermadan) sonra bir alekadan (embriyodan) sonra yapısı belli belirsiz bir et parçasından yaratmışızdır. Dilediğimizi belli bir süreye kadar rahimlerde tutarız. Sonra sizi bir çocuk olarak çıkartırız, sonra sizi, olgunluk çağına erişmeniz için bırakırız. Bununla beraber kiminiz öldürülür, kiminiz de önceki bilgisinden sonra, hiçbir şey bilmemek üzere, ömrünün en fena zamanına ulaştırılır. Bir de yeryüzünü görürsün ki kupkurudur; fakat biz onun üzerine su indirdiğimiz zaman, harekete geçer, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.” (HAC/5), 
Ayet çok net, hayat sürecini anlatıyor ve ömrün en fana zamanının ise ihtiyarlık olduğunun altı çiziliyor. 
Cenabı Allah’ın bu kadar net ayetine rağmen, ilk insandan bugünün insanlarına varana kadar neredeyse bütün insanlar ölüme çara arıyor, çünkü insanın bir ölümsüzlük tutkusu söz konusudur. 
Bugün veya dün nice şahlar, beyler, zenginiler ölmemek için ölümsüzlük iksirinin peşine düşmüşler ancak bu arayışlara rağmen de bulamamışlardır. 
Peki ölümsüzlük var mı? 

TARİHDEN GÜNÜMÜZE
“Tarihte bilinen ilk "ölümsüzlük arayışı hikâyesi" Mezopotamya'da yaşamış Sümer kralı Gılgamış'ın hikâyesidir. Gılgamış destanı olarak da bilinen bu hikâye, çok fazla mitoloji ile dolu ve aklın sınırlarını zorlayan bir efsanedir. Gılgamış tüm çabalarına rağmen, ölümle olan savaşında yenilmiş ve geriye sadece efsanevi hikâyesi kalmış.
Yine çok önemli bir şahıs olan; yeryüzünde 40 milyon civarında insanı katleden Cengizhan geliyor ki, o da çok mücadele etmiş, fakat Cengizhan da ölümün elinden kurtulamamış.
David Rockefeller parasının gücü ile birkaç organını birçok defa değiştirdi. Buna rağmen 100 yaşına kadar yaşayabildi. Net olmamakla birlikte, bazı haber kaynakları, Rockefeller'in organlarının değişmesinden sonra 200 yaşına kadar yaşayacağı konusunda haberler yaptılar. Ama o da ölüme teslim oldu.
Tüm bu çabaların hepsi nafile oldu. Bu tutku; inanç noktasında zafiyeti olan, özellikle Allah’a ve ahiret gününe inanmayanlar tarafından benimsendi ve arzulandı. Birçok yöntemler, çeşitli teknikler ve çeşitli ilaçlar denendi. İnsan ömrünü uzatma çalışmaları sürekli devam etti...
Nihayetinde 19. yüzyılın ortalarına doğru Robert Ettinger insan bedenini dondurma sistemi olan Cryonics yöntemini buldu. Bu yönteme, öncelikle çaresi bulunmayan hastalıkları olanlar başvurdu. İstekleri; ileriki zamanlarda hastalıklarına çare bulunduğunda uyandırılarak, tedavi edildikten sonra hayatlarına kaldıkları yerden devam etmekti. Sonrasında bu işlem birçok kişi tarafından talep edildi. Fakat uyanıp uyanmayacaklarının tam bir garantisi olmadığı gibi, dondurulan şahıslar uyandırıldıklarında vücutlarının dondurulma öncesindeki fonksiyonlarını koruyup korumayacağı da henüz net değil. Ayrıca bilinçlerinin ne kadar yerine geleceği o da bir muamma.Hepsi bir tarafa uyansalar dahi, yine ölecekler. Günümüzde ABD ve Rusya’da üç firmada, 300’ün üzerinde kişi dondurulmuş halde ve uyandırılmalarını bekliyorlar. Dünyada Cryonics yöntemine başvuran binlerce kişi ve hatta bekleyenler arasında Türkler de var. Başvuranlar biyolojik olarak ölümlerini bekliyorlar, ardından dondurulacaklar. Cryonics sistemi ölümsüzlükten ziyade, ölümü erteleme amacı anlamına geliyor. Ölümsüzlüğe kafayı takan belli çevreler için daha fazlası lazımdı. Birçok çalışmalar ve araştırmalar yapıldı ve hâlâ devam etmektedir.
Bu çalışmalar; biyolojik bedenin ömrünü uzatmak için yaşlılık geni üzerinde genom teknolojisi ile yapılan araştırmalar, hücre yenilenmesi ve transferi, bu alandaki ilaçların geliştirilmesi ve 3D yazıcılar ile yapay organlar üretme teknolojisi vb. çalışmalar…(Taşkın Çolak/Y.Akit)
Tüm bunların insanının hayatına neler katacağını, ya da katmayacağını hep birlikte göreceğiz. Bu konuya devam edeceğim ancak, ölümsüzlüğü arayanlar ölümsüz olanı takip ederlerse inşallah bulacaklardır. 
Kalın sağlıcakla.